Скачать книгу

arkasını ve sırtını vurdu fakat anında kadını üstünden itip ayaklandı. Sabahlık giymiş kadın incinmiş gibi görünüyordu fakat gözleri cam gibiydi, uzaklara dalmıştı. Gunvald Larsson ona bakıp şöyle dedi:

      “Bir çocuğun daha yok mu?”

      Kadın ona dümdüz baktı, sonra kamburunu çıkararak sindi ve yaralı bir hayvan gibi inlemeye başladı.

      “Git diğer ikisiyle ilgilen,” dedi Gunvald Larsson.

      Yangın şimdi ikinci katı sarmıştı ve alevler kadının atladığı pencereden dışarı uzanıyordu. Fakat yaşlı çift hâlâ sol tarafta, birinci kattaydılar. Orası yanmaya daha başlamamıştı belli ki fakat onlara dair bir yaşam izi yoktu. Muhtemelen daireleri dumanlar içindeydi ve birkaç saniye sonra çatı göçecekti.

      Gunvald Larsson sağa sola bakınıp işe yarar bir şey aradı, birkaç metre ötede kocaman bir taş gördü. Taş donup yerle birleşmişti ama Larsson zor da olsa yerinden kopardı. Taş en az yirmi kilo ağırlığındaydı. Larsson taşı başının üstüne kaldırdı, kollarını dümdüz tuttu ve var gücüyle birinci katta en soldaki pencereye doğru fırlattı, pencere kırılınca etrafa kıymıklar ve cam parçaları saçıldı. Pencere pervazına tırmandı, bir panjura ve masaya yaslandı, panjur elinde kaldı ve masa devrildi. Gunvald Larsson içeride yerdeydi, duman kalın ve boğucuydu. Öksürdü, yün atkısını ağzına kadar çekti. Sonra panjuru yere indirip etrafına baktı. Yangın dört bir yanda tüm gücüyle sürüyordu. Dışarıdan gelen anlık parlamaların arasında yere kapaklanmış biçimsiz bir karaltı gördü. Yaşlı kadındı galiba. Gunvald Larsson kadını kucağına aldı, hareketsiz bedenini pencere kenarına doğru taşıdı, kollarının altından tuttuğu gibi camdan aşağı sarkıttı ve dikkatlice yere bıraktı, kadın bir anda duvara dayanarak yere yığıldı. Hayattaydı ama sanki şuuru kapalıydı.

      Gunvald Larsson derin bir nefes alıp evin içine geri döndü, diğer penceredeki panjuru parçaladı ve bir sandalyeyle pencereyi kırdı.

      Duman bir nebze kalktı fakat tepesindeki tavan bel veriyordu ve koridorun kapısından turuncu alevler görünmeye başlamıştı. Adamı bulması on beş saniyeden uzun sürmedi. Adam yataktan kalkmayı becerememişti fakat hayattaydı, zayıfça ve zavallıca öksürüyordu.

      Gunvald battaniyeyi üstünden attı, yaşlı adamı omzuna kaldırdı ve onu odada taşıyıp başlarından akan kıvılcımlar arasında dışarı tırmandı. Deli gibi öksürdü, alnındaki yaradan akan ter ve gözyaşıyla karışmış kandan kendisi bile etrafı zor görüyordu.

      Yaşlı adam omuzlarındayken yaşlı kadını da oradan uzaklaştırdı ve ikisini de yan yana yere yatırdı. Sonra nefes alıyor mu diye kadını inceledi. Kadın nefes alıyordu. Gunvald Larsson paltosunu sırtından çıkardı, üstünde kalmış birkaç kıvılcımı silkeledi. Sonra bununla hâlâ histerik çığlıklar atan kızı örttü ve onu diğerlerinden uzaklaştırdı. Tüvit ceketini çıkarıp iki küçük çocuğun üstüne sardı ve yün atkısını da çıplak adama verdi, adam atkıyı hemen malum bölgesine doladı. Son olarak kızıl saçlı kadının yanına gitti, onu kucaklayıp toplanma alanına taşıdı. Kadın iğrenç kokuyordu ve çığlıkları insanın yüreğini dağlıyordu.

      Gunvald Larsson artık her santimi parıldayan alevlerle kaplı eve doğru baktı, deli gibi ve durmadan yanıyordu. Yol kenarındaki arabalar durmuştu ve arabalardan hayretler içinde kalmış insanlar iniyordu. Gunvald Larsson onlara aldırmadı. Onun yerine mahvolmuş kürk şapkasını aldı ve sabahlıklı kadının alnına bastırdı. Birkaç dakika önce sorduğu soruyu tekrar etti:

      “Bir çocuğun daha yok mu?”

      “Evet… Kristina… Odası tavan arasında.”

      Sonra kadın kontrolü kaybederek ağlamaya başladı.

      Gunvald Larsson başıyla onayladı.

      Üstü başı kan lekeli, is ve kurum içinde, terden sırılsıklam, giysileri yırtık pırtık hâlde bu histerik, şoke olmuş, çığlıklar atan, şuursuz, ağlayan ve ölen insanlara baktı. Sanki bir savaş alanındaydı.

      Yangının gümbürtüsü üstünden sirenlerin ciyaklaması duyuldu.

      Birdenbire herkes aynı anda oradaydı. Su tankları, yangın merdivenleri, itfaiye arabaları, polis arabaları, ambulanslar, motosikletli polisler ve yangın söndürme memurları.

      Zachrisson.

      “Ne… Nasıl oldu bu?” dedi.

      Aynı saniye çatı çöktü ve bütün bina neşeli neşeli çıtırdayan bir şenlik ateşine dönüştü.

      Gunvald Larsson kol saatine baktı. O tepenin başında donarak dikilmesinden bu yana on altı dakika geçmişti.

      4

      8 Mart Cuma günü öğleden sonra, Gunvald Larsson, Kungsholms Caddesi’ndeki polis merkezinde bir odada oturuyordu. Üstünde polo yaka beyaz bir kazak ve uçuk gri takım elbise vardı. İki eli bandajlıydı ve başındaki bandajla General von Döbeln’i Finlandiya’daki Jutas savaşında gösteren o popüler resme benzemişti. Aynı zamanda yüzünde ve boynunda da iki bandaj vardı. Arkaya taranmış sarı saçlarının bir kısmı yanıp gitmişti, kaşları da öyle ancak çakı gibi mavi gözleri her zamanki gibi boş ve tatminsiz bakıyordu.

      Odada birçok kişi vardı.

      Örneğin Västberga’daki Cinayet Masası’ndan çağırılmış Martin Beck, Kollberg ve amirleri olan, en son bilgiye göre soruşturmadan sorumlu sayılan Evald Hammar. Hammar iri yarı, yapılı bir adamdı ve yele gibi gür saçları görevinden dolayı neredeyse ağarmıştı. Emekliliğe gün saymaya başlamıştı ve her ciddi şiddet suçunu, kendine karşı işlenmiş bir dava olarak algılardı.

      “Diğerleri nerede?” diye sordu Martin Beck.

      Her zamanki gibi kapıya oldukça yakın bir kenarda durmuş, sağ dirseğini dosya dolabına yaslamıştı.

      “Hangi diğerleri?” diye sordu Hammar, soruşturma ekibini oluşturmanın kendi işi olduğunun bilincindeydi. Teşkilatta istediği ve birlikte çalışmaya alışkın olduğu her kim varsa çağıracak kadar etkiliydi.

      “Rönn ve Melander,” dedi Martin Beck kısa ve öz.

      “Rönn, Güney Hastanesi’nde ve Melander olay yerinde,” dedi Hammar kısaca.

      Akşam gazeteleri masanın üstünde Gunvald Larsson’un önünde açık duruyordu ve Larsson bandajlı elleriyle, sinirli sinirli sayfaları karıştırıyordu.

      “Kahrolası kolaycılar,” dedi, gazetelerden birini Martin Beck’e doğru itip. “Şu resme baksana.”

      Resim üç kolonu kaplamıştı ve trençkotlu, dar kenarlı şapkalı bir genç adamı gösteriyordu. Yüzünde sıkıntılı bir ifadeyle Sköld Caddesi’ndeki evin dumanı tüten yıkıntılarını bir bastonla dürtüyordu. Adamın çaprazlama arkasındaysa, resmin sol köşesinde, Gunvald Larsson, saf saf objektife bakarak dikiliyordu.

      “Belki de hiç haber değerin yok,” dedi Martin Beck. “Şu bastonlu adam kimmiş?”

      “Adı Zachrisson. İkinci Bölge’den bir çaylak. Tam bir geri zekâlı. Resmin altındaki yazıyı oku.”

      Martin Beck kısa yorumu okudu.

      Günün kahramanı Komiser Gunwald Larsson dün geceki yangında kahramanca hareket ederek pek çok insanın hayatını kurtardı. Burada da tamamen yıkılan evden kalanları incelerken görülüyor.

      “Lanet olasıca beceriksizler sağı solu karıştırmakla kalmamış,” diye mırıldandı Gunvald Larsson, “bir de…”

      Başka bir şey demedi ama Martin

Скачать книгу