Скачать книгу

önce girişteydi ama.”

      “Sence benimle önemli bir şey mi konuşacaktı?”

      “Bana öyle geldi.”

      İkisi beraber kütüphaneden çıktılar. O zaman Yojiro anlatmaya başladı. Nonomiya, evinde kaldığı Hirota Hoca’nın eski çırağıydı ve sık sık eve geliyordu. Bilgiyi çok seven biriydi ve hayli araştırma yapıyordu. Onunla aynı dalda çalışan Batılılar arasında bile, Nonomiya çok ünlüydü.

      Sanşiro, Nonomiya’nın hocası olan ve vaktiyle, ön kapının orada attan eza gören adamın hikâyesini anımsadı ve acaba o hoca, Hirota mıydı diye merak etti. Yojiro’ya bunu sorduğunda Yojiro, “Bilmem ki… Bizim hoca sonuçta, ondan beklerim doğrusu,” diyerek güldü.

      Sanşiro’nun şansına, ertesi gün pazardı; yani okulda Nonomiya’yla görüşmesi gibi bir ihtimal yoktu. Ancak adamın dün kendisini aramaya gelmiş oluşu da Sanşiro’yu endişelendirmişti. Neyse ki daha önce Nonomiya’nın yeni evini ziyaret etmemişti. “Güle güle oturun,” deme vesilesiyle gidip adamın derdinin ne olduğunu sormaya niyetlendi.

      Nonomiya’ya gitmeye karar verdiğinde sabahtı; ama gazete okuyup tembellik ederken vakit öğle oldu. Öğle yemeğini yedikten sonra yola çıkmaya yeltendiğinde, nicedir görmediği Kumamotolu bir arkadaşı geldi. Nihayet onu yolcu edebildiğinde saat dördü geçmişti. Biraz geç olmuştu, ama yine de planladığı gibi yola çıktı.

      Nonomiya’nın evi biraz uzaktı. Nonomiya, dört beş gün önce Ookubo’ya taşınmıştı. Ama tramvay kullanarak çabucak gidilebilirdi oraya. Nonomiya’nın evinin istasyona yakın olduğunu duymuştu, o yüzden adresi bulmak güç olmayacaktı. Doğrusunu söylemek gerekirse, Sanşiro başka bir yolculuk denemesinde başarısızlığa uğramıştı. Kanda’daki meslek okuluna gideyim derken, Hongo-Yonçome istasyonundan tramvaya binmiş, aktarma yapıp Kudan’a kadar gelmiş, sonra kendini İida Köprüsü’nde bulmuş, oradan Sotobori hattına aktarma yapmış, Oçanomizu’dan40 Kanda Köprüsü’ne gelmiş, hâlâ akıllanmadığı için aceleyle yanlış tramvaya binmiş ve Kamakura Nehri’nden Sukiya Köprüsü yönüne doğru gitmişti. O günden beri tramvaylar ona ayrı bir tehlikeli gelmeye başlamıştı; ama Koubu hattındaki tramvayın aktarmasız, dosdoğru gittiğini öğrenmişti; bu sayede araca rahatça bindi.

      Ookubo durağında indi, Nakahyakunin Caddesi’nde Toyama Okulu’na doğru gitmektense, yaya geçidinden hemen karşıya geçip genişliği ancak bir metre kadar olan dar bir yola saptı. Bu yolu yavaşça, ayaklarının ucuna basa basa geçtikten sonra, kendini gelişigüzel boy vermiş bambuların arasında buldu. Bu bambuların ilerisinde, insanların yaşadığı tek tük evler görülüyordu. Nonomiya’nın evi, bu evler arasında bambuluğa en yakın olandı. Evin bahçe kapısı küçüktü ve sanki sokağı umursamıyormuşçasına yola doğru bakıyordu. Bahçeye girince, umduğunuzun aksine evi karşınızda değil, çaprazınızda buluyordunuz. Galiba bahçenin duvarı ve kapısı, sonradan ilave edilmişti.

      Mutfağın yanı başında harika bir çalı uzanıyordu; ama bahçenin kendisinde ne çit ne de çalı vardı. Sadece insana tepeden bakacak kadar serpilmiş, verandayı kısmen gizleyen koca bir Japon yoncası vardı. Nonomiya o verandaya sandalye çıkarmıştı, orada oturmuş Batı’dan ithal bir dergiyi okuyordu. Sanşiro’nun geldiğini görünce, “Buyrun,” dedi. Temel bilimler bölümündeki bodrumda kullandığı karşılama sözcüğünün aynısıydı bu. Sanşiro, bahçeden verandaya mı çıksın yoksa evin ön kapısından geçip mi gitsin bilemedi; o tereddüt edince Nonomiya emredercesine, “Buyrun,” diye tekrarladı. Sanşiro, bahçeden doğruca verandaya çıkmaya karar verdi. Verandanın bitişiğindeki oda, tatami kilimleriyle kaplı bir çalışma odasıydı. Sekiz kilimlik41 bir odaydı bu, içindeki kitapların çoğu Batı kökenliydi. Nonomiya sandalyesinden kalkıp yere oturmuştu. Sanşiro, “Ne sakin bir yer,” gibi, “Buradan Oçanomizu’ya gitmek çok kolay,” gibi, “Teleskopla yaptığınız deneyler nasıl gidiyor,” gibi havadan sudan şeyler söyledikten sonra, “Dün beni aramışsınız da, acaba bir şey mi isteyecektiniz?” diye sordu. Bunu duyunca Nonomiya, biraz üzgün bir yüz ifadesiyle, “Şey, aslında bir şey yoktu yahu,” dedi.

      Sanşiro: “Ya…” demekle yetindi.

      “Bunun için mi, zahmet edip beni görmeye geldiniz?”

      “Şey, pek öyle sayılmaz.”

      “Aslında, memleketinizdeki valideniz, sağ olsun, oğlum size emanet diyerek güzel bir şey göndermiş bana. Size teşekkür etmek için uğramıştım.”

      “Ya, demek öyle. Ne göndermiş?”

      “Eee… Pirinç şarabı tortusu içinde kırmızı balıklar göndermiş, ama…”

      “Himeiçi göndermiş yani…”

      Sanşiro, “Amma da saçma bir hediye yollamış,” diye düşündü. Ama Nonomiya, himeiçi hakkında bir sürü soru sordu. Sanşiro, bilhassa balıkların nasıl yeneceğini izah etti. Onları şarap tortusuyla beraber pişirmesini, ama balığı tabağa koyarken tortuyu sıyırmasını, yoksa balığın tadını alamayacağını öğretti.

      İkisi himeiçi hakkında konuşurken hava karardı. Sanşiro, gideyim artık, diye düşündü; müsaade istemeye hazırlandığı sırada eve bir telgraf geldi. Nonomiya, zarfı yırtıp telgrafı okuduktan sonra mırıldanarak, “Eyvah,” dedi.

      Sanşiro, o duyduğu sözcüğü duymazlıktan gelemedi; ama kulak misafiri olduğu bir şey hakkında adamı sorguya çekmeyi de istemedi. O yüzden sadece, düz bir sesle, “İyi bir haberdir umarım,” demekle yetindi. Nonomiya, “Şey, önemli bir şey değil,” diyerek elindeki telgrafı Sanşiro’ya gösterdi. Telgraf, ”Lütfen çabuk gel,” diyordu.

      “Sizi nereye davet ediyorlar?”

      “Eee, geçenlerde kız kardeşim hastalandı da, üniversitenin hastanesine yatmıştı. İşte oradan çağırıyorlar,” dedi ama hiç de telaşlı bir hali yoktu. Buna karşılık Sanşiro çok şaşırmıştı. Nonomiya’nın kız kardeşini, kız kardeşinin hastalığını, üniversitenin hastanesini kafasında birleştirmiş, üzerine göletin kıyısında karşılaştığı kızı da katıp bir güzel çalkalayınca, şaşırıp kalmıştı.

      “Öyleyse, durumu ağır mı?”

      “Şey, öyle değildir herhalde. Aslında annem refakat etmek için yanında kalıyor, mesele hastalıkla ilgili olsaydı tramvaya atlayıp buraya gelerek haberi daha çabuk iletebilirdi. Şey, kız kardeşimin muzipliği olabilir bu. Salaktır, o yüzden sık sık böyle şeyler yapar. Buraya taşındığımdan beri onu görmeye gitmedim; o yüzden, bugün gelmemi beklemiş falan olmalı. O yüzden…” dedi ve boynunu yana eğerek düşündü.

      “Yine de ziyaretine gitmeniz iyi olur sanırım. Eğer durumu kötüleştiyse gitmemeniz yazık olur.”

      “Hakkınız var. Onu görmediğim dört beş gün içinde durumu birden değişmiş olamaz herhalde; ama, eh, yine de gideyim.”

      “Bence mutlaka ziyarete gitmeniz gerekir.”

      Nonomiya gitmeye karar verdi. Gitmeye karar verdikten sonra Sanşiro’ya, “Bir ricam olacak,” dedi. “Pek olası değil ya, eğer telgraf hastalık yüzünden gönderilmişse bu gece dönemem. O zaman evde hizmetçi kadın tek başına kalmış olacak. Aşırı korkak bir kadındır, bu mahalle de pek tekin bir yer değil. İyi ki beni görmeye bugün gelmişsiniz. Eğer yarınki derslerinize engel olmayacaksa, bu gece burada kalmaz mısınız; zaten telgrafı

Скачать книгу


<p>40</p>

Eski Tokyo’da bir akarsu ve bu akarsuyu geçen köprü. Oçanomizu, “Çay Suyu” demektir. (ç.n.)

<p>41</p>

Tatami: Japonya’ya özgü hasır kilim. Eskiden evlerin çoğu odası bu kilimlerle kaplanırdı ve evlerin genişliği döşemedeki kilim sayısıyla ölçülürdü. Sekiz kilim, on üç metrekareye eşittir. (ç.n.)