Скачать книгу

bu akıntıların olduğundan söz edildiğini duymuştum. Bunlar ters akıntılardır. Yakalanırsanız, size nereye isterlerse oraya götürürler. Hem de ne kadar kürek çekip yelken açsanız bile.”

      Thor aşağıya bakınca, suların iki misli hızla yanlarından geçtiğini gördü. İleriye baktığındaysa, yepyeni, boş, hem güzel hem de kötü bir şeylerin habercisi gibi gözüken mor ve beyaz bulutlarla kaplıydı.

      “Ama şu anda doğuya doğru gidiyoruz,” dedi Reece. “Oysa batıya gitmemiz gerekiyordu. Halkımızın tamamı batıda. İmparatorluk o yönde.”

      Matus omuzlarını silkti.

      “Akıntılar bizi nereye sürüklüyorsa, oraya gidiyoruz.”

      Thor şaşkınlıkla ve öfkeyle denize bakarken, aradan geçen her saniyenin onları Gwendolyn’den ve halklarından uzaklara götürdüğünü fark etti.

      “Peki, nerede sona ediyor?” diye sordu O’Connor.

      Matus yine omuzlarını silkti.

      “Ben sadece yukarı Adaları biliyorum. Hiç bu kadar kuzeye gelmemiştim. Bunun ötesinde ne olduğuna dair hiçbir fikrim yok.”

      “Bir yerde sona eriyor,” dedi Reece kasvetli bir sesle. Herkes dönüp ona baktı.

      Reece de ciddiyetle onlara baktı.

      “Seneler önce gençliğimde bana bu akıntılardan söz edilmişti. Eski Krallar kitabında bir sürü harita vardı ve bunlar dünyanın her yerini gösteriyordu. Kuzey Akıntıları dünyanın en doğu kenarında son buluyor.”

      “En doğu kenarı mı?” dedi Elden endişeyle. “Oraya gidersek, halkımızdan uzaklaşıp dünyanın öteki ucunda oluruz.”

      Reece omuzlarını silkti.

      “O kitaplar çok eskiydi, ben de çok küçüktüm. Gerçekten hatırladığım tek şey akıntıların Ruhlar Diyarı’na açılan bir kapı olduğu.”

      Thor merakla ona baktı.

      “Bunlar kocakarı hikâyeleri ve masallar,” dedi O’Connor. “Ruhlar Diyarı’na açılan bir kapı yok. Orası atalarımız bu dünyaya gelmeden yüzyıllar önce kapanmıştı.”

      Reece yine omuzlarını silkince, herkes sus pus kesildi ve denize baktı. Thor hızla akan sulara bakıp düşündü: Nereye sürükleniyorlardı?

*

      Thor tek başına teknenin kenarında otururken ve saatlerdir olduğu gibi suya bakarken, buz gibi sular suratına çarpıyordu. Dünyaya karşı uyuşmuş bir halde olduğundan bunu fark etmiyordu. Harekete geçmek, yelkenleri kaldırmak ve kürek çekmek, herhangi bir şey yapmak istiyordu…. Ama artık yapabilecekleri hiçbir şey kalmamıştı. Kuzey akıntıları onları diledikleri yere götürüyordu ve ellerinden gelen tek şey öylece oturup akıntıları izlemekti; tekneleri uzun dalgaların arasında sürükleniyordu ve kendilerini nerede bulacaklarını merak ediyorlardı. Artık kaderin eline düşmüşlerdi.

      Thor orada oturmuş ufka dikkatle bakarken ve denizin nerede sona ereceğini merak ederken, kendisini bir hiçliğe sürükleniyormuş gibi hissetti; soğuktan ve rüzgardan uyuşmuş, hepsinin üstüne çöken o derin sessizliğin monotonluğu arasında kaybolmuş gibiydi. İlk başlarda tepelerinde daireler çizen deniz kuşları uzun süre önce ortadan kaybolmuştu ve sessizlik derinleştikçe ve gök daha da karardıkça, Thor bir hiçliğe, dünyanın ne ucuna doğru sürüklendiklerini hissediyordu.

      Ancak saatler sonra günün son ışığı da ortan kaybolurken, Thor doğruldu ve ufukta bir şey gördü. İlk başlarda, bunun bir yanılsama olduğundan emindi, ama akıntılar daha da güçlenirken gördüğü şey netleşti. Gerçekti.

      Thor saatlerdir ilk omuzlarını dikleştirip ayağa kalktı. Teken sallanırken, ellerini beline dayayıp ufka baktı.

      “Gerçek mi?” dedi birisi.

      Thor Reece’in yanına geldiğini gördü. Elden, Indra ve diğerleri de çok geçmeden yanlarına gelip ufka baktı.

      “Bir ada mı?” dedi O’Connor yüksek sesle düşünerek.

      “Bir mağarayı andırıyor,” dedi Matus.

      Oraya yaklaşırlarken, Thor adanın ana hatlarını görmeye başladı ve gerçekten de karşılarında bir mağara olduğunu fark etti. Kocaman bir mağaraydı; denizden yükselmiş bir kayalıktı ve gaddar ve sonsuz bir okyanusun ortasında yükseliyordu. Kayalık yüzlerce adım yüksekliğindeydi ve girişi kocaman bir kemer oluşturuyordu. Tüm dünyayı yutmaya hazır dev bir ağzı andırıyordu.

      Akıntılarsa teknelerini doğrudan girişe sürüklüyordu.

      Thor hayretle oraya baktı ve bunun tek bir şey olabileceğini anladı: Ruhlar Diyarı’nın girişiydi.

      SEKİZİNCİ BÖLÜM

      Darius yanında Loti olduğu halde, ağır ağır toprak yoldan aşağıya yürüdü. Hava ikisinin sessizliğinin yarattığı gerginlikle doluydu. İkisi de ustabaşlarıyla ve adamlarıyla karşılaşmalarından beri tek kelime etmemişlerdi ve köylerine geri dönerken ona eşlik ederek yanında yürürken Darius’un aklından bir milyon düşünce geçiyordu. Darius bir kolunu onun omzuna atmak, ona hayatta olduğu için ne kadar minnettar olduğunu söylemek, kendisinin onu kurtardığı gibi onun da kendisini kurtardığını, bir daha onun gözlerinin önünden ayrılmasına izin vermemeye ne kadar kararlı olduğunu dile getirmek istiyordu. Onun gözlerinin neşe ve rahatlama ile dolduğunu görmek, onun için hayatını tehlikeye atmış olmasının onun için ne kadar büyük anlam taşıdığını —veya en azından, kendisini tekrar görmekten mutlu olduğunu söylediğini duymak istiyordu.

      Ancak derin ve acayip bir sessizlik içinde yürürlerken Loti hiçbir şey söylemedi, hatta yüzüne bile bakmadı. Kendisinin çığa yol açmasından beri Loti ona tek bir kelime bile etmemiş, onunla göz göze bile gelmemişti. Darius’un kalbi onun ne düşündüğünü merak ederek gümbürdüyordu. O kendisinin gücünü toplamasına ve çığa tanık olmuştu. Bunun peşinden, kendisine dehşet içinde bir bakış fırlatmış ve daha sonra da tekrar hiç yüzüne bakmamıştı.

      Belki diye düşündü Darius, onun nazarında, kendisi büyüye başvurmak suretiyle onun halkının kutsal yasağını, halkının her şeyden çok değer verdiği tek şeyi ihlal etmişti. Belki kendisinden korkuyordu veya daha da kötüsü, belki artık kendisini sevmiyordu. Belki kendisine bir nevi ucube olarak bakıyordu.

      Darius ağır ağır köye geri dönerlerken kalbinin kırıldığını hissetti ve bütün bunların ne işe yaradığını merak etti. Artık kendisini sevmeyen bir kız için hayatını tehlikeye atmıştı. Onun düşüncelerini okuyabilmek için elindeki her şeyi feda edebilirdi, her şeyi. Ama o kendisiyle konuşmuyordu bile. Acaba şok mu geçiriyordu?

      Darius ona bir şey söylemek, sessizliği bozmak için herhangi bir şey demek istiyordu. Ama nereden başlayacağını bilmiyordu. Onu tanıdığını sanmıştı, ama şimdi o kadar emin değildi. Bir yandan kendisini gücenmiş hissediyor, onun gösterdiği tepki karşısında konuşmayı gururuna yediremiyor, ancak öte yandan bir bakıma utanç duyuyordu. Kendi halkının büyü kullanılması hususunda ne düşündüğünü biliyordu. Onun büyü kullanmış olması bu kadar korkunç bir şey miydi?  Onun hayatını kurtarmış olsa bile? Bunu başkalarına söyleyecek miydi? Eğer köylüler bunu öğrenirlerse, kendisini hiç kuşkusuz sürgün edeceklerini biliyordu.

      İkisi yürüdüler ve yürüdüler ve Darius en sonunda artık buna dayanamaz hale geldi; bir şey söylemek zorundaydı.

      “Eminim ailen sağ salim döndüğünü görmekten mutlu olacaktır,” dedi Darius.

      Hayal kırıklığı içinde, Loti’nin bu fırsattan yararlanıp kendisine doğru

Скачать книгу