Скачать книгу

hayal etmeye çalışırdım. Ama hiçbir zaman asla böyle bir şey düşünmemiştim. Bir vampir düğünü mü? Acaba nasıl bir şey olacak?

      Umarım o da hala beni, benim onu sevdiğim gibi seviyordur. Aslında böyle olduğunu hissediyorum. Acaba o da düğün için biraz gergin midir?

      Yüzüğüme bakıyorum, bana verdiği yüzüğe, o kadar güzel ki… bir sürü parlak mücevherle kaplı. Hiçbiri gerçek gibi gelmiyor ama aynı zamanda da ona sonsuza dek bağlanmışım gibi hissediyorum.

      Babamı bulmak istiyorum. Bunu gerçekten istiyorum. Ama artık aramak istemiyorum. Bir şeylerin değişmesini de istemiyorum. Hiçbir şeyin. Caleb’le olmak istiyorum. Ve düğünümüzün bir an önce yapılmasını istiyorum. Önceliği düğünümüze vermem yanlış mı?

      Caitlin günlüğünü kapadı ve tüy kalemi yerine bıraktı. Hala başka bir dünyadaydı. Gözlerini kırpıştırdı ve odaya göz gezdirdi. Dalıp gitmişken ne kadar zaman geçtiğini merak etti; pencereden dışarıya baktı ve alacakaranlık olduğunu gördü. Sonra bakışlarını odanın içine çevirdi ve derin uykuda olan Scarlet ve Ruth’a baktı. Odanın diğer tarafında, meşale ışığının altında Caleb’in de uyuduğu görülüyordu.

      Caitlin kendisinin de uykusunun geldiğini hissetti. Biraz temiz hava alarak zihnini boşaltma ihtiyacı duydu. Sessizce masadan kalktı ve dışarıya çıkmaya kararlı bir şekilde kapıya doğru ilerledi. Geçerken sırtına kürklü bir şal aldı ve omuzlarına sardı. Tam kapıya yaklaşmıştı ki birinin usulca öksürdüğünü duydu.

      Omzunun üzerinden baktı ve Caleb’in bir gözü açık, el işareti yaparak kendine baktığını gördü.

      Döndü, onun olduğu yere doğru yürüdü ve Caleb’in yatakta açtığı yere oturdu.

      Caleb yavaşça gözlerini açarken gülümsedi. Her zamanki gibi Caitlin onun güzelliği karşısında çarpıldı. Yüz hatları kusursuz, tertemiz ve pürüzsüzdü; çene hattı ve elmacık kemikleri belirgin, dudakları dolgun ve düzgün, burnu biçimli ve mükemmeldi. Uzun kirpiklerini kırptı, ardından yavaşça uzandı ve elini Caitlin’in saçlarında gezdirdi.

      ‘Konuşacak hiç zamanımız olmadı,” dedi.

      Caitlin gülümsedi. “Biliyorum.”

      Caleb “Ve seninle evlenmek için sabırsızlanıyorum,” diye ekledi, gülümsemesi büyüdü.

      Doğrularak oturdu ve Caitlin’i öptü. Meşale ışığının altında uzun süre öpüştüler.

      Caitlin kalbinin sıcacık olduğunu hissetti. Bu tam olarak duymak istediği şeydi. Caleb’in her seferinde düşüncelerini okuyabilmesi olağanüstüydü.

      “Mademki şimdi buradayız, seninle evlenmek istiyorum. Bunu araştırmamıza devam etmeden önce yapmak istiyorum. Tam burada. Bu yerde.” Bir süre Caitlin’i inceledi. “Ne dersin?”

      Caitlin ona baktı, kalbi çelişkili duygularla çarpıyordu. Bu tam olarak onun da istediği şeydi. Ama aynı zamanda da korkuyordu. Nasıl cevap vereceğinden emin değildi.

      Sonunda ayağa kalktı.

      “Nereye gidiyorsun?”

      “Hemen dönerim. Yalnızca biraz zihnimi boşaltmam gerek.”

      Caitlin son bir defa daha Caleb’i öptü, ardından döndü ve odadan çıkarken kapıyı arkasından usulca kapadı. Kalsaydı sonunda yatakta soluğu onun kolları arasında alacağını biliyordu. Ama önce, gerçekten kafasını toplamaya ihtiyacı vardı. Ne Caleb’e ne de evliliklerine dair aklında hiçbir şüphe yoktu. Ama hala dışarda bir yerlerde olup görevinin peşinden gitmesi gerekip gerekmediği konusunda içinde bir çatışma, bir bölünme hissediyordu. Önceliği düğününe vermesi bencillik miydi?

      Bomboş taş koridorlardan yürürken ayak sesleri yankı yapıyordu. Önünde bir merdivenin yukarı doğru çıktığını ve üzerine doğal bir kaynaktan gelen bir ışık demetinin düştüğünü fark etti. Işığın geldiği yerin kalenin çatısı olduğunu anladı. İşte biraz yalnız kalabileceği ve biraz da temiz hava alabileceği yer tam da orasıydı.

      Caitlin hızla basamakları tırmandı ve alacakaranlık havasını içine çekti. Burası düşündüğünden daha soğuktu, Ekim ayının sonuydu ve rüzgâr sert bir şekilde esiyordu. Omuzlarının üzerindeki kürke sıkıca sarıldı ve kürkün verdiği sıcaklığa minnettar kaldı.

      Siperler boyunca yavaşça yürürken, çok az bir ışığın seçildiği kırsal bölgeye doğru baktı. Nefes kesici bir güzelliği vardı. Bir yanda, içinde bulunduğu kale büyük bir gölün kenarına yerleşmişti ve sisle kaplıydı. Diğer yanda uçsuz bucaksız ağaçlar, tepeler ve vadiler vardı. Her yer büyülü gibiydi.

      Caitlin gözlerini manzaradan ayırmadan bir siperin ucuna doğru yürüdü ve tam o esnada birden başka birinin varlığını sezdi. Bunun nasıl mümkün olabileceğini bilmiyordu, çünkü çatı tamamen boştu. Yavaşça döndü, ne göreceğinden emin değildi.

      Bu inanılmazdı.

      Çatının en uzak köşesinde uzun bir siluet duruyordu. Arkası ona dönüktü ve göle doğru bakıyordu. Caitlin’in içinde bir elektriklenme oldu. Onun kim olduğunu bilmek için o uzun, dalgalı giysisini; uzun gümüş renkli saçlarını ya da yanındaki asasını görmesine gerek yoktu.

      Bu Aiden’dı.

      Bu gerçek olabilir mi? diye düşündü. Yoksa yalnızca alacakaranlıkta bir göz yanılsaması mıydı?

      Yavaşça ona doğru yürüdü ve birkaç adım kala durdu. Aiden hiç kıpırdamadan duruyor ve saçları esintide uçuşuyordu. Caitlin bir an onun gerçek olup olmadığını merak etti. Ama hemen ardından sesi duyuldu.

      “Çok uzaklardan geldin.” Arkası hala Caitlin’e dönüktü.

      Yavaşça döndü ve Caitlin’in yüzüne baktı. Kocaman gözleri o loş ışıkta dahi masmavi parlıyor ve sanki doğruca Caitlin’e bakıyorlardı. Aiden’ın yüzü her zamanki gibi ifadesizdi. Ama güçlüydü.

      Caitlin onu burada gördüğü için çok heyecanlıydı. Ona sormak için sabırsızlandığı bir sürü soru vardı ve her zamanki gibi yine onun rehberliğine en çok ihtiyaç duyduğu anda kendini göstermişti.

      Caitlin “Seni tekrar göreceğimi bilmiyordum,” dedi.

      “Beni her zaman göreceksin. Bazen gözlerinle, bazen başka şekillerde.” Aiden gizemli bir şekilde cevap vermişti.

      Caitlin düşüncelerini biraraya getirmek için uğraşırken aralarında bir sessizlik hâkim oldu.

      Sonra kendini “Yalnızca bir anahtar kaldı,” derken buldu. “Bu, babamı kısa süre sonra göreceğim anlamına mı geliyor?”

      Aiden, Caitlin’i inceledi, ardından yavaşça uzaklara baktı.

      Sonunda “Bu senin hareketlerine bağlı, değil mi?” dedi.

      Aiden’ın soruya soruyla karşılık vermesi Caitlin’i her zaman deli ederdi. Yeniden denemek zorundaydı.

      “Yeni ipucu, şu sayfa, yırtık olan sayfa, onun beni nereye götüreceğini bilmiyorum. Neyi aramam gerektiğini, onu nerede aramam gerektiğini bilmiyorum.”

      Aiden gözlerini ufka dikmişti.

      “Bazen ipuçları gelip seni bulur,” diye cevap verdi. “Artık bunu biliyorsun. Bazen bir şeylerin kendini ortaya çıkarması için beklemelisin.”

      Caitlin bunu düşündü. Aiden ona hiçbir şey yapmaması gerektiğini mi söylüyordu?

      “O zaman…yapacağım hiçbir şey yok mu?”

      “Yapacağın

Скачать книгу