Скачать книгу

ettiğinden çok daha güçlüydü.

      Örümcek Kyra’ya doğru sıçradı ve o anda zaman yavaşladı. Kyra her şeyin bir noktada odaklandığını hisseti. Derinlerde kendini ağdan kurtarabileceğini, örümcekten daha hızlı olabileceğini hissetti.

      Kyra ileri atılarak kendini kurtardı ve ağda yuvarlandı; örümceğin dişleri indiğinde, Kyra yerine ağları yırtarak açmıştı.

      Kyra odaklandığında, ilk kez, havada silik bir titreşim hissetti, bir şeyin onu çağırdığını hissetti. Döndü ve ağın uzak tarafında, Marda’ya gelme sebebi olan şeyi gördü: Hakikat Asası. Asa bir siyah granit bloğu üzerinde duruyor, gece yarısı gökyüzü altında parlıyordu.

      Kyra asayla arasında yoğun bir bağ hissetti, sağ elini asaya doğru uzattığında avuçlarının karıncalandığını hissetti. Hayatının en büyük savaş çığlığını attığında, bir şekilde asanın kendisine itaat edeceğini biliyordu.

      Aniden Kyra altındaki toprağın titrediğini hissetti. Silahı dünyanın çekirdeğinden çekmekte olduğunu biliyordu ve o muhteşem anda artık ne kendinden, ne güçlerinden ne de evrenden şüphe ediyordu.

      Taşın taşa sürtmesiyle oluşan büyük bir gürültü oldu ve Kyra asanın granitten kurtulup yavaşça yükselişini hayret içinde izledi. Asa yavaşça havalandı, daha sonra havada süzüldü ve siyah, mücevherli asa Kyra’nın sağ eline indi. Kyra asayı kavradı ve onun canlı olduğunu hissetti. Sanki bir yılanı kavramak, yaşayan bir şeye tutunmak gibiydi.

      Kyra hiç tereddüt etmeden döndü ve örümcek tam üzerine gelirken asayı indirdi. Asa aniden bir kılıca dönüştü ve dev ağı ikiye böldü.

      Örümcek çığlık atıp yere düştü, donakalmış olduğu belli oluyordu.

      Kyra etrafında döndü ve ağı tekrar keserek kendini kurtarıp ayaklarının üzerine indi. Yaratık üzerine doğru saldırırken asayı iki eliyle başının üzerinde tuttu. Yaratığı cesaretle karşıladı ve ilerleyip, Hakikat Asası’nı tüm gücüyle savurdu. Asanın, örümceğin kalın gövdesini kesip geçtiğini hissetti. Kyra örümceği ikiye bölerken, örümcek korkunç bir çığlık attı.

      Örümcek Kyra’nın ayaklarının dibine ölü bir şekilde yığılırken, yoğun, siyah bir kan fışkırdı.

      Kyra, asa elinde, titreyen kollarıyla dururken, daha önce hiç hissetmediği bir enerjiyle dolduğunu hissediyordu. O anda değişmiş olduğunu hissetti. Daha güçlü hale geldiğini, bir daha asla eskisi gibi olmayacağını hissetti. Tüm kapıların açıldığını ve her şeyin mümkün hale geldiğini hissetti.

      Çok yukarılarda gök gürüldedi ve bir şimşek çaktı. Kızıl bir şimşek, sanki bulutların arasından lav akıyormuş gibi, bulutları katmanlara ayırarak geçti. Ardından yüksek sesli bir kükreme duyuldu ve Kyra, Theon’un bulutların arasından fırladığını görüp neşeyle doldu. Asayı çektiği zaman bariyerin de indirilmiş olduğunu hissetti. Hayatında ilk kez o an kendisinin her şeyi değiştirmeye yazgılı olduğunu hissetti.

      Theon Kyra’nın önünde yere indi, Kyra hiç duraklamadan onun sırtına atladı ve ikisi birlikte göğe yükseldiler. Güneye doğru, Marda’dan uzaklaşıp, Escalon’a doğru uçarlarken her tarafta gök gürlüyordu. Kyra, en derin seviyelere inip galip geldiğini, son sınavını da geçmiş olduğunu biliyordu.

      Ve şimdi, Hakikat Asası elindeyken, vermesi gereken bir savaş vardı.

      BÖLÜM ALTI

      Gemileri uzaklaşırken Lorna ufukta kaybolan, halan yanmakta olan Knossos adasını seyrediyordu. Kalbi parçalanmıştı. Geminin kıç kısmında durmuş, küpeşteye sıkıca tutunmuştu. Yanında Merk duruyordu ve Kayıp Adalar’ın tüm filosu arkasındaydı. Bütün gözlerin üzerinde olduğunu hissedebiliyordu. O sevgili adaları, Gözcüler’in, Knossos’un cesur savaşçılarının evi artık yoktu. Alevler içinde muhteşem kalesi yok edilmiş, binlerce yıldır orayı koruyan sevgili savaşçılar, trol akınlarıyla katledilmiş, ejderha sürüsü tarafından işleri bitirilerek, yok edilmişlerdi.

      Lorna bir hareket sezdi ve yanına, ejderhaları öldüren, Ölüm Körfezi’ne nihayet sessizlik getiren oğlan, Alec’in geldiğini gördü. En az kendisi kadar kafası bulanmış bir halde duruyor, kılıcı hala elinde tutuyordu. Lorna ona karşı ve elinde tuttuğu silaha karşı bir minnettarlıkla dolduğunu hissetti. Silaha, Bitmemiş Kılıç’a, güzelliğine bir göz attı ve kılıçtan yayılan yoğun enerjiyi hissetti. Ejderhaların ölümünü hatırladı ve oğlanın elinde Escalon’un kaderini tuttuğunu anladı.

      Lorna hayatta olduğu için minnettardı. Eğer Kayıp Adalar halkı yetişmemiş olsa Merk ile birlikte Ölüm Körfezi’nde ölmelerinin kaçınılmaz olacağını biliyordu. Fakat aynı zamanda hayatta kalamamışlar için de bir suçluluk hissediyordu. Onu en çok acıtan da bunu öngörememiş olmasıydı. Tüm hayatı boyunca her şeyi, Kos Kulesi’ni koruyarak geçirdiği yalnız hayatının her bir dönemecini öngörebilmişti. Trollerin gelişini, Merk’in gelişini öngörmüştü ve hatta Ateş Kılıcı’nın yok edileceğini de öngörmüştü. Knossos Adası’nda olacak büyük çatışmayı da öngörmüştü fakat sonuçlarını öngörememişti. Adanın alevler içinde kalacağını, ejderhaları öngörememişti. Kendi güçlerinden şüphe ediyordu ve bu ona her şeyden çok dokunuyordu.

      Bu nasıl olabildi, diye merak etti. Tek cevap, Escalon’un kaderinin anbean değişiyor olmasıydı. Binlerce yıl önce yazılmış olanlar yazılmamış hale geliyordu. Escalon’un kaderinin bıçağın sırtında olduğunu ve şu an biçimsiz olduğunu hissetti.

      Lorna gemideki tüm gözlerin üzerinde olduğunu hissetti, herkes şimdi nereye gideceklerini, yanan adadan uzaklaşırlarken kaderin onlara neler hazırladığını merak ediyordu. Dünya kargaşa içinde yanarken, herkes bir cevap için ona bakıyordu.

      Lorna olduğu yerde dururken gözlerini kapattı ve yavaş yavaş cevabın içinde oluşmaya başladığını, onlara en çok nerede ihtiyaç duyulduğunu söylemeye başladığını hissetti. Fakat bir şey görüşünü bulanıklaştırıyordu. Lorna sarsılarak hatırladı. Thurn.

      Lorna gözlerini açtı ve yanlarından geçtikleri her bedeni inceleyerek sulara baktı, denizde geminin gövdesine çarpan cesetler yüzüyordu. Diğer denizciler de saatlerdir aranıyor, Lorna’yla birlikte cesetlerin yüzlerine bakıyordu fakat başarılı olamamışlardı.

      “Leydim, gemi emrinizi bekliyor” dedi Merk nazik bir şekilde.

      “Saatlerdir suları tarıyoruz” diye ekledi Sovos. “Thurn öldü. Gitmesine izin vermeliyiz.”

      Lorna başını salladı.

      “Ben ölmediğini hissediyorum” diyerek karşı çıktı.

      “Bunun doğru olmasını ben herkesten çok dilerdim” dedi Merk. “Hayatımı ona borçluyum. Bizi ejderha alevinden kurtardı. Fakat onun alev alıp denize düştüğünü gördük.”

      “Fakat öldüğünü görmedik” diye cevap verdi Lorna.

      Sovos iç geçirdi.

      “Bir şekilde o düşüşten sağ kurtulmuş olsa bile leydim” diye ekledi Sovos “bu sularda sağ kalamaz. Artık onu bırakmalıyız. Filomuzun yönlendirilmeye ihtiyacı var.”

      “Hayır” dedi Lorna kararlı bir ses tonuyla, sesi otoriter bir şekilde çınlıyordu. İçinde bir şeyin yükseldiğini hissedebiliyordu, bir önsezi, gözlerinin arasında bir kaşıntı… Bir şey ona Thurn’ün aşağıda, tüm o yıkıntıların, binlerce yüzen cesedin arasında bir yerde hala hayatta olduğunu söylüyordu.

      Lorna bekleyerek, umut içinde, dinleyerek

Скачать книгу