Аннотация

Birinci Dünya Savaşı’nın sürdüğü yıllarda Ruslara esir düşen Üsteğmen Mehmet Tolun, esir karargâhının çevresine gelen Ali Bahadır Kaplanof ve kız kardeşi Gönül Hanım ile tanışır. Sahte pasaportlarla tutuldukları yerden kaçarak Kaplanof ailesiyle millî Kâbe saydıkları Orhun Yazıtlarına doğru bir sefere çıkarlar. Bu, bir olağan seyahatten ziyade Türk uygarlığının en eski izlerine ulaşıp, kadim Türkçeyi istinsah ederek tüm dünyaya tanıtma amacıyla yapılan bir inceleme gezisidir. Romanda yer yer Kül Tigin Kitabesi’nden şerhler ve Turan hayaline ulaşmanın esasları geçer. Eser, Türk tarihinin seyri hakkında tezli bilgiler sunarken, insanoğlunun olmazsa olmazı aşk da Tatar kızı Gönül Hanım’da kendine yer ediniyor. “Biz benliğimizi tanımazsak, kimse bizi tanımaya tenezzül etmez.”

Аннотация

“Çağlayanlar”, Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun 1911-1922 yılları arasında kaleme aldığı öykülerinden derlediği mensur şiirlerden oluşmaktadır. Doğrudan halka hitap eden üslubuyla Trablusgarp Savaşı’ndan Batı-Doğu çekişmesine, Turancılıktan Cihan Harbi’ne Türk insanının hemen hepsindeki kültürünü, millî bilincini incelikle yansıtmıştır. Yer yer İslami motiflerin de bulunduğu milliyetçi bir bakış açısının hâkim olduğu bu eserde Müftüoğlu, kâh masumane kâh abartılı kâh da tarihsel çıkarımlarla dolu; fakat çözüm arayışında bir çaba ile seslenmiştir, Türk ulusuna. “Bu kitabı düşünerek, sizin için yazdım. Bela gecelerinde, yaşım sızarak, yüreğim sızlayarak yazdım.”

Аннотация

Servet-i Fünûn ve II. Meşrutiyet sonrası dönemlerde eserler ortaya koymuş olan Ahmet Hikmet Müftüoğlu; Türk edebiyatı tarihinin önemli şahsiyetleri arasında yer almaktadır. Türkçülük akımı ışığında çeşitli eserler kaleme alan yazarın hikâyelerinin muhtevası, hem sosyal hem de ferdî meselelerden oluşmaktadır. Esere ismini veren Hâristan, diken bahçesidir; ilk hikâyede onun yanında var olan ise Gülistan’dır, gül bahçesidir. Dikenli bahçelerde elleri kanarken insanın, güllerin mahmur eden kokusu acılarını dindirebilir. Yaşam, her zaman gül bahçelerine giden dikenli yollarla çevrilidir. Ahmet Hikmet Müftüoğlu da gerçek mutluluğu ancak bu iki diyarın birleşmesinde görmektedir.Elinizdeki eserin her bir cümlesi, cümleler içindeki her bir kelimesi; geçmişten günümüze doğru esen bir yel gibidir. Okur, her sayfa çevirişinde esen o yelin kokusunu hissedecek, taşıdığı havanın yumuşaklığıyla sarıp sarmalanacaktır. Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun kalemini savurarak estirdiği bu yel, okurun yüreğine dokunacak; kimini yakacak kimini ise serinletecektir.