Скачать книгу

bile, içinde bulunduğu panik halinde çok zor bir atış olacaktı; fakat oradan sağ kurtulmak istiyorlarsa atışının mükemmel olması gerekiyordu.

      “AIDAN, YERE YAT!” diye bağırdı.

      Oğlan hiç kıpırdamamıştı. Aidan yolunu kapatıyor ve temiz bir atış yapmasını engelliyordu. Kyra yayını kaldırıp ileri doğru koştu. Eğer Aidan çekilmezse o tek bir atışının da boşa gideceğini fark etti. Ağaçların arasında tökezleyerek ilerlerken ayakları karda ve nemli toprakta kayıyordu. Bir anlığına her şeyin bittiğini hissetti.

      “AIDAN!” diye umutsuzca tekrar bağırdı.

      Bu kez bir mucize oldu ve oğlan söz dinleyip son anda kendini yere attı. Artık Kyra’nın atış için açık bir görüşü vardı.

      Yabandomuzu Aidan’a saldırırken Kyra için zaman yavaşladı. Kendini farklı bir boyuttaymış gibi hissetti. İçinde, daha önce hiç hissetmediği ve ne olduğunu tam olarak anlayamadığı bir şey yükseldi. Dünya daraldı ve belirginleşti. Kendi kalp atışlarının, soluğunun, yaprakların hışırtısının ve yüksekte gaklayan bir karganın sesini duyabiliyordu. Kendini, daha önce hiç olmadığı kadar evrenle uyum içinde hissetti. Sanki evrenle tek vücut olduğu bir başka gerçeklik boyutuna geçmiş gibiydi.

      Kyra avuç içlerinin sıcak bir şekilde karıncalanmaya ve ne olduğunu anlamadığı bir enerjiyle dolmaya başladığını hissetti; sanki yabancı bir şey vücudunu ele geçiriyormuş gibiydi. Sanki çok kısa bir an parçası içinde kendini olduğundan daha büyük biri gibi hissetti; kendinden çok daha güçlü biri gibi.

      Kyra bilinçsiz davranış durumuna geçmiş, tamamen içgüdülerinin ve hissettiği bu yeni enerjinin kontrolü ele almasına izin vermişti. Ayaklarını yere sabitledi, yayını kaldırıp, oku gerdi ve bıraktı.

      Oku bıraktığı anda bunun özel bir atış olduğunu farkındaydı. Okun, nereye gitmesini istediğini biliyormuş gibi hareket edip, havada süzülüşünü izlemesine gerek bile yoktu. Oku öyle bir güçle atmıştı ki, ok yaratığın sağ gözünden girmiş, durana kadar da kafatasının içinde neredeyse otuz santim derine saplanmıştı.

      Yaratık, bacakları altında kıvrılırken aniden homurdandı ve yüzüstü karların üstüne düştü. Açıklıkta kayarak Aidan’ın olduğu yere kadar geldi. Kıvranıyordu ve hala canlıydı. Sonunda Aidan’a otuz santim kadar bir mesafede durdu. O kadar yakınlardı ki, neredeyse birbirlerine değiyorlardı.

      Hayvan karların üzerinde kıpırdanıyordu. Kyra yayına yeni bir ok yerleştirmişti. Yabandomuzunu üzerinde durdu ve kafasının arkasından oku sapladı. Hayvan artık kıpırdamıyordu.

      Kyra kalbi deli gibi çarparken, sessiz bir şekilde açıklıkta durdu. Ellerindeki karıncalanma hissi yavaşça geçiyor, enerji kayboluyordu. Az önce neler olduğunu merak ediyordu. Atışı gerçekten yapmış mıydı?

      Bir anda Aidan’ı hatırladı. Ona doğru eğilip oğlanı kavradığında, oğlanın kendisine, sanki annesine bakıyormuş gibi baktığını gördü; gözleri korku doluydu fakat yaralanmamıştı. Oğlanın iyi olduğunu görünce içinde ani bir rahatlama hissetti.

      Kyra arkasını döndüğünde iki ağabeyinin hala açıklıkta yerde yatıyor ve kendisine şoke olmuş biçimde ve büyülenmiş gibi baktığını gördü. Fakat bakışlarında başka bir şey daha vardı; onu rahatsız eden bir şey, şüphe… Sanki onlardan çok farklı biri gibiydi. Bir yabancı. Bu bakış, daha önce de ender olsa da kendisiyle ilgili meraklanmasına yetecek kadar çok gördüğü bir bakıştı. Döndü, ayaklarının dibinde yatan devasa büyüklükteki ölü yaratığa baktı ve kendisinin, on beş yaşında bir kızın, bunu nasıl yapabilmiş olduğunu merak etti. Bu durum yeteneklerinin ötesindeydi. Şanslı bir atışın da ötesinde…

      Kendisinde her zaman herkesten farklı bir şeyler olmuştu. Orada öylece, uyuşmuş ve kıpırdamak isteyip yapamaz bir halde durdu. Bugün onu sarsanın yaratık değil daha çok ağabeylerinin kendisine bakışı olduğunu biliyordu Ve hayatı boyunca yüzleşmekten kaçtığı sorunun cevabını belki de milyonuncu kez merak ediyordu:

      O kimdi?

      BÖLÜM ÜÇ

      Kyra kale yoluna koyulmuş olan ağabeylerinin arkasından yürürken, yabandomuzunun ağırlığı altında zorlanışlarını izledi. Aidan hemen yanında, takip oyunundan dönmüş olan Leo ise hemen topuklarının dibinde yürüyordu. Brandon ve Braxton mızraklarını birbirine bağlamış, üzerine ölü yaratığı koymuş, mızrakların uçlarını omuzlarının üzerine koymuş yürürken çok yorulmuşlardı. Asık suratlı tavırları ormanlıktan açık alana çıktıklarında, özellikle de babalarının kalesi görünür hale geldiğinde sert bir şekilde değişmişti. Her adımda Brandon ve Braxton daha özgüvenli hale geliyor, neredeyse eski kibirli hallerine dönüyorlardı. Hatta artık gülüyorlar ve aralarında kendi avlarıyla ilgili didişiyorlardı.

      “Onu sıyıran benim mızrağımdı,” dedi Brandon Braxton’a.

      “Ama” diye karşılık verdi, “Kyra’nın okuna doğru yön değiştirmesini sağlayan da benim mızrağımdı.”

      Kyra, yalanlarına öfkeden kızararak onları dinliyordu. Domuz kafalı ağabeyleri şimdiden kendilerini hikâyelerine ikna etmeye çalışıyordu ve dahası gerçekten de buna inanır gibilerdi. Daha şimdiden, babalarının salonunda herkese kendi avlarından bahsederek böbürlenişlerini gözünde canlandırabiliyordu.

      Durum delirticiydi. İçinden onları düzeltmek geçtiyse de bir şekilde adaletin çarklarının işleyeceğine inanıyordu. Biliyordu ki gerçek eninde sonunda ortaya çıkardı.

      “Sizi yalancılar,” dedi Aidan. Kızın yanında yürürken, olanlar yüzünden sarsıldığı her halinden belliydi. “Yabandomuzunu Kyra’nın öldürdüğünü biliyorsunuz.”

      Brandon omzunun üzerinden Aidan’a sanki bir böceğe bakıyormuş gibi bir bakış attı.

      “Sen nereden bileceksin ki?” diye sordu Aidan’a. “Sen o sırada altına kaçırmakla meşguldün.”

      İkisi birden güldüler; sanki her adımda hikâyeleri kuvvetleniyor gibiydi.

      “Ve siz de korku içinde kaçmıyor muydunuz?” diye sordu Kyra Aidan’ı savunarak; duruma bir saniye daha katlanamayacaktı.

      Bu soru karşısında her ikisi de sessizliğe gömüldü. Kyra gerçekten de haklarından gelebilirdi fakat sesini yükseltmesi bile gerekmemişti. Mutluluk içinde, kendini iyi hissederek ve içinde kardeşini kurtarmış olduğunu bilerek yürüdü. İhtiyacı olan tek tatmin de buydu.

      Kyra omzunda küçük bir el hissetti. Dönüp baktığında Aidan’ın ona gülümsediğini, onu teselli etmeye çalıştığını ve kendisini tek parka halinde sağ kurtardığı için açıkça minnettar olduğunu gördü. Kyra aynı minnettarlığı ağabeylerinden de görüp göremeyeceğini merak etti. Sonuçta, o ortaya çıkmamış olsa diğer ikisi de ölmüş olabilirdi..

      Kyra her adımında önünde zıplayan yabandomuzunu gördü ve yüzünü buruşturdu; keşke ağabeylerim onu o açıklıkta, ait olduğu yerde bırakmış olsaydı, diye düşündü. Bu lanetli bir hayvandı, Volis’ten değildi ve buraya ait değildi. Bu kötüye işaretti, özellikle Dikenli Orman’dan geliyorsa ve özellikle de Kış Ayı arifesinde. Okumuş olduğu eski bir atasözünü hatırladı: ölümden döndükten sonra asla böbürlenmeyin. Ağabeylerinin kaderleriyle oynamakta olduğunu ve evlerine karanlığı getireceklerini hissetti. Durumun daha kötü şeylerin habercisi olduğunu düşünmekten kendini alıkoyamıyordu.

      Bir tepeye vardıklarında tüm kale ve yeryüzünün büyük bir kısmı önlerinde

Скачать книгу