Скачать книгу

olduğu birileridir.”

      Boisberthelot devam etti:

      “Fransa’da ve Kral’ın vagonunda ise bir marki. Tıpkı benim kont, senin de şövalye olman gibi.”

      “Vagonlar artık çok uzakta!” diye bağırdı Vieuville. “Şimdi kafeste yaşama zamanı.”

      Bir sessizlik oldu.

      Boisberthelot yeniden söze girdi:

      “Fransa prensinin yokluğunda, bir tane Breton alırız.”

      “Ardıç kuşunun yokluğunda yani… Hatta kartal bulamayınca karga almak gibi bir şey.”

      “Tercihim akbabadan yana olurdu.” dedi Boisberthelot.

      Vieuville cevap verdi:

      “Doğru seçim aslında. Hem gagası hem pençeleri var.”

      “Göreceğiz.”

      “Evet.” dedi Vieuville. “Artık bir lider var. Tinténiac’a katılıyorum: Silahın ve liderin gücü! Bakın komutanım, neredeyse tüm olağan liderleri ve liderlik vasfı bulunmayanları tanırım. Ne dünküler, ne şimdikiler ne de yarının liderleri. Hiçbirinin kafası savaşa basmıyor. Bize bu lanetli Vendée için öyle bir lider gerekli ki gerektiğinde hem avukat hem lider olabilmeli. Düşmanın kökünü kurutmalı; her çalıyı, her taşı, her hendeği düşünmeli. Bütün talihsiz anlaşmazlıkları zorlamalı ve lehimize çevirmeli. Uyanık ve merhametsiz bir lider olsun, gerektiğinde çirkinleşen ve düşmana haddini bildiren. Ama nerede, bu köylü ordusunda kahraman çok, kaptan yok. D’Elbée desen bir hiç, Lescure desen kendine faydası yok. Bonchamps ise fazla merhametli, fazla nazik ve bu da onu bir ahmaktan farksız kılıyor. Rochejaquelein ise sadece mükemmel bir asteğmen. Silz sahada iyi bir subay ama bir savaş için gereken politikacı donanımına sahip değil. Cathalineau basit bir arabacı, Stofflet desen düzenbaz bir bekçi. Bérard yetersiz, Boulainvilliers bir tuhaf, Charette tam bir felaket. Berber Gaston’un bahsini bile açmıyorum çünkü berbat! Ayrıca soyluları bunlar gibilerin komutasına vereceksek cumhuriyetçilerden ne farkımız kalır, neden ihtilale karşı savaşıyoruz! Gerçi belli, bu berbat ihtilal hepimize bulaştı.”

      “Bir uyuzdan farksız bu ihtilal ve tüm Fransa kaşınıyor.”

      “Tiers Etat uyuzu.” diye ekledi Vieuville. “Bize yalnız İngiltere yardım edebilir.”

      “Edecek de kaptan, hiç şüpheniz olmasın.”

      “Ama bu süreçte mesele iyice çirkin bir hâle geldi.”

      “Evet, basit köylüler her yerde. M. De Maulevrier’nin bekçisi Stofflet’in komutan olduğu bir monarşinin, Dük Castries’in hamalının oğlu Pache’ı vekil yaptığı bir cumhuriyeti kıskanması için bir sebep yok. Bu savaş kimleri kimlere kırdırıyor, bir tarafta içkici Santerre, diğer tarafta berber Gaston!”

      “Sevgili Vieuville, ben yine de Gaston’a çok saygı duyuyorum. Guéménnée’yi komuta ederken oldukça iyiydi. Mavilerden üç yüz adamı kendi mezarlarını kazdırdıktan sonra bir bir vurdu.”

      “Çok da iyi yapmış, ben olsam ben de aynısını yapardım.”

      “Buna hiç kuşkum yok, aynı şekilde ben de yaptığını yapardım.”

      “Savaşta kahraman olmak soylu kanı gerektirir.” dedi Vieuville, “Ve bu şövalyelerin işidir, berberlerin değil.”

      “Yine de bu Tiers Etat içinde kıymetli adamlar var.” diye ekledi Boisberthelot. “Mesela saatçi Joy, önceleri Flandre alayında çavuştu. Daha sonra Vendean şefi oldu ve şimdi kıyıda bir ekibi yönetiyor. Cumhuriyetçi bir oğlu vardı; babası Beyazlar için hizmet ederken, oğlu Mavilerin hizmetindeydi. Savaşta karşılaştılar, baba oğlunu yakaladı ve beynini dağıttı.

      “İyi yapmış doğrusu.” dedi Vieuville.

      “Kralcı bir Brütüs.” diye cevap verdi Boisberthelot. “Yine de Coquere, Jean-Jean, Moulin, Focart, Bouju ve Chouppes gibilerinin komutanlığı katlanılamaz bir şey!”

      “Aziz şövalye, karşı taraf oldukça öfkeli. Biz alt tabakadan insanlarla doluyuz, onlarda ise çok fazla soylu var. Sence Kont Canclaux, Vikont Miranda, Vikont Beuharnais, Kont Valence, Marki Custine ve Dük Biron gibi baldırı çıplaklar tarafından yönetilmek hoşlarına gidiyor mudur?”

      “Ne kadro ama!”

      “Bir de Dük Chartres var!”

      “Eşitlikçi oğul. Bu arada, ne zaman kral olacak o?”

      “Asla!”

      “Taht için can atıyor ve işlediği suçlar da bu amaç uğruna.”

      “Ve yaptığı ahlaksızlıklar da bu amacı zedeliyor.”

      Ufak bir duraksamadan sonra devam etti:

      “Yine de tekrar kabul edilme konusunda endişeliydi. Kral’ı görmeye gitti. Birisi ona arkasından tükürdüğünde ben de Versailles’daydım.”

      “Büyük merdivenin başından mı tükürmüşlerdi?”

      “Evet.”

      “İyi olmuş.”

      “Ona çamurlu Bourbon diye seslenirdik.”

      “Hem kel hem de sivilceleri var. Bir de Kral katili. Rezil!

      Vieuville ekledi:

      “Ouessant’ta onunla beraberdim.”

      “Saint Esprit’te mi?”

      “Evet.”

      “Amiral d’Orvillier’nin rüzgârı tutsun diye yaptığı uyarıya uysaydı İngilizlerin geçmesini önleyebilirdi.”

      “Doğru.”

      “Gemi ambarının dibinde saklandığı doğru mu cidden?”

      “Hayır ama öyle söylemekte de bir sakınca yok.”

      Vieuville bir kahkaha patlattı.

      Boisberthelot devam etti:

      “Aptallar her yerde. Bakın, bahsettiğiniz Boulainvilliers’ı tanırım. Hem de çok iyi tanırım. İlk başlarda köylüleri mızraklandırdı. İnanır mısın, onları mızraklı askerler hâline getirmeyi kafasına koymuştu. Onları mızrakla eğitip olası bir saldırıyı püskürtmek istedi. Bu barbarları, düzenli askerlere dönüştürme hayalindeydi. Onlara meydanlarının köşelerinde nasıl döneceklerini ve içi boş karelerle toplu taburları nasıl yuvarlayacaklarını öğretmeye çabalıyordu. Eskide kalmış askerî terimlerle konuşmaları için onları zorluyordu. Bölükbaşını cap d’escade olarak çağırıyordu. XIV.Louis yönetimindeki onbaşılara böyle denirdi. Kaçaklardan oluşan bu alayı düzene sokmaya takmıştı. Her akşam bir çember hâlinde dizilirlerdi. Albayın işaretini alan teğmen çavuşuna bir fısıltıyla tekrarlar, o da bir sonrakine, bir sonraki diğerine derken son adama ulaşana kadar kulaktan kulağa işaret dolaşırdı. Çavuşun parolasını alırken dik durmadığı için bir subayı yaka paça kovdu. Ne ölçüde başarılı olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bu ahmak, köylülerin köylü gibi yönlendirilmesi gerektiğini ve basit köylüleri askere dönüştürmenin imkânsız olduğunu anlayamadı. Evet, bu Boulainvilliers’ı ben de tanıyorum.”

      Her biri kendi düşüncelerine dalmış olarak birkaç adım yürüdüler.

      Konuşma kaldığı yerden devam etti:

      “Bu arada, Dampierre’nin öldüğüne dair gelen rapor doğrulandı mı?”

      “Evet komutanım.”

      “Peki Condé?

      “O Pamars karargâhında, top güllesiyle saldırıyor.”

      Boisberthelot

Скачать книгу