ТОП просматриваемых книг сайта:
Yaban Gülü. Güzide Sabri
Читать онлайн.Название Yaban Gülü
Год выпуска 0
isbn 9786057605597
Автор произведения Güzide Sabri
Издательство Maya Kitap
Yabangülü
Sunuş
Güzide Sabri, 1883 yılında İstanbul’da dünyaya gelir. Çocukluğunu Çamlıca civarında bir köşkte, annesiyle birlikte geçirir. Babası, dönemin padişahı tarafından Sivas’a sürüldüğü için ailesinden uzaktadır.
Tüm çocukluğu boyunca babasından ayrı kalmanın acısını yaşayan Güzide Sabri, Münevver isimli bir kızla arkadaşlık etmeye başlar. Münevver’in genç yaşta ölmesi onu çok etkiler. Arkadaşının anısına ilk romanı Münevver’i yazar.
Genç yaşında, Ahmet Sabri Aygün’le evlenir. Ahmet Sabri Bey’in eşinin roman yazmasına karşı çıktığı, bu nedenle de Güzide Sabri’nin geceleri gizli gizli yazmak zorunda kaldığı söylenir.
Güzide Sabri, arkadaşı Münevver’den sonra eşi Ahmet Sabri Bey’i de kısa sürede kaybeder. Sonrasında kendini tamamen yazmaya verir. Özellikle karasevda konulu romanlarıyla tanınan yazarın kitapları Sırpça ve Ermenice gibi dillere çevrilir, pek çok kez beyazperdeye uyarlanır. 1940’lı yıllara kadar olan dönemin en çok okunan kadın yazarlarından biri haline gelir. 1946 yılında hayatını kaybeder.
Yazarın Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret adlı iki kitabını, Fikret ve Nedret adıyla tek bir kitapta birleştirip birkaç yıl önce yayımlamıştık. Diğer kitaplarını da yayımlama düşüncesi daima aklımızın bir köşesinde duruyordu. Ama kitaplara ulaşmanın zorluğu, ulaşabildiğimiz versiyonlarda gördüğümüz eksiklikler, bu sırada yayımlamaya devam ettiğimiz diğer kitaplarla uğraşma zorunluluğu ve hayatın her an karşımıza çıkarabildiği türlü türlü engellerle mücadele ederken bu kitapları istemeden de olsa ertelemek zorunda kaldık.
En sonunda hazırlıklarımızı tamamladık. İlk olarak Yabangülü ve Necla’yı okurlarımıza sunuyoruz. Hemen ardından da Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi ve Nedret yine tek kitap olarak yayımlanacak.
Güzide Sabri’nin dilini günümüz Türkçesine çevirmeyi tercih etmedik. Tüm kitabı imla açısından günümüzde kullandığımız kılavuza uygun hale getirdik ama bunu yaparken yazarın sözcük seçimlerine mümkün olduğunca dokunmamaya çalıştık. Günümüzde kullanılmayan, az kullanılan ya da zamanla anlamı değişmiş sözcüklerin şu anki karşılıklarını dipnot olarak ekledik. Bu sözcükleri liste halinde bir arada görmeyi isteyenler için de kitabın en sonuna bir sözlük koyduk.
Uzun, biraz da meşakkatli ama aynı zamanda heyecanlı bir hazırlık sürecinin ardından Güzide Sabri kitaplarımız okurlarıyla buluşmaya hazır. Umarız siz de Güzide Sabri’yle tanışmaktan en az bizim kadar memnun olursunuz. İyi okumalar!
Leyla, Bursa’nın ufak, şairane manzaralı bir köyünde çamur sıvalı, toprak damlı bir kulübenin basık çatısı altında dünyaya gelmişti. Zavallı yavru, hayatın ilk sıcak nefesinin ciğerlerini yaktığı ve ilk ağlayışla ağzını açtığı o anda talih kendisini ısınacağı, barınacağı, sokulacağı bir anakucağından ebediyen mahrum etmiş, babasının himayesine sığınmaya mecbur olmuştu.1
Köyün harap mezarlığından meyus2 ve yorgun dönen zavallı babası, acı gözyaşları ile kızaran gözlerini bu karanlık kulübenin içine çevirdiği zaman, bezlere sarılı minimini öksüzün komşulardan bir kadının kucağında, okşanmadan perişan bir halde mışıl mışıl uyuduğunu gördü. O anda duyduğu acı, bu saf köylünün yüreğini sızlatmıştı.
Çaresizliğin yeisle3 fikrini kaplayan siyah bulutları arasında şaşırmış halde, başını elleri arasına alarak çocuğun önünde oturdu.
Gözlerinden süzülen sıcak yaşlar, çocuğun masum yüzünün üzerine damla damla akıyor; onu açlıktan, sefaletten öldürmek, bir babanın yüreğini parçalayan ikinci bir matem oluyordu.
Sakin ve solgun bir karanlık içinde, bir köy hayatının fukaralığı ortasında ve bu is kokan kulübenin oyuk ve nemli duvarları arasında iki eli koynunda, aciz4 ve perişanlıkla ağlayan bu meyus köylü birdenbire çocuğu kucağına aldı.
Taze, pembe yanaklarını hafifçe kokladıktan sonra gözlerini kaldırdı.
Kendisine acıyan bir nazarla5 bakan komşu kadına hitaben “Nefise Nine,” dedi. “Çimenli Fatma’nın öksüz bıraktığı bu kızı sana emanet ediyorum. Buna sen bak!”
Kadın fena halde bozuldu, bu söz hiç hoşuna gitmemişti. Lakin senelerden beri komşusu olan Ahmet Çavuş’u, şu acıklı halinde bütün bütün meyus etmemek için başını önüne eğerek yavaşça “Peki,” demişti.
Ahmet Çavuş, Nefise Nine’nin bu tekliften memnun olmadığını anlamış, cebine soktuğu elini kadına doğru uzatmıştı. Bir babanın yalvaran sözlerinden ziyade mecidiyelerin kulağı okşayan sesi kadının kalbini yumuşatınca “Sen hiç merak etme Ahmet Çavuş, elimden geldiği kadar kızına bakarım,” diye söz vermiş ve aynı zamanda bu minimini yavruyu babasının kucağından almak için kollarını uzatmıştı.
O günden sonra her gün zavallı adam dağa çıkar, kestiği odunları şehre indirir ve bedelini Nefise Nine’ye verirdi.
Nefise Nine, kıza Leyla ismini vermişti.
Zira şimdiye kadar hayalinde hiçbir kadının Kays’ın sevgilisi Leyla kadar güzel olması ihtimalini yaşatmamış olan bu saf kadın, bu ismi ancak bu küçük kıza layık görmüştü.
Çocuk günden güne büyüyordu. Babası akşamları gelir, onu kucağına alır, altın gibi sarı saçlarını ve pembe yanaklarını kokladıktan sonra Nefise Nine’nin kolları arasına bırakarak kulübesinin karanlık damı altına çekilir, orada akıttığı gözyaşlarıyla kederini gidermeye çalışırdı.
Bir gün Ahmet Çavuş yine odun kesmeye gitmiş fakat akşam dönmemişti. Ertesi gün ve gece de görünmemişti. Nihayet birkaç gün sonra ormanın kıyısında akan coşkun bir derenin kenarında, bir ağaç kütüğüne takılmış cesedi bulundu.
Biçare adamın odun keserken kazaen düştüğü, hırçın ve coşkun suların cereyanı ile sürüklenip öldüğü anlaşıldı.
Artık Leyla hem öksüz hem de yetim olarak Nefise Nine’nin kolları arasında kalmış, istikbalin korkunç karanlığı o günden itibaren onun küçücük varlığını sarmaya başlamıştı.
Zira Ahmet Çavuş’un ölümüyle küçük Leyla’nın bir angarya olarak başına kalması Nefise Nine için büyük bir felaket olmuş, bu zavallı kızın vücudu ağır bir yük gibi omuzlarına çökmüş, canından usanacak kadar derin bir yeise kapılmıştı.
Vakıa6 çocuk pek sakin, pek uslu ise de, her günkü meşguliyetleri onunla uğraşmaya müsaade etmiyordu.
Leyla’nın ekseri7 günleri komşu evlerinde, sokak ortalarında, kapı önlerinde geçiyordu.
Nefise Nine, ara sıra köyden vilayete inip tarhana, yoğurt gibi kendi yaptığı şeyleri tanıdığı konaklara satar ve akşam köye döndüğü zaman Leyla’yı kapının önünde, bir taş üstünde kendisini bekler bulurdu.
Çocuk, beş altı saatlik bir ayrılığın verdiği sokulganlıkla ona kollarını uzatarak kucağına sokulma arzusunu gösterirken onun soğuk ve aksi bakışıyla karşılaşır, mahzun bir tavırla boynunu bükerek sanki ondan ufak bir iltifat, hafif bir tebessüm bekler gibi karşısında durur, bilmeyerek, anlamayarak pek derin bir muhabbetle sevilmeye muhtaç olduğunu anlatmaya çalışırdı.
Analık şefkatinden mahrum olan bu kadın, iki yaşındaki çocuğun bütün ruhi ihtiyaçlarıyla dilendiği tatlı bir bakışı esirgeyerek ve önüne çamur gibi bir parça ekmeği atarak bir tarafa çekilirdi.
Biçare yavru! O bir lokma ekmeği yedikten sonra anne bile demeye cesaret edemediği bu kadının gösterdiği yere gider, başını sert bir yastığa koyarak uyuyakalırdı.
Bir sabah erkenden Nefise Nine merkebini hazırlamış, Leyla’yı da bir heybenin içine
1
Artık az kullanılan, hiç kullanılmayan ya da zamanla anlamı değişen kelimelerin günümüz Türkçesindeki karşılıklarını dipnot olarak ekledik. Bu kelimeleri, kitabın en sonunda alfabetik olarak listelenmiş şekilde bulabilirsiniz. (e.n.)
2
Üzgün, umutsuz, karamsar.
3
Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü.
4
Güçsüzlük.
5
Bakış.
6
Gerçi.
7
En çoğu, çoğu kez.