Скачать книгу

İmparatorluk askerlerine karşı böylesi bir cesaretle duran Darius'u görünce, aklına Thorgrin geldi ve bu düşünceyle kalbi kırıldı. Darius'un cesaretini bedeli her ne olursa olsun ödüllendirmeye kararlı olduğunu hissetti.

      "Burada davanızı desteklemek için hazır bulunuyoruz," dedi Gwendolyn. Darius, Bobku ve tüm diğerlerinin dikkatini çekip kalan köylülerin de ona doğru dönmesini sağladı. "İhtiyaç duyduğumuzda bizi yanınıza aldınız – bizler de ihtiyaç duyduğunuzda sizleri desteklemek için buradayız. Sizlere silahlarımızı veriyoruz, davanız davamızdır. Sonuçta hepsi bir düşmana karşı. Bizler evimize özgür olarak dönmek istiyoruz, siz de evinizde özgürlüğünüzü kazanmak istiyorsunuz. Her birimize gaddarlık eden tek bir düşmanımız var."

      Darius ona baktı, etkilendiği belli oluyordu; Bokbu grubun ortasına doğru gelip orada durdu ve yoğun sessizliğin ortasında tüm halkı onu izlerken onlara baktı.

      "Bugün burada sizi aramıza almakla ne kadar doğru bir karar verdiğimizi gördük," dedi gururla. "Bizlere hayallerimizin ötesinde bir hediye verdiniz ve harika bir ödül aldık sizden. Halka halkı, onurlu ve gerçek savaşçılar olarak edindiğiniz ün gerçekmiş. Sizlere sonsuza dek borçluyuz."

      Derin bir nefes aldı.

      “Yardımınıza ihtiyacımız var,” diye devam etti. “Yalnız ihtiyacımız olan savaşacak adamlarınızdan birkaç yüzü daha değil. Vereceğiniz daha fazla adam bize yetmeyecek, en azından sıradaki savaşta. Eğer davamıza gerçekten yardımcı olmak istiyorsanız, yapmanıza ihtiyaç duyduğumuz şey bize takviye güçler bulmanız. Eğer bir şansımız olacaksa bu, yardımımıza gelecek onbinlerce adam sayesinde olacak.”

      Gwen kocaman açılan gözleriyle ona baktı.

      “Pekiyi on binlerce şövalyeyi nerede bulacağız?”

      Bokbu acı acı baktı.

      “Eğer İmparatorluk dahilinde özgür adamların yaşadığı büyük bir şehirde, yardımımıza gelmeye gönüllüler varsa –ki bundan şüpheliyim– bunları mutlaka İkinci Halka’da buluruz.

      Gwen ona şaşırarak baktı.

      “Bizden ne istiyorsunuz?” diye sordu.

      Bokbu onlara ciddiyetle baktı.

      “Eğer bize gerçekten yardım etmek istiyorsanız,” dedi, “sizden imkansız bir göreve çıkmanızı isteyeceğim. Bu, savaş alanında bize katılmanızdan çok daha zor ve tehlikeli. Sizden asıl planınıza, yani bugün dönmek üzere olduğunuz yolculuğunuza çıkıp Büyük Çöl’ü geçerek İkinci Halka’yı aramanızı ve eğer oraya canlı olarak varırsanız ve eğer öyle bir yer varsa ordularını davamıza katılmaları için ikna etmenizi isteyeceğim. Bu savaşı kazanmamızın tek yolu bu.”

      Ciddi bir ifadeyle ona bakarken sessizlik o kadar yoğundu ki Gwen sadece çöl boyunca esen rüzgarı duyabiliyordu.

      “Kimse Büyük Çöl’ü geçemedi,” diye devam etti. “Kimse İkinci Halka’nın varlığını doğrulayamadı. Bu imkansız bir görev. İntihara yolculuk. Bunu istemekten nefret etsem de şu an en çok buna ihtiyacımız var.”

      Gwendoly Bokbu’yu incelerken yüzündeki ciddiyeti fark etti ve kelamlarını uzun süre ve son derece detaylı olarak düşündü.

      “Gereken neyse onu yapacağız,” dedi. “Davanıza en çok yarayacak olan neyse onu. Eğer müttefikler Büyük Çöl’ün diğer tarafındalarsa öyle olsun. Hemen yola çıkacağız ve hizmetinize sunacağımız bir orduyla döneceğiz.”

      Gözlerinden yaşlar süzülen Bokbu, öne çıkıp Gwendolyn’i kucakladı.

      “Siz gerçek bir kraliçesiniz,” dedi. “Halkınız size sahip olduğu için çok şanslı.”

      Gwen halkına döndüğünde, ona korkusuzca ve ciddiyetle baktıklarını gördü. Nereye giderse gitsin onunla birlikte geleceklerini biliyordu.

      “Yolculuğa hazırlanın,” dedi. “Büyük Çöl’ü geçip İkinci Halka’yı bulacağız. Ya da bu uğurda öleceğiz.”

*

      Sandara orada durup, Kendrick ve halkının Büyük Çöl’e çıkacakları yolculuk için hazırlandıklarını görünce ikiye bölünmüş hissediyordu. Diğer tarafında Darius ve halkı, birlikte büyüdüğü, bu hayatta tanıdığı insanlar  dönüp İmparatorluk’la savaşmak için köylerine gitmeye hazırlanıyorlardı. İçindeki bölünmüşlük hissiyle ne yöne gideceğini bilemiyordu. Kendrick’in sonsuza kadar yanında olamayacağı düşüncesine katlanamıyordu fakat halkını terk etmeye de gönlü razı gelmiyordu.

      Zırhını hazırlayıp kılıcını kınına koyan Kendrick,kafasını kaldırınca Sandara’nın gözleriyle buluştu. Ne düşündüğünü her zamanki gibi biliyordu. Sandara da Kendrick’in gözlerindeki acıyı, taşıdığı ihtiyatı görebiliyordu ve bunun için onu suçlamıyordu. İmparatorluk’ta geçirdikleri tüm bu zaman boyunca onunla arasına mesafe koymuş, Sandara köyde yaşarken Kendrick mağaralarda yaşamıştı. Büyüklerini onurlandırmaya ve bir başka ırktan olan biriyle evlenmemeye niyetliydi.

      Fakat yine de aşkı onurlandırmadığını fark ediyordu. Hangisi daha önemliydi? Birinin aile kurallarını onurlandırması mı yoksa kalbini onurlandırması mı? Bu konu hakkında her gün acı çekiyordu.

      Kendrick ona doğru geldi.

      “Sanırım halkınla burada kalacaksın?” diye sordu, sesinden ona ihtiyatla yaklaştığı belli oluyordu.

      Ona yorgun, ızdıraplı gözlerle baktı, ne diyeceğini bilmiyordu. Cevabını kendisi de bilmiyordu. Sanki mekanda ve zamanda donduğunu, ayaklarının çöl zeminine mıhlanmış olduğunu hissediyordu.

      Birden Darius yanı başında belirdi.

      “Kardeşim,” dedi.

      Sandara dönüp onu selamladı, havayı dağıttığı için ona minnettardı; Darius bir kolunu omzuna atıp Kendrick’e baktı.

      “Kendrick,” dedi.

      Kendrick saygıyla kafasını salladı.

      “Sana duyduğum sevgiyi biliyorsun,” diye devam etti Darius. “Bencil hislerimle burada kalmanı istiyorum.”

      Sonra derin bir nefes aldı.

      “Fakat yine de Kendrick’le gitmeni istiyorum.”

      Sandara şok olmuş bir halde ona baktı.

      “Fakat neden?” diye sordu.

      “Ona duyduğun onun da sana beslediği aşkı görüyorum. Böylesi bir aşk iki kere çıkmaz insanın karşısına. İnsanlar ne düşünürse düşünsün, kanunlarımıza rağmen kalbinin peşinden gitmelisin. Bu konu çok mühim.”

      Sandara küçük kardeşine duygulanarak baktı, bilgeliğinden etkilenmişti.

      “Seni bıraktığımdan bu yana gerçekten büyümüşsün,” dedi.

      “Halkını bırakmak gibi bir harekette sakın bulunma, sakın onunla gitme,” dedi acımasız bir ses.

      Sandara döndü ve onları konuşurken duyup da birkaç büyükle beraber yanlarına gelen Zirk’i gördü.

      “Senin yerin bizim yanımız. Eğer bu adamla gidersen döndüğünde hoş karşılanmazsın.”

      “Bundan size ne?” diye sordu Darius öfkeyle, onu koruyarak.

      “Dikkatli ol Darius,” dedi Zirk “Şimdilik bu orduyu yönetiyor olabilirsin ama bizim başımız değilsin. Halkın adına konuşuyormuş numarası yapma.”

      “Ben kardeşim adına konuşuyorum,” dedi Darius, “kim adına istersem de konuşurum.”

      Sandara,

Скачать книгу