Скачать книгу

olan her şeyden ise nefret ederler.”

      “Bu şekilde ifade etmeniz çok nazikçe.” diye karşılık verdi kadın, gülümseyerek. “Kâğıt oyunu mevzusunu duymuştum. Kocam bana tüm meseleyi anlattı. Mösyö Tarzan’ın cesaretinden ve kuvvetinden de bilhassa bahsetti; size muazzam bir minnet borcu duyuyor.”

      “Kocanız mı?” diye sordu Tarzan.

      “Evet. Ben Kontes de Coude’um.”

      “Öyleyse borcum fazlasıyla ödendi bile, madam. Kont de Coude’un eşine hizmette bulunduğumu bilmek benim için kâfi.”

      “Ah, mösyö, zaten size borcum öyle büyük ki hakkınızı nasıl öderim, hiç bilmiyorum. Lütfen beni daha fazla yükümlülük altına sokmayın.” dedi ve derken öyle tatlı gülümsedi ki Tarzan, sırf bu gülümsemeyle onurlandırılmak için bile hâlihazırda yapmış olduklarından çok daha fazlasını yapmaya kalkışabileceğini hissetti.

      O gün, onu bir daha görmedi ve ertesi gün de gemiden inme telaşı içerisinde onunla hiç karşılaşmadı fakat evvelsi gün güvertede birbirlerine veda ederlerken kadının gözlerindeki ifadede öyle bir şey vardı ki Tarzan onu aklından bir türlü atamıyordu. Bir okyanus seferinde bu denli hızlı dostluk kurmuşken yine bir o kadar kolay şekilde, bir daha görüşmemek üzere ayrılmaları hüzün verici sayılabilirdi.

      Tarzan onu bir daha görüp göremeyeceğini merak etti.

      3. BÖLÜM

      RUE MAULE’DA OLANLAR

      Paris’e varınca Tarzan doğruca eski dostu D’Arnot’un dairesine gitti. Orada D’Arnot, babası merhum Greystoke Lordu John Clayton’dan ona miras kalan unvan ve mülklerden feragat ettiği için Tarzan’ı epey bir payladı.

      “Sen delirmişsin, dostum.” dedi D’Arnot. “Sadece zenginliği ve makamı değil; damarlarında vahşi bir dişi maymunun kanı yerine İngiltere’nin en şerefli ailelerinden birinin asil kanının aktığını, tüm dünyaya şüphe götürmez şekilde kanıtlama fırsatını da öylece bir kenara attın. Sana inanabilmiş olmalarına akıl sır erdiremiyorum; özellikle de Bayan Porter’ın.”

      “Yani ben bir an dahi inanmamıştım. Afrika’nın o vahşi ormanındayken vahşi bir hayvan gibi dişlerinle avından çiğ et koparıp yediğini, yağlı ellerini bacaklarına sildiğini gördüğümde bile inanmamıştım. O zaman dahi aksine işaret edecek ufak da olsa bir delil vardı; Kala’nın annen olduğuna dair inancında yanıldığını biliyordum.”

      “Şimdi ise babanın, annenle beraber o vahşi Afrika kıyısında yaşadığı korkunç hayatı anlatan, senin doğumunun kaydını tuttuğu günlüğü de var. Üstelik de o günlüğün sayfalarında nihai ve en ikna edici delil olarak senin bebeklik parmak izlerin varken adsız sansız, beş parasız bir serseri olarak kalmak istemene akıl sır erdiremiyorum.”

      “Tarzan’dan daha iyi bir ada ihtiyacım yok.” diye karşılık verdi maymun adam. “Beş parasız bir serseri olarak kalma kısmına gelince öyle kalmaya da niyetim yok. Aslına bakılırsa senin bana gösterdiğin bu fedakâr dostluğuna dayanarak senden şimdi ve ümit ediyorum ki son kez istemek zorunda kalacağım şey, bana bir iş bulman olacak.”

      “Puh sana!” diye çıkıştı D’Arnot. “Onu ima etmediğimi biliyorsun. Sana defalarca söylemedim mi ben, yirmi adama yetecek kadar param olduğunu ve neyim varsa yarısının senin olduğunu? Hepsini sana versem bile arkadaşlığımıza verdiğim kıymetin onda biri etmez, Afrika’dayken senin bana yaptığın iyiliklerin hakkını ödemez, sevgili dostum Tarzan. Unutmadım dostum; senin harikulade cesaretin olmasaydı, Mbonga’nın yamyam köyündeki o kazıkta ölmüş olurdum ben. O yamyamların bedenimde açtığı korkunç yaraların senin fedakârca adanmışlığın sayesinde iyileştiğini de unutmadım. Yüreğin sana, koya dönmeni söylerken orada maymunların amfi tiyatrosunda benimle kalmış olmanın senin için ne ifade ettiğini ise sonradan öğrendim.”

      “Nihayet oraya döndüğümüzde ve Bayan Porter ile yanındakilerin gittiğini gördüğümüzde, benim gibi katbekat bir yabancı için yaptıklarının ehemmiyetini, işte o zaman idrak etmeye başladım. Sana borcumu parayla ödemeye çalışıyor da değilim, Tarzan. Sadece şu var ki şu anda senin paraya ihtiyacın var; ha senin için başka bir fedakârlık yapmışım ha para vermişim, aynı kapıya çıkar. Dostluğum daima senin olacak, çünkü zevklerimiz benzer ve seni takdir ediyorum. Dostluğumuza sözüm geçmez ama paraya geçer, o yüzden vereceğim.”

      “Pekâlâ.” diyerek güldü Tarzan. “Para yüzünden tartışmayalım. Yaşamam lazım, onun için de para lazım fakat uğraşacak bir meşgalem olsa daha memnun olurum. Bana arkadaşlığını göstermenin en ikna edici yolu, bana bir iş bulman olur; yoksa yakında işsiz güçsüz dolaşmaktan öleceğim. Miras hakkıma gelince; o emin ellerde. Clayton beni soymuş değil. Gerçek Greystoke Lordu olduğuna samimiyetle inanıyor ve muhtemelen, Afrika ormanında doğup büyümüş bir adamdan daha iyi bir İngiliz lordu olur. Şu an bile hâlâ tam medeni olmadığımı biliyorsun. Bir an için öfkeden gözüm dönmeyegörsün, özümdeki tüm o vahşi hayvan içgüdüleri uyanıp sahip olduğum kısıtlı kültür ve medeniyeti bastırıp üste çıkıyor.”

      “Hem de şu var ki kim olduğumu açıklasaydım sevdiğim kadını, Clayton ile evlenmesi sebebiyle elde edeceği zenginlik ve konumdan mahrum etmiş olurdum. Böyle bir şeyi yapmam mümkün değildi; öyle değil mi, Paul?”

      “Miras mevzusu da benim için o kadar mühim değil.” diye devam etti, adamın cevabını beklemeden. “Benim yetiştirildiğim şartlarda insan, kendi zihinsel ve fiziksel maharetleriyle elde ettikleri haricinde başka hiçbir şeye kıymet veremiyor. O nedenle ben, beni doğurduktan bir yıl sonra vefat eden o genç, zavallı, bahtsız İngiliz kadınını annem olarak görmekten nasıl bir mutluluk duyacaksam; Kala’yı da annem olarak görmekten o denli mutluluk duyuyorum. Kala, kendi haşin ve yabani fıtratının müsaade ettiği ölçüde bana her daim iyi davrandı. Annem öldüğü andan itibaren Kala’nın kıllı göğsünden süt emmiş olmalıyım. O, hakiki bir anne sevgisiyle beni korumak için ormanın yırtıcı sakinleriyle ve kabilemizin vahşi üyeleriyle dövüştü.”

      “Ben de onu seviyordum, Paul. Mbonga’nın siyahi savaşçısının zalim mızrağı ve zehirli oku onu benden çalana kadar onu ne kadar sevdiğimi fark etmemiştim. Bu olduğunda ben daha çocuktum; ölüsünün üzerine kapanıp bir çocuğun ancak öz annesi için ağlayabileceği şekilde, ızdırap içinde ağladım. Eğer onu görseydin senin gözünde korkunç ve çirkin bir yaratık olabilirdi, dostum ama benim gözümde o güzeldi; sevgi, sevilen kişiyi işte böyle güzelleştirir. Yani, ben sonsuza dek dişi maymun Kala’nın oğlu olarak kalmaktan son derece memnunum.”

      “Sadakatini de takdire şayan buluyorum.” dedi D’Arnot. “Lakin bir gün gelecek, sana ait olanlara sahip çıktığına da memnun olacaksın. Bu sözlerimi unutma. Umalım ki o gün de şimdiki kadar kolay olsun. Şunu aklından çıkarma ki tüm dünyada, o kulübede babanın ve annenin iskeletleriyle beraber bulunan küçük iskeletin, Greystoke Lordu ve Leydisi’nin bebeğine değil de bir insansı maymun yavrusuna ait olduğuna şahitlik edebilecek yegâne kişiler Profesör Porter ve Bay Philander. O delil en mühim olanı. İkisi de yaşlı adamlar. Önlerinde daha uzun yılları olmayabilir. Üstelik Bayan Porter’ın hakikati öğrendiği vakit Clayton’la nişanını atacağını düşünmedin mi hiç? Kolaylıkla unvanını da mülklerini de sevdiğin kadını da alabilirsin, Tarzan. Bu aklına gelmedi mi?”

      Tarzan başını iki yana salladı. “Sen onu tanımıyorsun.” dedi. “Clayton’ın başına gelecek böyle bir talihsizlik, Jane’i ona verdiği söze daha da bağlardı. Köklü, güneyli bir ailenin kızı o; güneyliler sadakatleriyle övünürler.”

      Tarzan sonraki iki

Скачать книгу