Скачать книгу

oturmuştu. Sağında sıra ile birinci, ikinci vs. vezirler zümresi, elleri kürklerinin uzun kolları arasında saklı, diz üstü oturuyorlardı. Solunda şeyhülislam, iki kazasker ve reisülküttap yer almışlardı. Tezkireciler ayakta, defterdar en sonda bulunuyordu. Seferden henüz dönen hünkâr, her zamanki gibi kafes arkasındaydı. Dışarıda her biri birer aslan parçası kesilen çavuşlar, çavuşbaşılar, kapıcılar, birer kirpi gibi çalımlarını içlerine çekerek, saf saf kapı yanına dizilmişlerdi.

      Kör Mahmut elinde küçük bir bohça, kapı altına girerek kapıcılardan birine “Dördüncü vezir kimdir?” diye sormuştu. Onun, biraz şaşkınca işareti üzerine, doğru vezirin yanına gitmiş ve bohçayı önüne koymuştu.

      Başta sadrazam olduğu hâlde bütün kubbealtındaki insanlar, şu kör delikanlının dördüncü vezire ne getirdiğini merak etmişlerdi. Orada usulen, bütün canlılar yok hükmünde olup söyleyen, dinleyen yalnız veziriazam idi. Onun izin ve işareti olmaksızın kimse ağzını açamazdı. Delikanlının dördüncü veziri muhatap tutmasına reisülvüzera fena hâlde kızmıştı. Fakat şimdilik merakı hiddetine galip geliyordu.

      Kör Mahmut, bohçayı açarak mahut eşyayı çıkarmıştı ve “Devletli!” demişti. “Bunları elbet tanıdın. Bilmem kaç yıl evvel Niğbolu’da Voyvoda Mihal’e kaptırdığın kavukla kürk! Biraz geç kalmış ama nasip bizimmiş. Koca Boğaç’ın talimatıyla bunları bir acuze elinden aldık. İşte sana getirdik. İnşallah makbulün olur!..”

      Delikanlının saflıkla söylediği bu sözler vezirler meclisini altüst etmişti. İkinci vezir, sadrazama bakarak, Gürcü şivesiyle “Bu nasıl şaka? Vüzera ırzı kalmadı mı?” diyebilmişti. Dördüncü vezir seksenlik yaşına rağmen, yerinden fırlayıp Kör Mahmut’u sillelemek istemişti. Ancak sadrazam vakarını bozmaksızın “Bu iş şu avradın kârı değildir. Onu hangi utanmazın yetiştirdiği açığa çıkarılmalıdır.” dedikten sonra emir verdi:

      “Tutun!”

      Kör Mahmut, minimini bir aferin beklerken, sürü sürü kapıcıların, çavuşların yakasına yapıştığını, sille yumruk kendisini pataklamaya başladıklarını görmüştü. Baba Doğan’dan işittiği sözler, o sille yağmuru altında hatırına gelivermişti. Şiddetli bir silkinişle yakasına yapışan ellerden kurtularak “Sahiymiş be!..” diye bağırdı. “Vezirlik, rezillik olmuş. Bir herifin ırzını yerine getirdik, diyorduk, o bizim yiğitlik ırzımızı yıkmaya kalkıyor. Kolay mı bu? Çekilin!”

      Ve koltuğu altındaki saldırmayı çekerek kapıcılara saldırdı.67

      “Tutun bre, koman!” naraları kubbealtında uğuldarken Kör Mahmut kendisini dışarı attı. Aynı zamanda hünkâr kafesi hızlı hızlı vurdu. Bu işaret, Kör Mahmut’a ilişilmemesini amir olup kubbealtını bir anda eski, sakin ve vakur hâline çevirmeye kâfi geldi. Vüzera hazretleri, hiçbir şey olmamış gibi işlerine devama başlamışlardı. Yalnız Kör Mahmut’un getirdiği bohça, dördüncü vezirin önünde, manalı bir yadigâr gibi açık duruyordu.

      Kör Mahmut, elinde saldırma, Ayasofya’ya kadar koşmuştu. Ancak orada takip olunmadığını anlayarak ve yoldan gelip geçenlerin tevahhuşunu68 görerek silahını yerine koydu.

      İlk işi Baba Doğan’ı bulup macerayı anlatmak oldu. Acaba Koca Boğaç, böyle bir netice çıkacağını bilerek mi bu işi kendine ısmarlamıştı? Baba Doğan, hâkimane başını sallayarak tasdik cevabı veriyordu:

      “Koca Boğaç, iğne deliğinden dünyayı görür. Seni bir kat daha pişirmek için bu işi işledi. Şimdi dünyanın hâlini biraz daha anlamış oldun. İyiliğe kemlik!.. Bunu hatırından çıkarıp şuna buna güvenme. Zaten âdemoğluna güvenilmez!”

      Kör Mahmut, o gün Baba Doğan’a veda etti. Ertesi gün Üsküdar’a geçecek, Anadolu’da uzun bir cevelan yapacaktı. İstanbul’u hiç beğenmemişti. Bunu Baba Doğan’a da açıkça söylemişti. Yeniçeri eskisi, delikanlının gösterdiği çekingenliği biraz tabii buluyordu.

      “Nee?..” diyordu. “Burada her şey olur. Ad, para, makam… Bütün bunları, gün olur, bir anda elde edersin. Fakat erlikten vazgeçmemeli. Tilki gibi düzenbaz olmalı. Daha senin kanın coşkun. Hele bir müddet dolaş. Kellen yerinde kalırsa bir gün sen de bize uyarsın.”

      Ertesi gün Kör Mahmut, atına binip Ahırkapı’ya doğru gidiyordu. Oradan bir kayıkla Üsküdar’a geçecekti. Sokaklarda bir fevkaladelik, bir gayritabiilik görür gibi oldu. Yol boyuna silahlı yeniçeri mangaları geçiyordu. Delikanlı önce bunlara ehemmiyet vermemişti. Fakat silahlı müfrezelerin alışılagelenden fazlalığı, birbirlerini takip etmesi merakını uyandırdı. Halkta da acayip bir telaş görülüyordu. Korkuyorlar, heyecan gösteriyorlardı. Nihayet birine sordu:

      “Nedir yahu? Bu asker nereye gider?”

      “Ulema ayaklanmış, Fatih’te bayrak açmışlar. Galiba kavga oluyormuş.”

      Kör Mahmut, ulema denilen güruh ile ömründe temas etmemişti. Yalnız tekkelilerle onların arasında daimî bir zıtlık olduğundan ulema takımı aleyhine hayli sözler dinlemişti. Bizzat Rumiye Şeyhi, kadıların cehennemde çıralık yapacağını söylüyordu. Softaların bir boğaz, bir yataktan başka bir şeyi düşünmediklerine iman etmişti. Onların mideleri dolgun, yatak safaları olgun olduktan sonra dünyaya bir pul bile vermediklerini öğrenmişti. Fakat bu keyif ehlinin öyle bayrak kaldırmak filan gibi işler yapabileceklerini zannetmiyordu. Onlar, pilava kaşık, paraya kavuk sallamayı öğrenmişlerdi. Şimdi nasıl olmuş da böyle bir işe girişmişlerdi?

      İstanbul’dan çıkmadan şu sahneyi görmek fena olmayacaktı. Şunun kanı heder, bunun karısı boş, filanın malı helal, diye bol keseden hüküm savuran şu yobaz sürüsünü bir de erlik meydanında görmeliydi!

      Atını Fatih’e doğru çevirdi. Caminin yanına geldiği zaman gülünç bir manzara ile karşılaştı. Sanki o büyük avluya binlerce ördek konmuştu. Yeşilli, beyazlı bir sürü baş, tıpkı ördek kümesi gibi çalkalanıyordu. Koca bir sırık üzerinde bir derviş tacı sallanıyordu. Yüzlerce mahalle çocuğu da Fatih’le Saraçhane arasını doldurmuş, hayhayalarla bu toplantıyı alaya koyulmuştu.

      Kör Mahmut, seyircilerden birine o derviş tacının ne olduğunu sordu. Herif gülerek cevap verdi:

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Reksan: Raks eden, dans eden, oynayan. (e.n.)

      2

      Konuşma, aynen tarihten

Скачать книгу


<p>67</p>

“Hemen koltuğu altında ter-i bagal eylediği koltuk gövdesini üryan edüb baş çavuşa hamle ettikde cümlesi uğrundan savulub dağıldılar.”

–Tarihten-

<p>68</p>

Tevahhuş: Ürkme, ürküntü. (e.n.)