Скачать книгу

güzel ve ufak bir bulut yükseldi kutudan. Bir an için bulut yüzünü kapladı ve sanki gitmeye isteksiz gibi başının üzerinde dolandı, sonra buhar olup denizin üzerinde kayboldu.

      O zamana kadar yirmi dört yaşında güçlü ve yakışıklı bir delikanlı olan Uraşima, birden çok ama çok yaşlı bir adam hâline geldi.

      Yaşlılık yüzünden sırtı kamburlaştı, saçları kar beyazı oldu, yüzü kırıştı ve sahile düşüp ölüverdi.

      Zavallı Uraşima! İtaatsizliği yüzünden Deniz Kralı’nın ülkesine dönemeyecek ve güzel Prenses’i bir daha göremeyecekti.

      Çiftçi ve Porsuk

      Evvel zaman içinde yaşlı bir çiftçi ile karısı yaşardı. Evleri, şehirden çok uzaklarda, dağlardaydı. Tek komşuları şirret bir porsuktu. Porsuk, her gece dışarı çıkıp çiftçinin tarlasına koşturur, adamcağızın binbir emekle yetiştirdiği sebzelerle pirinci mahvederdi. Sonunda porsuğun bu yaramazlığı öyle bir hâl aldı, o kadar çok zarara yol açtı ki, çiftçi daha fazla dayanamayıp bu duruma bir dur demeye karar verdi. Her gece elinde büyük bir sopayla porsuğu yakalamak için nöbet tuttu ama nafile. Bunun üzerine bu kötü hayvana tuzaklar kurdu.

      Çiftçi zahmetinin ve sabrının karşılığını aldı; güzel bir günde çalışırken onu yakalamak için kazdığı deliklerin birinde porsuğu buldu. Çiftçi, düşmanını yakaladığı için çok mutluydu. Bir ipe bağladığı porsuğu evine götürdü. Eve varınca karısına dedi ki:

      “Nihayet yaramaz porsuğu yakaladım. Ben çalışırken gözünü ondan ayırma ve sakın kaçmasına izin verme. Bu akşam ondan çorba yapmak istiyorum.”

      Bunu söyleyip porsuğu kilerdeki kirişlere bağladı ve tarlasına gitti. Porsuk, büyük sıkıntı içindeydi; zira akşam çorba yapılma fikri hiç de hoşuna gitmemişti. Uzun uzun düşündü, bir kaçış planı kurmaya çalıştı. Bu rahatsız durumdayken düşünmesi çok zordu; çünkü baş aşağı asılmıştı. Çok yakınında, kilerin yeşil tarlalarla ağaçlara ve güzel gün ışığına bakan girişinde çiftçinin karısı arpa dövüyordu. Yorgun ve yaşlı bir kadındı. Yüzü kırışıklıklarla doluydu ve deri gibi kahverengiydi. Arada sırada durup yüzündeki ter damlalarını siliyordu.

      “Sevgili hanımefendi,” dedi kurnaz porsuk, “bu yaşta böylesine ağır bir iş sizi çok yoruyor olmalı. Size yardım edeyim, ne dersiniz? Kollarım çok güçlüdür. Hem biraz dinlenmiş olursunuz.”

      “Teşekkür ederim, çok iyisiniz,” dedi yaşlı kadın, “fakat benim yerime çalışmanıza izin veremem; çünkü sizi çözmemem gerek. Eğer çözersem kaçabilirsiniz. Kocam eve gelip de sizi bulamazsa çok kızar.”

      Porsuk en kurnaz hayvanlardandır. Yine üzgün ve yumuşak bir sesle devam etti:

      “Çok kabasınız. Beni çözebilirsiniz, kaçmayacağıma söz veriyorum. Kocanızdan korkuyorsanız, arpa dövmeyi bitirdikten sonra beni tekrar bağlarsınız. Bu şekilde bağlı durmaktan o kadar yoruldum ki, her yerim ağrıyor. Birkaç dakika aşağı indirseniz, size öyle minnettar olurum ki!”

      Yaşlı kadın iyi mizaçlı, saf biriydi; kimse hakkında kötü düşünemezdi. Porsuğun kaçmak için onu kandırdığı aklına bile gelmedi. Onun için çok üzüldü ve yardım etmek için ona baktı. Bacaklarından tavana sıkıca asılan, ipler ve düğümler yüzünden derisi kesilen porsuğun durumu çok kötü görünüyordu. Kadıncağızın yüreği parçalandı. Yumuşak kalpli kadın, porsuğun kaçmayacağına dair verdiği söze inanıp ipi çözdü ve hayvanı yere indirdi.

      Sonra yaşlı kadın, porsuğa tahta bir tokmak verip biraz çalışmasını istedi, kendisi de kısa bir mola verecekti. Porsuk tokmağı aldı; ama çalışmak yerine hemen yaşlı kadının üzerine atlayıp ağır bir darbeyle onu yere yığdı. Sonra kadıncağızı öldürüp lime lime doğradı ve çorba yaptı. Sonra da oturup yaşlı çiftçinin dönmesini bekledi. Yaşlı adam bütün gün tarlasında durup dinlemeden çalışmış ve artık o zararlı porsuk yüzünden emeklerinin heba olmayacağını düşünerek sevinmişti.

      Gün batarken işini bırakıp evine dönmek için yola çıktı. Çok yorgundu ama eve gidince sıcak porsuk çorbası içeceğini düşününce neşelendi. Porsuğun kaçıp yaşlı karısından intikam alacağı aklının ucundan bile geçmedi.

      Bu arada porsuk, yaşlı kadının kılığına bürünmüştü. Yaşlı çiftçinin yaklaştığını görür görmez onu karşılamak için küçük evin verandasına çıktı:

      “Sonunda geldin. Porsuk çorbasını yaptım, kaç saattir seni bekliyorum.”

      Yaşlı çiftçi hemen hasır sandaletlerini çıkarıp küçük akşam yemeği tepsisinin önünde oturdu. Ona hizmet edenin karısı değil de porsuk olduğundan bihaber adamcağız, hemen çorbayı istedi. Sonra porsuk birden kendi şekline döndü ve bağırdı:

      “Karısını yiyen ihtiyar! Mutfağa git de kemiklere bak!”

      Porsuk, alaycı kahkahalarla evden kaçıp tepelerdeki mağarasına gitti. Yaşlı adam tek başına kaldı. Gördüklerine, duyduklarına inanamıyordu. Gerçeği anlayınca öyle dehşete düştü ki, oracıkta bayıldı. Bir süre sonra kendine geldiğinde gözyaşlarına boğuldu. Adamcağız, hıçkırıklar içinde acı acı ağlıyordu. Çaresizce bir o yana bir bu yana sallandı durdu. Evde yaşananlardan habersiz, o kötü hayvanı yakaladığı için mutlu bir şekilde tarlada çalışırken sadık karısının porsuk tarafından öldürülüp çorba yapılmış olmasına bir türlü inanamıyordu. Korkunçtu bu, gerçek olamazdı. Olamaz! O berbat düşünce aklına geldi: o pis hayvanın, zavallı karısından yaptığı çorbayı içecekti az kalsın! “Aman tanrım, aman tanrım!” diye sızlandı durdu. Oradan çok uzakta olmayan, yine aynı dağlarda yaşayan iyi huylu bir tavşan vardı. Yaşlı adamcağızın ağlayıp sızladığını duyunca hemen ne oluyor diye öğrenmeye geldi, yapabileceği bir şey olup olmadığını sordu. Yaşlı adam başına gelenleri tavşana anlattı. Olanları duyunca tavşan, kötü niyetli ve düzenbaz porsuğa çok kızdı. Yaşlı adama, “Her şeyi bana bırak, karının intikamını alacağım,” dedi. Çiftçi nihayet teselli buldu, gözyaşlarını silerek bu güç durumda yardımına koştuğu için tavşana teşekkür etti.

      Tavşan, çiftçinin sakinleştiğini görünce porsuğa vereceği ceza için plan yapmaya başladı.

      Ertesi gün hava güzeldi ve tavşan, porsuğu bulmak için dışarı çıktı. Ormanda, yamaçlarda ve tarlalarda onu aradı ama hiçbir yerde göremedi. Bunun üzerine tavşan, porsuğun mağarasına gitti ve onu orada saklanırken buldu. Yaşlı adamın gazabından korkan porsuk, çiftçinin evinden kaçtığından beri orada saklanıyordu.

      Tavşan şöyle seslendi:

      “Böyle güzel bir günde neden dışarıda değilsin? Haydi, gel benimle. Tepelere gidip çimen keselim.”

      Porsuk, tavşanın dostluğundan hiç şüphe duymadan onunla dışarı çıkmayı kabul etti. Çiftçiyle karşılaşmaktan korktuğu için onun yaşadığı bu yerden uzaklaşacak olmaktan memnundu. Tavşan, evlerinden çok uzağa götürdü porsuğu. Bu tepelerde uzun, kalın ve tatlı çimenler vardı. Hemen işe koyuldular. Kestikleri çimenleri eve götürüp kışın yemek üzere saklayacaklardı. Diledikleri kadar çimen kestikten sonra bunları balyalar hâlinde bağlayıp sırtlarına aldılar ve evlerine doğru yola çıktılar. Bu sefer tavşan, porsuğun önden gitmesini istedi.

      Biraz ilerledikten sonra tavşan, çakmak taşı kullanarak porsuğun çimen balyasını ateşe verdi. Porsuk, çakmak taşının çıtırdama sesini duyunca sordu:

      “O

Скачать книгу