Скачать книгу

kendilerine doğru gelen ışın topunu gördüklerinde yüzlerinde oluşan panik ve dehşeti gördü. Kaçacak vakitleri yoktu.

      Ardından bir patlama oldu, öyle güçlüydü ki yerden Theon ve Kyra’yı bile sarsmıştı. Işın topu yere bir göktaşı kadar güçlü çarpmıştı. Işık dalgalanmaya başladığında binlerce trol sürekli genişleyen ışık dalgalarıyla ezilmişti.

      Kyra hayret içinde asayı inceledi. Trolleri yok etmek için asayı tekrar savurmaya hazırlandığı sırada üzerlerinden korkunç bir kükreme duyuldu. Kyra havaya baktı ve bulutların arasından fırlayan bir kızıl ejderhanın yüzünü gördüğünde şoke oldu; arkasında bir düzine kadar daha ejderha vardı.

      Kyra onlara asasıyla saldıramadan önce ejderha pençelerini uzatıp Theon’u savurdu. Theon savunmasız yakalanmıştı ve güçlü bir darbe sonucunda havada dönmeye başladı.

      Theon havada, neredeyse kontrolden çıkmış şekilde yuvarlanırken, Kyra can havliyle tutunuyordu. Theon kendini toparlamaya çalışırken kanatları ters dönmüştü ve tekrar tekrar dönüyordu ve sonunda kendini düzeltene kadar Kyra onun pullarına güçlükle tutunuyordu.

      Theon meydan okur şekilde kükredi ve diğerlerinden daha küçük boyutlu olmasına rağmen korkusuzca yukarı, onu savuran ejderhaya doğru atıldı. Ejderha kendisinden daha küçük olan Theon’un geri dönmüş olmasına açık şekilde şaşırmıştı ve o daha bir tepki veremeden Theon dişlerini onun kuyruğuna geçirdi.

      Theon kuyruğunu kopardığında daha büyük olan ejderha çığlık attı. Bir süre kuyruksuz şekilde uçtu, daha sonra kendini kaybedip, yüzüstü, doğrudan yere düşmeye başladı. Yerde bir çukur oluşturarak ve bir toz bulutu kaldırarak yere çakıldı.

      Kyra avcunun içinde yanmakta olduğunu hissettiği asayı kaldırdı ve üç ejderha daha üzerlerine doğru gelirken asayı savurdu. Bir ışık topu fırlayıp üç ejderhanın yüzünde patlarken Kyra izledi. Ejderhalar çığlık atarak havada durdular ve sonra sarsıldılar. Kaskatı hale geldikten sonra kaya gibi dümdüz düşmeye başladılar ve sonunda ölü bir şekilde, bir patlamayla yere çarptılar.

      Kyra kendi gücüne hayret etmişti. Hakikat Asası gerçekten de tek bir savurmayla üç ejderhayı birden öldürmüş müydü?

      Bir düzine daha ejderha belirdiğinde Kyra tekrar asayı kaldırdı ve ejderhaların düşmesi beklentisiyle asayı indirdiğine aniden elinde korkunç bir acı hissettiğinde şaşırdı. Dönüp baktığında gözünün ucuyla bir ejderhanın arkalarından gelmiş olduğunu ve pençelerinin elinin tersini çizdiğini gördü. Ejderha elini kesip kanatırken aynı anda Hakikat Asası’nı yakalayıp ellerinden aldı.

      Kyra acıdan çok asayı yitirmiş olmanın korkusuyla çığlık attı. Ejderha uçarak asayı kendisinden uzaklaştırırken çaresiz bir şekilde izledi. Daha sonra ejderha asayı bıraktı ve Kyra asanın döne döne yere düşüşünü dehşet içinde izledi. Asa, Escalon’un son umudu yok olacaktı.

      Ve artık savunması kalmış olan Kyra, kendisin parçalamaya hazır ejderha sürüsüyle karşı karşıyaydı.

      BÖLÜM ON

      Acele etmesi gerektiğini hisseden Lorna, kampın içinde hızla yürürken Duncan’ın adamları ona yol veriyordu. Merk yanındaydı ve Sovos da onlara katılmıştı, arkalarında da Kayıp Adalar halkından, diğerlerinden ayrılıp Ölüm Körfezi’nden tekrar karaya dönüp, çölden Leptus’u geçip oraya kadar gelmek için çıktıkları yolculukta onlara katılan adamlar vardı. Duncan’ın kendisine ihtiyacı olduğunu bilen Lorna onları kararlı bir şekilde oraya getirmişti.

      Lorna yaklaşırken Duncan’ın adamlarının ona merak içinde baktığını gördü. Duncan’ın yattığı küçük açıklığa ulaşana kadar ona yol vermişlerdi. Endişeli savaşçılar onun etrafında toplanıp diz çökmüştü, hepsi ölmekte olan komutanları için ciddi şekilde endişeliydi. Anvin ve Aidan’ın gözlerinin dolu olduğunu gördü. Ayaklarının dibindeki Beyaz ise bu ağır sessizlik içindeki tek sesi çıkarıyordu.

      Lorna Duncan’a yaklaştığında bir el onu durdurdu ve Lorna durup ona baktı. Merk ve Sovos gerilmişti, elleri kılıçlarındaydı fakat bir yüzleşme olmasını istemeyen Lorna ellerini nazik bir şekilde onlara dokundurdu.

      “Sen kimsin ve buraya neden geldin?” diye sordu Duncan’ın savaşçısı sert bir şekilde.

      “Ben Kral Tarnis’in kızıyım” diye yanıtladı Lorna otoriter bir sesle. “Duncan babamı kurtarmaya çalışmıştı. Ben de karşılığını vermeye geldim.”

      Adam şaşırmış görünüyordu.

      “Yarası ölümcül” dedi savaşçı. “Savaş alanlarında daha önce çok gördüm. Artık iyileştirilebilecek durumda değil.”

      Şimdi kaş çatma sırası Lorna’daydı.

      “Vakit kaybediyoruz. Duncan’ın kan kaybından ölmesini mi istersin? Yoksa onu iyileştirmeyi deneyeyim mi?”

      Savaşçılar Ra ve büyüsüyle yaşadıkları olaydan sonra açıkça şüpheci hale gelmişti ve hepsi birbirine bakıyordu. Sonunda Anvin başıyla onay verdi.

      “Bırakın geçsin” dedi.

      Adamlar kenara çekildi ve Merk ve Sovos silahlarını indirirken, Lorna aceleyle koşup Duncan’ın yanında diz çöktü.

      Lorna onu inceledi ve hemen durumun iyi olmadığını anladı. Ölümün siyah aurasını Duncan’ın etrafında hissedebiliyordu ve onu daha dikkatli incelediğinde, çırpınan gözlerinden, sonun yakın olduğunu anladı. Kısa zaman sonra bu dünyadan ayrılacaktı. Ra’nın darbesi yalnızca hançer nedeniyle değil fakat hissine göre, Duncan’ın bu olayın ardında hissettiği ihanet nedeniyle de ölümcül hasar vermişti. Duncan hala onu bıçaklayanın Kyra olduğunu düşünüyordu ve Lorna onun bu yüzden artık yaşamayı istemediğini hissediyordu. Bu onun yaşam gücünü çekiyordu.

      “Babamı kurtarabilir misin?”

      Lorna sesin geldiği yöne döndü ve kızarmış gözleri, gözyaşlarıyla ıslanmış yanaklarıyla, umut ve çaresizlik içinde kendisine bakan Aidan’ı gördü. Derin bir nefes aldı.

      “Bilmiyorum” dedi basit bir şekilde.

      Lorna bir elini Duncan’ın alnına yerleştirdi ve diğerini de yarasına koydu. Kadim bir ilahi mırıldanmaya başladı ve yavaşça kalabalığa sessizlik çöktü. Aidan’ın ağlaması durdu. Lorna avuçlarından büyük bir sıcaklığın geçtiğini hissediyor, Duncan’ın hastalığıyla yüzleşiyordu. Gözlerini kapatıp tüm gücünü toplayarak Duncan’ın kaderini okumayı, neler olduğunu anlamayı, kaderin onun için neler getireceğini görmeyi denedi.

      Yavaş yavaş her şey belirginleşti. Duncan’ın o gün orada ölmesi gerekiyordu. Kader böyleydi. Orada, o savaş alanında, kanyondaki büyük zaferinden sonra. Lorna onun savaştığı tüm savaşları, bir savaşçı, bir komutan oluşunu, orada, Kanyon’daki son ve en büyük savaşını gördü. Selden sağ kurtulmamış olması gerekiyordu. Selle birlikte ölmüş olması gerekiyordu. Devrimi kaderinde yazdığı yere kadar götürmeyi başarmıştı.

      Kızı Kyra’nın o tarafa doğru uçmakta olduğunu hissetti, komutayı devralmak onun kaderiydi. Duncan o anda ölmesi gerekiyordu.

      Fakat Lorna diz çökmüş dururken evrenin gücünü topladı ve Duncan’ın kaderinin, yazgısının değişmesi için yalvardı. Sonuçta, diğer herkes babası, Kral Tarnis’e sırtını döndüğünde bile ona gerçekten dost olmuş tek kişi Duncan’dı. Duncan, babasının onu kurtarması için ricacı olduğu tek kişiydi. Babasının hatırına Duncan’a bunu borçluydu. Ve ayrıca derinlerde, Duncan’ın hala yapacağı

Скачать книгу