Скачать книгу

bekliyorum.’ cinsinden. Bir de Nadson’un bir şiirini kattım araya ki deme gitsin.”

      “Peki sonuç ne oldu yani?”

      “Sonuç? Şimdilik nazlanıyor güzelim, maniyer yapıyor. ‘Kâğıdına yazık!’ diyor bana. Ama bilirsin, başlangıçta hepsi böyledir. Bana güven azizim, aşk konusunda eski kulağı kesiklerden biriyimdir… Ne var ki vakit kaybetmek istemiyorum onunla, kur yapmak, yalvarıp yakarmak hoşuma gitmiyor. Gece bastı mı aşağı mahalleyi dolanmak çok daha iyi… Üç rubleye kadınlar var ki azizim dudaklarını yalarsın! Cilvesi var, nazı yok üstelik… Valka Tiknof’la bir olup aklımıza esti mi gidiyoruz.”

      Küçümseyerek dudak bükmüştü Viktor. “Demek böyle pisliklerle uğraşıyorsun Şura?”

      Şura sigarasını fırlatıp alaycı bir sesle, “Beyefendi tiksindiler mi yoksa?” dedi, “Sanki sizin neyle uğraştığınızı bilmiyormuşuz gibi!”

      Arkadaşının sözünü kesti Viktor: “Anlaştık mı şimdi, tanıştırıyorsun kızı? Hazır oradayken hızlanalım biraz.”

      Tonya’ya doğru ilerlediler. Sukarko ağdalı bir selamla, “Günaydın küçük hanım!” dedi, “Nasılsınız Tumanova? Balık avlamaya niyetlisiniz herhâlde?”

      “Bakıyorum sadece.”

      “Arkadaşım Viktor Lehtinski’yi tanıştırayım size…” diye devam etti züppe delikanlı.

      Viktor utangaç ve şaşkın bir şekilde elini uzattı kıza. Tokalaştılar.

      “Niçin avlanmıyorsunuz?”

      “Oltamı getirmedim.”

      “Derhâl gidip getireyim oltanızı. Ben dönünceye kadar da benimkini kullanırsınız…” dedi Şura.

      Kızı arkadaşıyla baş başa bırakmak için bir fırsat yakalamıştı ve memnundu, ama Tonya, “Zahmet etmeyin boşuna.” dedi ve eliyle Pavka’yı göstererek ekledi: “Burada zaten bir balıkçı var, onu rahatsız etmeyelim.”

      “Rahatsız etmek mi dediniz? Kimi? Şu veledi mi? Hemen şimdi yollarım ben onu evine!”

      Ve Tonya’nın kendisine engel olmasına vakit kalmadan atlayıp gölün kıyısına indi. “Derhâl topla bakalım pılını pırtını, yaylan! Çabuk ol, hadi!”

      Pavka’nın kendisini hiç işitmemiş gibi devam ettiğini görünce sesini yükseltmişti: “Heey, ne bekliyorsun be! Yaylan dedik sana!”

      Hayra alamet sayılmayacak bir ifadeyle dönüp baktı Pavka. “Yavaş gel bakalım!” dedi, “Ne bağırıyorsun öyle?”

      Ötekinin laf dinleyecek hâli yoktu, azmıştı. “Ne?” diye haykırdı, “Bir de itiraz ediyorsun öyle mi! Hergele seni, defol buradan, hemen defol!”

      Bir yandan da ayağının ucuyla vurup yem kutusunu suya yuvarlamıştı.

      “Sukarko! Utanmıyor musunuz siz!” diye haykırdı Tonya.

      Pavka doğrulmuştu. Artem’in şefi olan depo müdürünün oğluydu karşısındaki ve içinden gelen sese uyup da oğlanın lekeli suratını darmadağın etse bunun hesabının ağabeyinden sorulacağını bilmiyor değildi. Onun için tutuyordu kendini. Ama Pavka’nın öfkelendiğini gören liseli, hiç vakit kaybetmeden üstüne yürüdü ve suya doğru itti onu. Güçlükle koruyabildi dengesini Pavka, tepesi atmıştı. “Yaa, demek öyle?” dedi, “Al sana öyleyse!”

      Ve oğlanın suratının ortasına bir yumruk indirdiği gibi toparlanmasına meydan vermeden ceketinden yakalayıp göle doğru sürükledi, onu suya attı. Çamurlu sular içinde ve hınçla gölden fırlayan Şura, yeniden saldırdı ama Pavka artık kararını vermişti. Çukray’dan aldığı dersleri hatırladı bir anda: Ağırlığı sol bacağının üzerine verecek, sağ bacağını hafifçe büküp gereceksin ve yumruğunu sadece kolunla değil bütün vücudunla, aşağıdan yukarıya, çenesinin altına doğru savuracaksın.

      Birbirine çarpan dişlerin gıcırtısı işitildi önce, sonra da ipincecik bir haykırış yükseldi ve Sukarko, kolları havada daireler çizerek yeniden suya gömüldü.

      Tonya’nın deli gibi gülüşüyle çınlamaktaydı kıyı. “Bravo! Bravo! Harika bir şey bu!” Alkışlamaya koyulmuştu Pavka’yı ama o oltasını toplayıp, takılmış iğneyi sert bir hareketle çektikten sonra arkasına bile bakmadan, rahatça uzaklaştı.

      “Pavka Korçagin bu! Hergelenin biri işte!” dedi Viktor, genç kıza. Pavka bunu işitti ama aldırmadı.

***

      Endişe verici bir söylenti dolaşıyordu şehirde: Demir yolu işçileri grev yapacak… Komşu kavşaktaki depo işçileri bu yolda ilk adımı atmışlardı bile. Kızılların bildirilerini taşımaktan dolayı sanık durumuna düşen iki makinist, Almanlar tarafından tevkif edilmişti. Öte yandan tarla işçileri arasında yer yer isyanlar patlak veriyordu. Köylüler böylece, ardı arkası kesilmeyen müsaderelere ve büyük toprak ağalarının dönüşüne, kendi usullerince cevap vermiş oluyorlardı.

      Kazak muhafızlarının kırbaçları okşadı gene uzun uzun mujiklerin sırtını. Vilayet sınırları içinde partizanlardan kurulu on kadar birlik vardı ve sayıları her gün biraz daha kabaran bu birlikler kısmen Bolşevikler tarafından teşkilatlandırılmaktaydı. Çukray boş geçirmemişti vaktini.

      AtamanIar hiç beklenmedik bir anda gar telgrafçısı Ponomarenko’yu tevkif ettiler. İnsafsızca dövdüler adamı kumandanın odasında. O da acıya dayanamayıp sonunda, grev propagandasının Roman Sidorenko tarafından yürütüldüğünü söyledi. Roman, Artem’in arkadaşlarındandı.

      Sidorenko marangoz tezgâhının arkasında çalışmaktaydı. İki Alman’la bir hetmanetz13 çıkıp geldi aniden ve hermanetz tek kelime söylemeden kırbacıyla Roman’ın suratına vurdu. Sonra da yüzünü büsbütün buruşturan pis bir gülüşle marangozu kolundan yakalayıp, “Yürü bakalım köpek!” dedi, “Halledilecek bir meselemiz var, grev propagandası nasıl yapılırmış öğreteceğim sana!”

      Artem’in dev vücudunu görür görmez, elini tabancasının kılıfına götürüp içgüdüyle gerilemişti kazak. Dişleri gıcırdıyordu Artem’in. “Arkadaşıma nasıl vurursun sen be namussuz!”

      Kısa bacaklı Alman askeri, tüfeğini derhâl Artem’e doğrultmuştu bu arada. Tetiği çekmeye hazır bir şekilde, “Geri!” diye havladı var gücüyle.

      Bu piç kadar Almanların karşısında dev yapılı işçi güçsüz kalıyor, arkadaşının yardımına koşamıyordu. İkisini birden alıp götürdüler tabii. Artem’i bir saat sonra serbest bıraktılar ama Roman’ı koyvermediler, mahzene kapattılar. On dakika sonra da bütün işçiler atölyeleri boşaltmışlardı. Çok geçmeden onlara makasçılar da katıldı. Son haddini bulmuştu öfkeleri. Kimin kaleme aldığı bilinmeyen bir dilekçeye imza toplayarak Sidorenko’nun derhâl serbest bırakılmasını talep etmişlerdi. Hele bir hetmanetz, ardında bir avuç atlı kazakla dörtnala gelip, kalabalığı tevkifle ve hatta yaylım ateşi açmakla tehdit ederek dağıtmak isteyince hiddetleri büsbütün arttı ve ortalığı kaplayan öfkeli uğultu karşısında kazaklar geri çekilmek zorunda kaldılar. Ama bütün bunlar olup biterken, gar kumandanı tarafından çağrılmış olan Alman askeriyle tıklım tıklım dolu olan kamyonlar hızla istasyona doğru ilerlemekteydi. Kalabalık ancak o vakit dağıldı. Ama işçiler atölyelere değil, evlerine gittiler. Grev tam olmuştu. Gece bekçisi bile katılmıştı greve. Çukray’ın emekleri meyve vermeye başlıyordu. Şepetovka Demiryolu Tesislerindeki ilk büyük gövde gösterisiydi bu.

      Garın peronuna ağır bir mitralyöz yerleştirdi Almanlar. Kulakları

Скачать книгу


<p>13</p>

Hetmanetz: Bir hetmana bağlı kazak.