Аннотация

"Türkiye Devrimci Hareketi tarihi baskının ve zorun olduğu kadar direnişin, dayanışmanın ve mücadelenin de tarihidir. Bu tarihin yapıcıları özellikle '80 öncesi dönemde başta büyük kentler olmak üzere ülkenin dört bir yanından her kesimden insanı devrim ve sosyalizm fikriyle harekete geçirebilmiş, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inandırmıştı. 12 Eylül yenilgisiyle birlikte ise coşku yerini bezginliğe, kararlılıksa pişmanlığa bırakarak, bu güçlü inanç acı bir tecrübe misali tarihin tozlu sayfalarına gömülmeye çalışıldı. Bu dönemi yazanlar ise çoğunlukla ya kahramanlıkları ya da kendi haklılıklarını öne çıkararak, tarihi kendileriyle başlatıp bitirerek anlattılar olup bitenleri. Dolayısıyla yolu hâlâ yürüyenleri de yok saymayı tercih ettiler. H. Selim Açan ise bu tarihe 1968'den beri sürdürmekte ısrar ettiği örgütlü devrimciliğin gerektirdiği şekilde; başarılanlar kadar başarılamayanlar, övünçler kadar eksiklik ve yetersizlikleri de söylemekten kaçınmayarak yaklaşıyor. Yenilgi edebiyatına ve tarihin tahrif edilmesine karşı katıksız bir gerçekçilikle anlatıyor olup bitenleri: Mücadelenin sağaltıcı gücünü günümüze taşıyan üslubuyla, insani sıcaklıkları, büyük dönemeçlerin ardındaki fark yaratan o küçük anları da ıskalamadan. Kavgada sebatın devrimci ruhuyla: «„Bitmedi daha…“»"

Аннотация

"Bilimsel sosyalizm öğretisinin temellerini atan Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Manifesto'yu yazdıklarında Avrupa'da bir hayalet dolaşıyordu… Üretim ilişkilerinin kökten değişimine paralel yaşanan toplumsal dönüşümler ve kabaran tepki dalgasının birleşik bir Avrupa devrimiyle taçlanacağını öngörmüşlerdi. Ancak tarihin tekerleği beklenildiği gibi dönmedi: Devrim, Ekim 1917'de Rusya'da gerçekleşti ve proletarya, nüfusun ezici çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu geri kalmış bir tarım ülkesinde iktidarı ele geçirdi. Yollarını el yordamıyla açmak zorunda kalan Rus komünistleri, son derece çetin geçen yılların ardından, ufukta bir Avrupa devriminin görünmediğine kanaat getirdikleri 1925 sonrasında, tek ülkede sosyalizmi inşaya yöneldiler. Bu adım, Marksist harekette yüz yılı aşkın bir süredir devam eden keskin bir saflaşmayı da beraberinde getirdi. Başlangıçta Bolşevik Parti içinde iktidar savaşımı veren kanatlar arasında yaşanan tartışma, çok geçmeden hem ideolojik mücadele sınırlarını aştı hem de enternasyonal bir nitelik kazanarak düşman kamplar üretti. 1936 ve 1956 gibi kritik dönemeçlerden geçerek 1989'da çöken SSCB deneyimi ve onun değerlendirilmesi, dünde kalan ya da kalması gereken bir olgu değildir; aksine, zihinlerde sosyalizmle özdeşleşen (ve nihayetinde yıkılan) bir tahayyülü temsil etmesi bakımından bugün hâlâ günceldir. Kapitalizmin insanlığın ve doğanın üzerinden tüm yıkıcılığıyla geçtiği, dahası tarihsel sınırlarına dayandığı bu kesitte dahi sosyalizmin ve sınıfsız bir dünya düşü olarak komünizmin bir alternatif olarak görülmemesi, arkaik, bürokratik ve denetimden ibaret bir sistem anıştırmasının ötesine geçememesi bağlamında da günceldir. H. Selim Açan, Sovyet deneyimini kalıplaşmış ve ezberlenmiş hatta servis edilen bilgiler ışığında değil, kuşkusuz tarafgir ancak nesnel bir değerlendirmeye tâbi tutuyor. Bugün bütün sonuçlarıyla değerlendirme ve eleştirebilme konforuna sahip olduğumuz, gurur veren başarılar kadar utanç tablolarını da içeren bir tarihi, bir gelecek projeksiyonuna dönüştürüyor."