Скачать книгу

92 Oğuz Han, Moğol memleketinde her sene bunlar üzerine harp açarak memleketlerini zapt eder idi ve bunlardan kaçıp kurtulanlar “Cürcit”93 yani Çin civarında ve Hıtay ikliminin Temür Kazık tarafında ikamet eden Tatar Han’a iltica ederler idi. Bu dinî savaş on iki sene sürdü ve nihayet Oğuz Han, Tatar Han’a savaş açıp edip kazandığı büyük muzafferiyet sonucu olarak askerinin galip gelen eline birçok ganimet geçtiyse de mevcut olan atlar onları nakil için yeterli değil idi. Askerlerin içinde bir akıllı kişi var idi, o zat araba inşasını icat ederek diğerleri de ona bakıp birçok araba yaptılar ve mallarını arabalara yüklediler… Nihayet Oğuz Han yetmiş iki yıl Tatarlar ile savaşarak yetmiş üçüncü yıl onları da cebren dinine dâhil etti. Ondan sonra Hıtay’ı ve Çin’i, Tankut yani Tibet taraflarını ve Kara Hıtay’ı istila etti. Hıtay’ın doğu tarafında ve Tunguz (Tingiz-deniz) cihetinde sarp dağlar içine yerleşen Türk’ten birtakım kabileler oluşmuştu ve “İt Barak” isminde bir hanları var idi. Oğuz Han onlar üzerine de yürüyerek savaştı ve bu savaşta mağlup olup firar etti. Ve muharebe meydanının beri tarafında iki büyük nehir olup, birçok gün o iki su arasında bekleyerek firar eden askerinin arkasını aldı.

      Oğuz Han, İt Barak Han ile yapmış olduğu savaştan on yedi sene geçtikten sonra askerini toplayarak yine bahsedilen Han üzerine yürüdü. Muharebe esnasında katlederek mülkünü zapt edip dinini kabul edenleri affedip kalanların evladını esir edip kendilerini kılıçtan geçirdi.

      Oğuz Han, Moğol ve Tatar vilayetlerini tamamen bir araya topladıktan sonra bunlardan asker tertip ederek Taraz ve Sayram 94 ve Taşkent tarafına yürüdü. Semerkant ve Buhara hükümdarları başkaldırmak üzere asker tertip ettilerse de gözlerine kestiremediklerinden kalelere kapandılar ve adı geçen şehri altı ay kuşattıktan sonra zapt ile muhafızlara terk ederek Semerkant’a doğru yürüdü. Semerkant, Buhara ve Belh’i de zapt edip muhafızlara terk ettikten sonra Gur vilayetine hücum etti ve havalar soğuk olup Gur’un dağlarına kar yağmış idi.

      Gur vilayetini zapt edip kendisine bağladıktan sonra Kabil ve Gazze’yi zapt ile Keşmir üzerine yürüdü ve Keşmir’in o tarihte Yağma isminde bir şahı var idi. Keşmir dağları ve sularıyla kendisinde kuvvet göstererek Oğuz Han’a bir sene kadar karşı koymak istedi ise de nihayette mağlup olarak Keşmir, Oğuz eline geçti. Padişahları Yağma ile ahalisini toptan katletti. Ve bir müddet Keşmir’de ikamet ettikten sonra Bedehşan yoluyla Semerkant’a gelerek oradan vatanı olan Moğolistan’a geri döndü.

      Hindistan seferinden dönüşünde bir yıl kadar istirahatten sonra ikinci yıl tertip ettiği büyük kuvvet ile Talas ve Taraz şehrine geldi. Han’ın askerinin arkasında daima dümdar 95 kılıklı bir askerî bölük gelir ve ordudan geri kalanları ileri sevk eder idi. Adı geçen fırka bir ev halkını geri kalmış bularak Han’ın huzuruna getirdi. Han ne için geri kaldığını sual ettiği zaman azığının azlığından geri kaldığını ve askerin arkası sıra gelmekte iken eşinin doğurduğunu ve açlık münasebetiyle anasının sütü çocuğa yetmediğinden ne yapacağım diye düşünerek gelmekte olduğunu, yol esnasında gelir iken suyun kenarında bir çakalın bir karga avladığını görüp çakala ağaç ile vurarak kaçırıp, kargayı kebap ederek eşine yedirdiğini ve o aralık askerin artçılarının gelip kendisine kavuştuğunu ifade etti. Han dahi o fakire at, azık ve mal vererek ordu hizmetinden muaf tutup “Kal aç” dedi ki “Kalaç” (Hâlâç) boyları o nesildendir. Sonra Oğuz Han, Talas’tan Semerkant ve Buhara’ya gelip oradan Amuderya suyunu geçerek Horasan’a vardı. Ve o tarihte İran’da Pişdâdiyân meliklerinden Huşenk hükümdar idi ve Araplar Tavaif-i Müluk96 idiler ve her kabilenin bir şeyhi var idi. Evladının hamlesi de İran’ı kendine bağladı ve Horasan’ı zapt etti ve Irak ve Acem ve Şam ve Mısır’ı ve sonra Azerbaycan’ı ele geçirdi. Şam tarafında ikameti esnasında bir hizmetkârını çağırarak eline bir altın yay ile üç altın ok verdi ve: “Yayı gün doğusu tarafında çölün ayak basılmayan yerine gömüp bir ucunu çıkar ve okları dahi gün batımı tarafına götürüp yay gibi onu da sakla.” diye tembih etti. Hizmetkâr da tembihi gereğince hareket ederek aradan bir yıl geçtiğinde Gün, Ay, Yıldız isimlerinde olan üç büyük oğlunu çağırıp Gök, Dağ, Deniz isminde üç küçük oğlunu da kardeşlerine söylediği söz ile gün batımı tarafına gönderdi. Gök Han Osmanlıların, Deniz Han Selçukluların, Dağ Han Oğuz Guz ismiyle bilinen Türklerin büyük atalarıdır. Aradan bir müddet geçtikten sonra üç büyük oğulları bir altın yay ile pek çok av ve küçük oğulları dahi üç ok ile çok sayıda av getirdiler. Ve oğullarının getirdiği av eti vesair yiyecek ile büyük bir şölen tertip ederek beyleri huzurunda yayı bulan üç kardeşe ve okları da küçüklere paylaştırdı ve Hira’dan Mısır’a kadar zapt ettiği memleketlere tarafından hâkimler atayarak sonra Moğolistan’a döndü.

      Bu seferden dahi dönüşte evlat ve aşiretiyle emin ve selamet üzere dönüşüne şükran babından birçok hazırlıklar yaparak şenlik düzenledi. Ağaçları altın ile kaplı bir çadır hazırlattırarak içini la’l, yakut, zümrüt, firuz ve inci gibi şeylerle süsledi ve o altı oğluna çok nasihatler edip boy beylerine yönetim adabını talim ederek birçok şehirler ve vilayetler bahş ve ihsan eyledi. Ve hizmetinde bulunan askerî amirlere bir hayli dirlikler ve şehirler verdi ve üç büyük oğluna: “Siz altın yay bulup onu bozarak aranızda paylaştınız. Sizin adınız bundan sonra ‘Bozok’ olsun ve üç oku getiren oğullarına da sizin adınız ‘Üçok’ olsun.” dedi. Ve “Bu oklar ile yayı siz kendiniz bulmayıp bu Tanrı Teâlâ’nın size bahş ettiği bir nasip ve kısmet olduğundan ve bizden evvel gelen ecdadımız arasında yay hangi tarafta ise okun ona tabi olması kanunu muteber olup bundan dolayı yay, şah ve ok onun vezirleri makamında tanındığından, vefatımdan sonra Gün Han benim tahtımda otursun ve onun vefatından sonra Bozok neslinden her kimin ehliyeti var ise o saltanat makamına geçsin ve üç oklarda vezirlik hizmetine razı olsunlar.” dedi. Ve bu şenlikten sonra çok geçmeden vefat etti. Saltanat süresi yüz on altı yıldır! Ve hicretten otuz dört sene önce kabul edilir. Sonra Türkistan’da bulunan Yesi şehrini başkent seçmiş idi ki bu şehir Özbek hanlarına da bir müddet payitaht oldu.

      Oğuz Han’ın vefatından sonra Gün Han hanlık tahtına oturdu. Ve Uygur kabilesinden olup babasının veziri bulunan İrfil Hoca’nın nasihati üzerine diğer beş kardeşi ile onların yirmi dört kişi olan oğullarına gereği kadar malikâneler verdiği gibi Oğuz Han’ın cariyelerinden olan çocuklarına da iltifat edip nimetlenirdi. Ve Oğuz’un yaptırmış olduğu süslü otağı kurdurarak bir büyük ziyafet çektirmesiyle hükümdarlığın gereklerini yaptıktan sonra vefat ederek kardeşi Ay Han’ı yerine atadı. Ondan sonra Yıldız Han, Mengli Han, Deniz Han, İl Han birbirlerinin peşinden hükümdarlık makamına geçtiler. Ve Tatar Hükümdarı Sevinç Han da İl Han’ın çağdaşı idi. Bunların arasında savaş ve kavga uzayıp şiddetlenerek Sevinç Han, Kırgız Han’dan ve Moğol Türklerinin mahkûmu olan daha başka kavimlerden yardım ile İl Han’ın ordugâhı üzerine yığınak gösterdilerse de yine galibiyet İl Han’ın askerleri tarafında kaldı. Nihayet Tatarların bir yalancı dönüş yaparak geriye çekilmeleri üzerine İl Han takip etti ve Tatarlar uygun bir mevkide saf bağlamış olarak yeniden savaşa başlayıp Türkler üzerinde tam bir galibiyet kazandılar. Ve ekâbirlerinin çoğunu öldürüp kılıç artıklarını esir ederek Oğuz Devleti’ne son verdiler.

      Bu rivayetler bir dereceye kadar Türk tarihinin efsane kısmı sayılabilirse de milattan on üç, hicretten yirmi asır önce Çe’u sülalesinin Çin tahtında hüküm sürdükleri sırada Asya kıtasının kuzey kısmında

Скачать книгу


<p>92</p>

Abbasî Devleti’nin yıkılmasından sonra İslâm âleminde oluşan devletçikler. (ç.n.)

<p>93</p>

Çürçet memleketi.

<p>94</p>

Öküzlerin çektiği yirmi otuz yıl evvelki seyir arabalarına halk “sırık” arabası derdi. Hâlbuki Türkistan’ın bu şehrine nisbetle “Sayram” arabası olacaktır.

<p>95</p>

Askerlikte arttaki güvenliği sağlamakla görevli, geriden gelen ve askeri takip eden birlik. (ç.n.)

<p>96</p>

Endülüs Emevi Devleti’nin 1031 yılında yıkılması üzerine İber Yarımadası’nda kurulan ve 1031-1090 arasında hüküm süren Müslüman emîrlikler için kullanılan bir tabirdir. (ç.n.)