Скачать книгу

hatırlayınca gözlerini kapadı, tüm o görüntüler zihnine üşüştü. Tutulmayı, doluyu ve depremi hatırladı. Daha önce hiç böyle bir şey görmemişti.

      "Bebeğimiz büyük alametlerin işaretlerini taşıyor," dedi Thor. "Tüm krallık olaylara şahit oldu. Doğumu şimdiden en uzak yerlerde herkes tarafından konuşuluyor."

      Gwen, bebeği sıkıca tutarken, vücuduna yayılan bir sıcaklık hissetti, ne kadar özel olduğunu bizzat kendi duyumsadı. Onu tutarken tüm vücudu karıncalanıyordu, sıradan bir çocuk olmadığını biliyordu. Damarlarında ne tür güçlerin aktığını merak etti.

      Thor'a bakarak merak etti. Bu çocuk da bir ruhban mıydı?

      "Tüm bu zaman boyunca burada mıydın?" diye sordu Thor'a, hep yanında durduğunu fark ederek ve ona karşı hissettiği minnetin altında boğularak.

      "Buradaydım, leydim. Duyar duymaz geldim. Dün gece hariç. Geceyi Keder Gölü'nde geçirdim. İyileşmen için dua ettim."

      Gwen yeniden göz yaşlarına boğuldu, duygularını kontrol edemiyordu. Hayatı boyunca hiç bu kadar mutlu olmamıştı, bu çocuğu kollarında tutmak hiç mümkün olduğunu düşünmediği bir şekilde kendini tamamlanmış hissettiriyordu.

      Kendine rağmen, Gwen Dipdünya'daki o kader anına, yapmak zorunda bırakıldığı seçime döndü.  Thor'un ellerini kavradı ve bebeği sıkıca tuttu, ikisini de yakınında tutmak, ikisiyle de sonsuza dek birlikte olmak istiyordu.

      Ancak birinin ölmek zorunda olduğunu biliyordu. Ağlamasını durduramıyordu.

      "Sorun nedir, aşkım?" diye sordu Thor sonunda.

      Gwen kafasını salladı, ona anlatamazdı.

      "Üzülme," dedi. "Annen hala yaşıyor, eğer onun için ağlıyorsan."

      Gwen birden bire hatırladı.

      "Çok hastaydı," diye ekledi Thor. "Ama onu görecek zamanın hala var."

      Gwen bunu yapmak zorunda olduğunu biliyordu.

      "Onu görmem lazım," dedi. "Beni şimdi ona götür."

      "Emin misiniz, leydim?" diye sordu Selese.

      "Sizin durumunuzdaki biri hareket etmemeli," diye ekledi Illepra. "Doğumunuz en zor şartlarda gerçekleşti ve iyileşmeniz için zamana ihtiyacınız var. Hayatta olduğunuz için şanslısınız."

      Gwen kararlı bir biçimde kafasını salladı.

      "Annem ölmeden önce onu görmeliyim. Beni ona götür. Şimdi."

      BEŞİNCİ BÖLÜM

      Godfrey, içki salonundaki uzun ahşap masanın ortasına oturmuş, her iki avucunda bir maşrapa bira, MacGil ve McCloud'ların oluşturduğu büyük grupla birlikte şarkı söylüyor, diğerleriyle beraber  maşrapaları masaya vuruyordu. Grup ileri geri salınıyor, şarkının her satırını noktalarken maşrapalarını masaya vurunca, ellerine ve masaya biraları dökülüyordu. Fakat Godfrey umursamıyordu. Bu hafta boyu her gece yaptığı gibi içkisine gömülmüş kendini iyi hissediyordu.

      İki yanında Akorth ve Fulton oturuyordu.Etrafına baktığında masayı çevreleyen eski düşmanlar MacGil ve McCloud'lardan oluşan onlarca adamı, organize ettiği bu içki aleminde bir araya toplamasının vermiş olduğu tatmini yaşıyordu. Bunu noktaya ulaşması için Godfrey günler boyu Yüksek Topraklar'ı baştan başa geçmişti. Başlangıçta adamlar isteksizdi ama Godfrey fıçı fıçı biraları ve ardından kadınları önlerine serince gelmeye başlamışlardı.

      Başlangıçta bir kaç adam vardı, birbirlerinden tedirgin duruyorlar, salonda kendi taraflarını tutuyorlardı. Fakat Godfrey Yüksek Topraklar'ın tepesinde tünemiş bu içki salonunu doldurmayı başardığında adamlar gevşemiş ve birbirleriyle kaynaşmışlardı. Onları bir araya getirmek için bedava biradan daha iyisinin olmadığını Godfrey biliyordu.

      Aralarındaki sınırı kaldırmalarına, erkek kardeş gibi hissetmelerine sebep olan şey Godfrey'in kadınları getirmesiydi.Yüksek Topraklar'ın her iki tarafından tüm bağlantılarını kullanıp, genelevleri taramış ve kadınlara cömert davranmıştı. Artık askerlerle birlikte salonu doldurmuşlardı; çoğu, askerlerin kucağında oturuyordu ve herkes mutluydu. İyi ücret ödenen kadınlar mutluydu, adamlar mutluydu, birbirleriyle uğraşmayı bırakıp bunun yerine içkiye ve kadınlara odaklanınca tüm salon neşe ve keyifle çınlıyordu.

      Gece ilerlerken Godfrey bazı MacGil ve McCloud'ların arkadaş olup birlikte devriyeye çıkma planlarını duymuştu. Bu tam olarak kız kardeşinin onu başarması için gönderdiği türden bir bağdı, Godfrey bunu başardığı için kendiyle gurur duyuyordu. Süreçten kendisi de çok keyif almıştı, yanakları çok fazla bira tükettiği için kırmızıydı. Bu McCloud birasında fark ettiği bir şey vardı; Yüksek Topraklar'ın bu tarafında bira çok daha güçlüydü ve doğrudan kafaya etki ediyordu.

      Godfrey bir orduyu güçlendirmenin, insanları bir araya getirmenin ve yönetmenin farklı yolları olduğunu biliyordu. Siyaset bunlardan biriydi, yönetim bir diğeri; kanunların yürürlüğü ise bir başkası. Fakat bunlardan hiç biri bu adamların kalbini kazanamazdı Godfrey, tüm kusurlarına rağmen halka nasıl erişebileceğini biliyordu. Kendisi de halktan biriydi. Kraliyet ailesinin asaletine sahip olsa da kalbi her zaman topluluklardan yanaydı. Belirli bir bilgeliği vardı, bu sokaklardan edindiği ve parlak gümüşlerle kuşanan şövalyelerin asla sahip olmadığı bir özellikti. Fakat Godfrey, halka inmenin de belirli avantajları olduğunu fark etti. Bu ona insanlık hakkında farklı bir bakış açısı sağlıyordu ve bazen insanları tam olarak anlamak için her iki bakış açısına ihtiyaç vardı. Ne de olsa  Kralların yaptığı en büyük hata halktan olan insanlarla bağlarını koparmış olmalarıydı.

      "Bu McCloud'lar nasıl içeceklerini biliyorlar," dedi Akorth.

      "İnsanı hayal kırıklığına uğratmıyorlar," diye ekledi Fulton, önlerindeki masaya iki maşrapa daha verilirken.

      "Bu içki çok sert," dedi Akorth, yüksek sesle geğirirken.

      "Evimizi hiç özlemiyorum desem yeridir," diye ekledi Fulton.

      Godfrey kaburgalarından dürtüldüğünü hissetti, dönüp baktığında McCloud adamlarının abartarak sallandıklarını, çok yüksek sesle güldüklerini, kadınlarla eğlenirken çok sarhoş olduklarını gördü. McCloud'ların, MacGil'lere göre biraz daha kaba olduklarını fark etti. MacGil'ler sert adamlardı ama McCloud'lar– onlarla ilgili bir şeyler vardı, medeniyetten biraz uzaklardı. Uzman bakışlarla odayı incelerken Godfrey, McCloud'ların kadınları çok sıkı tuttuklarını, maşrapalarını çok sert tokuşturduklarını, birbirlerini kabaca dirseklediklerini fark etti. Bu adamlarla ilgili bir şey onlarla geçirdiği tüm günlere rağmen Godfrey'i rahatsız ediyordu. Bir şekilde bu insanlara tam olarak güvenmiyordu. Onlarla ne kadar fazla zaman geçirirse, iki klanın neden birbirlerinden ayrıldıklarını o kadar iyi anlamaya başlıyordu. İki topluluğun gerçekten birleşip birleşemeyeceklerini merak etti.

      İçki alemi zirve yaparken daha fazla sayıda maşrapa önlerine konuyordu, öncekine kıyasla iki katıydı. McCloud'lar normalde askerlerin bu raddeye geldiklerinde yaptıkları gibi yavaşlamıyorlar aksine, daha fazla hatta haddinden fazla içiyorlardı. Godfrey, kendine rağmen biraz gerilmişti.

      "Bu adamların bu kadar içeceklerini tahmin eder miydin?" diye sordu Godfrey, Akorth'a.

      Akorth güldü.

      "Günahkar bir soru!" diye düşünmeden sordu.

      "Sana ne oldu böyle?" diye sordu Fulton.

      Fakat Godfrey, önünü göremeyecek kadar sarhoş olan McCloud'lardan biri, asker arkadaşlarına çarpıp onları da düşürürken diken üstünde bu sahneyi izledi.

      Bir anlığına herkes duraksadı

Скачать книгу