Скачать книгу

olduğu yerden onları izliyor ve düşünüyordu. Neden bazı insanlar nefret eder, diye merak etti. Bir gün bunu anlayıp anlayamayacağını bilmiyordu.

      Savaşçılar alanda boydan boya saldırı yapıp, büyük döngüler halinde yarışırlarken Kyra hayranlıkla muhteşem savaş atlarını inceledi ve bir gün kendisinin de bir atı olması için can attı. Alanda daireler çizen adamlara baktı. Duvar boyunca at sürüyorlardı ve atları bazen karda kayıyordu. Adamlar, hevesli yardımcıları tarafından onlara uzatılan mızrakları alıyor ve turu tamamladıklarında uzaktaki hedefleri, dallara asılı kalkanlara, mızrakları fırlatıyordu. Hedefi vurduklarında uzaktan bir metal sesi geliyordu.

      At sırtındayken mızrak fırlatmanın göründüğünden çok daha zor olduğunu görebiliyordu ve birkaç adam, özellikle de küçük hedeflere nişan aldıklarında ıskalamıştı. Vurabilenlerin ise Anvin, Vidar, Arthfael ve birkaç kişi daha hariç, pek azı tam merkeze isabet ettirebiliyorlardı. Maltren’in ise birkaç kez ıskaladığını, fısıltı şeklinde küfür ettiğini ve sanki suçlusu oymuş gibi kendisine baktığını fark etmişti.

      Kyra da kendisini sıcak tutmak istedi ve asasını çıkartıp elinde döndürüp çevirmeye başladı. Kafasının üzerinde, etrafında, sanki asa canlı bir şeymiş gibi döndürüp çeviriyordu. Hayali düşmanlara vurdu, hayali vuruşları engelledi, boynunun arkasından, belinin çevresinden el değiştirdi. Asa artık onun için üçüncü bir kol gibi olmuştu ve yılların kullanımından sonra ağaç artık eskimişti.

      Adamlar alanda daireler çizerken Kyra da kendi küçük eğitim alanında koşuyordu. Adamlar tarafından ihmal edilmiş fakat onun çok sevdiği bir alandı. Bazı ağaçlara bağlı halatların uçlarına zırh parçaları bağlanmıştı ve farklı yüksekliklerde asılmıştı. Kyra ağaçlara doğru koştu, her bir hedefi bir rakip gibi görüp, her birine asasıyla tek tek vurdu. Ağaçların arasında koşup, darbeler indirir, hedefler kendisine doğru geri sallanırken zikzaklar çizip, eğilirken hava metal sesleriyle doldu. Hayalinde muzaffer bir şekilde saldırmış ve savunmuş, hayali düşmanların ordusunu yenmişti.

      “Hiç birini öldürebildin mi?” diyen alaycı bir ses duyuldu.

      Kyra arkasını döndüğünde Maltren’in gelmiş olduğunu gördü. Atıyla tekrar uzaklaşmadan önce de alaycı bir şekilde güldü. Kız hiddetlenmişti ve birinin ona haddini bildirmesini diledi.

      Kyra adamları atlarından inmiş, mızraklarla işleri bitmiş ve açıklığın ortasında bir daire oluştururken gördüğünde bir ara verdi. Yardımcıları onlara doğru koşmuş ve meşeden yapılma, neredeyse çelik kadar ağır, ağaç eğitim kılıçlarını vermişti. Kyra kenarlara tutundu. Adamların birbirleriyle dövüş pozisyonu almalarını izlerken kalp atışları hızlandı ve onlara katılabilmeyi her şeyden çok istedi.

      Başlamadan önce Anvin ortaya yürüdü ve adamlara baktı.

      “Bu tatil gününde özel bir ödül için dövüşeceğiz,” diye duyurdu. “Kazanan ziyafetin istediği bölümünü seçecek!”

      Bir coşku sesi yükseldi ve adamlar birbirlerine saldırıp, ileri geri birbirlerini itmeye başladıklarında, ağaç kılıçların takırtısı havayı doldurdu..

      Dövüşler bir boru sesiyle bitiriliyordu. Ne zaman bir savaşçı darbe alsa boru çalınıyordu ve o savaşçı kenara geçiyordu. Boru sık sık çaldı ve saflar azalmaya başladığında adamların çoğu kenara geçmiş izliyordu.

      Kyra onlarla birlikte kenarda duruyor, dövüşebilmek için yanıp tutuşuyordu; fakat buna izni yoktu. Fakat o gün doğum günüydü ve artık on beş yaşına girmişti; hazır hissediyordu. Artık varlığını ortaya koymanın vaktinin geldiğini düşünüyordu.

      “Onlara katılmama izin!” diye hemen yanında durmakta ve izlemekte olan Anvin’den ricada bulundu.

      Anvin kafasını salladı; gözlerini alandan ayırmamıştı.

      “Bugün on beş yaşıma giriyorum!” diye ısrar etti. “Dövüşmeme izin ver!”

      Anvin ona şüpheci bir bakış attı.

      “Burası erkeklerin eğitim alanı,” diye araya girdi Maltren, bir sayı kaybetmesinin ardından kenarda duruyordu. “Genç kızların değil. Diğer yardımcılarla birlikte burada oturabilirsin ve istersek bize su getirebilirsin.”

      Kyra kızarmıştı.

      “Bir kızın seni yenmesinden bu kadar çok mu korkuyorsun?” diye karşılık verdi. Geri adım atmamıştı ve içinde bir öfke patlaması olduğunu hissetti. Ne de olsa o babasının kızıydı ve kimse onunla bu şekilde konuşamazdı.

      Bazı adamlar kıs kıs gülerken bu sefer Maltren kızarmıştı.

      “Kız haklı,” diye araya girdi Vidar. “Belki de dövüşmesine izin vermeliyiz. Ne kaybederiz?”

      “Neyle dövüşecek?” diye sordu Maltren.

      “Asamla!” diye bağırdı Kyra. “Sizin ağaç kılıçlarınıza karşı”

      Maltren güldü.

      “Ne manzara olurdu,” dedi.

      Anvin durmuş ne yapacağını düşünürken tüm gözler ona döndü.

      “Yaralanırsan baban beni öldürür,” dedi.

      “Yaralanmayacağım,” diye ısrar etti Kyra.

      Sonsuzluk kadar uzun gelen bir süre öylece durdu Anvin ve sonunda içini çekti.

      “Öyleyse bunda bir zarar görmüyorum,” dedi ve askerlere dönüp ekledi “Başka hiçbir şekilde susmayacaksın. Tabii bu adamların da itirazı yoksa”.

      “HAYHAY!” dedi babasının düzinelerce adamı aynı anda. Hepsi de coşkulu bir şekilde Kyra’yı destekliyordu. Kyra bu yüzden onları kelimelerle ifade edebileceğinden daha çok sevdi. Kendisi için duydukları hayranlığı ve babasına duydukları sevginin aynısını kendisine de duyduklarını gördü. Çok fazla arkadaşı yoktu ve bu adamlar onun dünyasıydı.

      Maltren dalga geçti.

      “Öyleyse bırakalım da kız kendi kendini rezil etsin,” dedi. “Bu ona iyi ve esaslı bir ders olacaktır.”

      Bir boru çaldı ve diğer adamlar çemberin dışına çıkarken Kyra içeri girdi.

      Kyra, açıkça bu durumu beklemeyen adamların hepsinin gözlerini üzerinde hissetti. Kendisini rakibi, babasının saray zamanlarından beri tanıdığı, otuzlu yaşlarda, uzun, sağlam yapılı, güçlü savaşçıyla yüz yüze buldu. Onu daha önceden gözlemlemiş olduğu için onun iyi bir dövüşçü olduğunu fakat aynı zamanda kendine aşırı güvenen, dövüşün başında saldırıya geçen ve biraz da pervasız olduğunu biliyordu.

      Somurtmuş bir şekilde Anvin’e döndü.

      “Bu nasıl bir aşağılama?” diye sordu. “Bir kızla dövüşmeyeceğim.”

      “Benimle dövüşmekten korkarak kendi kendini aşağılıyorsun,” diye cevap verdi Kyra içerlemiş bir şekilde. “İki elim, iki ayağım var, tıpkı senin gibi. Eğer benimle dövüşmeyeceksen yenilgiyi Kabul et!”

      Adam şok içinde gözlerini kırptı ve tekrar kaşlarını çattı.

      “Pekala, öyleyse,” dedi. “Kaybettikten sonra koşarak babana gitme.”

      Tam hızda atağa kalktı, ki kız da böyle olacağını biliyordu. Ağaç kılıcını sert bir şekilde havaya kaldırmıştı ve kızın omuzlarını hedef alarak aşağı indirdi. Bu hareket Kyra’nın beklediği bir hareketti. Onu, kollarının ne yapacağını acemice ele veren bu hareketi yaparken defalarca izlemişti. Ağaç kılıcı çok güçlüydü fakat

Скачать книгу