Скачать книгу

anahtarı.

      Genç Tulparlılar ülkeye türküyle döndüler, türkünün hüznüne denk koyuluktaki halkın manevi dünyasıyla ilgilendiler. Onlar, türkü ve ezgileri, Kazak halkının uzun geçmişinin soy ağacı olarak görüyorlar, asırların kattığı değerlerle gelişip, zenginleşerek ebedi bir hazineye çevrildiğine inanıyorlardı. Kazakların milli değerleri, büyük ölçüde tarihin kuytu katmanları arasında kalmış, türlü sebeplerle medeniyet gelişiminin ağırbaşlı yollarının gerisine düşmüştü. Bu sebeple Genç Tulparlılar, milli kültürün gelişmesinin, milli şuuru yükselterek ülkenin ilerlemesine katkıda bulunacağına inanıyorlardı. Halk müziğinin değerini bilen halk da, onlara saygı gösteriyordu.

      İnsan, asırlarca ömür süremez. Oysa söyledikleri türkü ve ezgiler ebediyen hayatta kalır ve nesilleri birbirine yakınlaştırır. “İyi türkü, iyi azıktır” inancıyla ve Kazakların iyi türkü işitirlerse yedikleri yemeği yarıda bırakarak, onu dinlemeye başladıklarını bilen Genç Tulparlılar, köylere selam olarak türkü ve küy götürdüler. Çünkü türkünün her yaştan Kazakları bir araya getirme özelliği vardır. Bu yolla arzu-istekleri, dilek-muratları söze, saza dökülür; gönüllerindeki sırlar, dertleri dile gelir; sonraki nesillere türkü ile vasiyet edilir. Türkü, halkın sönmez ruhu, can dostudur.

      Kazakça konser düzenleyip, halkın önünde millet meselelerini gündeme getirmek, bugün bize sıradan, olağan bir şeymiş gibi görülebilir. Ama kana susamış Sovyetler Birliği’nde, 60’lı yıllarda, milliyetçiliğini saklamayıp açık etmek, arslanın ağzına başını sokmak gibiydi.

      Genç Tulpar Cemiyeti’nin başlıca hedeflerinden biri, Kazak halkının öz tarihini kendisinin araştırması, gizlenenleri ortaya çıkarıp başının dik hale gelmesini sağlamaktı. Halkın, özellikle gençlerin tarih bilincini uyandırmanın boyunlarının borcu olduğuna inanmışlardı. Rusya’da, Kazak nüfusun yoğun yaşadığı Omsk, Orenburg bölgeleri ile Bakir Topraklar Projesi’nin verdiği zarar ile ne yapacağını saşırmış Kazakistan’ın kuzeyindeki “bakir” bölgeleri dolaşıp, konserler düzenlediler. Konser aralarında ülke tarihi hakkında konuşmalar yaptılar.

      Genç Tulpar Cemiyeti’nin faal üyelerinden Kalkaman Tilevhanov hatıralarında şunları kaydediyor:

      “Ben, Genç Tulpar’a, Moskova Mimarlık Enstitüsü’nde okumaya başladığımda üye oldum. Vücudumda Kazak kanının fokurdayıp kaynadığı, yüreğimde gençliğe özgü bir ruh ateşinin yandığı dönemlerdi. Kılıcı kanlı, burnu kan kokusu sezmeye alışmış Kızıl İmparatorluk’un mezbaha-nesinde biz nasıl hayatta kalabildik? Bu sorunun, gelecek nesilleri ilgilendirmekten uzak olmayacağı açıktır.

      Sorunun cevabını kendime verirken, bunu, cemiyetin başkanı Murat Avezov’un bilgisi ve yeteneklerine bağlıyorum. Genç yaşına bakmadan, o, çok yönlü düşünmeyi bilirdi. Öyle ki biz, Murat’ın önderliğiyle Sovyetler Birliği Konsomol Birliği’nden Genç Tulpar’ın faaliyetleri menfaatine faydalandık. O zamanlar, öğrenci gençlerin güzel sanat kulüplerinde, amatör sanatçı grupları yarışmalar düzenler, kazananların cumhuriyet cumhuriyet dolaşıp konser vermelerine imkân sağlanırdı. Masraftan kaçınılmazdı. Bizim müzik topluluğumuz bu fırsattan istifade ederek, Moskova’nın yollamasıyla Kazakistan’a gelip birkaç kez konser verdi.

      Genç Tulpar, planlı-programlı şekilde faaliyet gösteriyordu. Programı da belliydi. Amacı, Kazak ruhlu yeni bir kuşak eğitip yetiştirmekti. Sanat, eğitim ve bilim sahalarında kapsamlı bir birikim oluşturmak ilk sırada yer aldı.

      Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi’ne Omsk bölgesinde yaşayan bir Kazak çocuktan şikâyet mektubu gelmişti. Konu ile Sovyetler Birliği Komsomol Komitesi bizzat ilgilendi. İşin aslını araştırmak üzere Moskova’daki üniversitelerde okuyanlar arasından 5-6 öğrenci seçildik ve görevli olarak yola çıktık. Omsk bölgesinin 3-4 ilçesini dolaştık. Buralar, Kazakların yoğun olarak yaşadıkları yerlerdi. Katışıksız Kazak köylerini gezip gördük. Tam da şikâyetçinin söylediği gibi, köylerin durumu son derece ağırdı. Çocukların okuduğu okulun vaziyeti de kötüydü. Elektrik hattı bile çekilmemişti. Oysa Rusların yerleştiği köydeki durum bambaşkaydı. O zamana kadar, buralarda bir tek Kazak bile yüksek mevkilere getirilmemişti. Herhangi bir Kazak görevinde yükselmeye başladığında, yerel yetkililer, çeşitli bühtanlarla onu işten çıkarıyorlar ya da traktörcülük yaptırmaya başlıyorlarmış. Bu, yalnızca bir misal!

      Söylemek istediğim, bu tür hareketler bir halkta diğer bir halka karşı nefret uyandırmamakla birlikte, her zaman canını acıtıyordu. Biz, güçlüyle arada yol bulup, eli-kolu bağlı öz Kazaklarımızın haklarını korumak istedik. Genç Tulpar’ın çevresinde toplanmış olan tüm gençler bir araya gelip, bu meseleyi sık sık müzakere ediyorduk. Elbette, toyluk dönemimiz de olmuştur. Ama davranışlarımızda yanılmadığımızı görüyoruz.

      Moskova’da yaşayıp, Kazak ruhunun uyanmasına hizmet ettik. Bizi zamanın kendisi bir araya getirdi. Zaman geçtikçe ülke hayatında düşündüklerimize aykırı, anlaşılmaz durumlar ortaya çıktı. Mesela, köy köy “çobanlar birliği” kuruldu; ona, okullarını (lise ç.n.) yeni bitiren gençler üye olup “girmeye” başladılar. Onların yarısından çoğu, okullarında örnek alınacak başarılarıyla, çalışkanlıklarıyla göze çarpan öğrenciler oluyordu. Biçarelerin ellerine, mecbur tutularak, çoban sopası veriliyordu. Oysa bu sırada, başka milletlerin çocukları yükseköğrenim görüyor, üniversitelere gidiyorlardı. Benim, koyuncu olan bir Rus çocuğu gördüğüm yoktur. Kazakların parlak, kabiliyetli gençlerini köylerde mahvedip harcamak değil de neydi bu! Moskova’nın, halkımızı cahilleştirmek için yaptığı düzenbazlığı bu şekilde hayata geçirmekte olduğunu seziyorduk.”

      Genç Tulparlılar, ülkeyi dolaşmaları sırasında eskileri bilen yaşlılardan, Alaş aydınları hakkında çok geniş bilgiler edindiler. Orenburg ile Semey, Alaşlılarının okuyup yetiştikleri, daha sonra da görev yaptıkları kutsal yerlerdi. O şehirlerde, sayıları az kalmış da olsa, Alaş Ordalıların oturdukları evleri, gezdikleri yerlerle bilen, onları görüp, onların derslerine katılan, konuşmalarını dinleme bahtiyarlığına erişenler de vardı.

      Genç Tulparlılar, ülkeyi dolaşırken, yönetimin kendi halkına karşı yaptığı zulümleri de dile getirmekten kaçınmadılar. Görüşmelerde, tarihe atıflarda bulunuyorlar, Kazak aydınlarının 1937 yılında suçsuz yere kurşuna dizilmeleri, kolektifleştirmeden sonra yaşanan Açlık hakkında çekinmeden, açık şekilde konuşuyorlardı. “Kazak okumuşları vakitsiz kırılmamış olsalar, Açlık felaketi halkımızı kırmamış olsa, biz bugün hangi seviyede olurduk; ana dilimiz, kültürümüz özgün haliyle korunurdu!” diyerek kendilerini dinleyenleri düşündürmeye çalıştılar.

      Kazakların geleceğine, milletin yarınlarına Alaş aydınlarının gözleriyle bakıp, onların hayallerini, yürek çarpıntılarını hissettiler. Kazak halkına, sömürgecilik afetinin yol açtığı ruhsal çöküntüden silkinip, milliyetsizleştirilme, mankurtlaştırılma çemberinden kurtulabilmenin, yeniden dirilebilmenin yollarını göstermeye çalıştılar. Kruşçev Ilımlılığı’ndan yararlanıp, zamanın verdiği fırsatları iyi değerlendirerek dikenli çalılarla kuşatılmış yurdun nasıl yeniden ihya edilebileceğinin istikametini göstermeye gayret ettiler. Öz kandaşlarına, öz soylarına, tarihte kendilerinin layık olduğu yere sahip çıkmayı anlatabilme için mücadele ettiler.

      Önde gelen bilim ve kültür merkezleri olan şehirlerde aldıkları eğitimi, milli talim-terbiye ile pekiştirdiler. Gençlik çağlarının tüm güç ve iradesini, atalarının hayallerini gerçekleştirme yolunda harcadılar. Genç Tulparlıların sadece siyasi düşünceleri değil, özgür iradeleri de erken şekillendi. Halkın yarınını belirleyen

Скачать книгу