Аннотация

Аннотация

Аннотация

Vatan yahut Silistre, Namık Kemal’in en ünlü eseridir ve o hayattayken oynanan tek tiyatro eseridir. Namık Kemal oyunun 1828 savaşında geçtiğini ancak, düzenli ordu rütbesine muhtaç olan Sıtkı Bey’in macerasına yer verebilmek için oyunda, Kırım Savaşı’nı anlattığını söylemiştir. Tiyatro, İstanbul’daki Gedikpaşa Tiyatrosunda oynandığında halkı büyük bir heyecana sürüklemiş ve ardından Namık Kemal, sürgüne gönderilmiştir. Gönüllü olarak orduya katılan İslâm Bey’in ardından erkek kılığına girerek giden Zekiye’nin Siliste Kalesini her şeyden üstün tutarak savunmaları anlatılmıştır.

Аннотация

Türk Edebiyatı’nın ilk edebi romanı İntibah, Namık Kemal tarafından Son Pişmanlık adıyla sürgünde olduğu Magosa’da tamamlanmış ancak, ilk baskıdan önce adı, İntibah- Sergüzeşt-i Ali Bey (Uyanış, Ali Bey’in Macerası) olarak değiştirilmiştir.Sosyal hayattan kısmen yalıtılmış olarak yetiştirilen Ali Bey, babası öldükten sonra kendini bulma ve tanıma arayışı içerisine girer ve aşkla tanışır. Yaşadığı acıların ardından uyanışı gerçekleşse de birçok şeyi kaybeder.Romanın temel izleği olan aşk, genç ve tecrübesiz Ali Bey’in hikâyesinin çerçevesinde aile bağları, sadakat, ahlak, özgürlük, kölelik, kadının toplumdaki konumu, kader, nefret, iyi ve kötü kavramlarıyla ele alınır.

Аннотация

Namık Kemal’in ilk tiyatro eseri olan “Celâleddin Harzemşah” kendisinin de belirttiği üzere oynanmak için değil, okunmak için yazılmıştır. Eserde Harzemşahların son hükümdarı olan Celâleddin’in kişiliği, Moğollara karşı mücadeleleri ve çileli hayatı anlatılır. Mehmet Harzemşah, bir Moğol ticaret kervanını yağma ettirir, bunun sonucunda da Cengiz ordularının saldırısına uğrar, yenilir, bir adaya sığınır ve burada ölür. Oğlu Celâleddin onun yerine geçer, o da Moğollarla savaşa tutuşur ve yenilir. Hindistan’a kaçmak zorunda kalır ve kaçarken peşlerindeki Moğol askerlerinin eline düşmemesi için oğlunu ve karısını Sind Nehri’ne atar. Celâleddin Harzemşah’ın çileli hayatı bunlarla da sona ermez ve nihayetinde bir ihanete kadar bu hayatına devam eder. "ORHAN: 'Padişahım! O tarafa gitmekte fayda yok! Beyhude yere mevtin kucağına koşmuş olursunuz!..' CELÂLEDDİN: 'Ben, ölümden başka ne arıyorum? Dünyanın çehresindeki iğrenç hebaset bulâşıklarını mı setretmeye gideceğim?' ORHAN: 'Padişahım! Ordunun merkezi hâlâ yerinde metanet edip duruyor! Efendimiz orada bulunursa belki Cenabıhak bir galebe ihsan eder?' CELÂLEDDİN: 'İstemem, iki gün sonra bir hıyanetle berbat olacak galebe şeytanlara nasip olsun!..' "

Аннотация

İki eserin bir araya getirildiği bu kitapta, ilk eser, pek çok zaman yazdıklarıyla Batılı yazarların İslam ve Osmanlı’ya karşı ön yargılı fikirlerini çürütmeyi amaçlayan Namık Kemal’in, “İslam’ın ilme engel olduğunu, Müslümanların İslam’dan kurtulmadıkça ilerlemelerinin mümkün olamayacağını” ileri süren Fransız düşünür Ernest Renan’nun 1883 yılında Sorbonne Üniversitesinde verdiği “İslam ve İlim” başlıklı konferansa ve bu isimle yayımladığı kitaba karşı İslam’ı savunan bir müdafaanamesidir. Ayrıca eser içerdiği derinlikli bilgileri sebebiyle sadece Renan’nun fikirlerine değil Avrupa düşüncesinin yanlı görüşlerine de bir cevap niteliğindedir. «Garip şey! Meğer Müslüman olduğumuz için başımızın etrafına bir 'demir halka' geçirilmiş, o halka da duyularımızı her çeşit ilme, her türlü öğrenime ve yeni bilgilere kapalı tutarmış ve bizim bundan hâlâ haberimiz yokmuş!» İkinci eserde ise Türk tarihinin meşhur müdafaalarından Kanije Müdafaası konu edilmektedir. Namık Kemal bu eserinde bu tarihî olayı bütün canlılığıyla resmetmiş ve Türk askerlerinin üstün gayretlerini, Tiryaki Hasan Paşa’nın zekâ dolu çözüm yollarını bir roman havasında anlatmıştır. «Üç ay boyunca aç kaldık! Yastık yerine kılıçlarımıza yaslandık! Bu kadar kardeşimiz gözümüzün önünde şehit oldu. İçimizde yara almamış bir tek insan kalmadı. Gülleler içinde yuvarlandık. Bu kadar gayret ve fedakârlığın neticesini bugün alacağız. Elhamdülillah hepimiz Müslüman’ız. Bu yüzden gayet iyi biliyoruz ki düşman karşısında vefat edenlerimiz şehit olurlar. Şehitlik Allah indinde peygamberlikten sonra gelen en yüce rütbedir. Sağ kalanlarımız ise gerek dünyada ve gerekse ahirette kurtuluşa, selamete erer. Ben Alman düşmanın hücum şeklini çok iyi bilirim. Bir kere geri çekilirse mağlup olduğu gündür. Yerlerinizde sebat edip ilk hücumda asla yılmayın. Bir kere böyle hareket ederseniz Allah’ın yardımıyla zafer mutlaka bizim olacaktır!»

Аннотация

"Akif Bey”, hem konusu hem içeriği hem de karakterlerin işlenmesi itibarıyla Namık Kemal’in en değerli tiyatro eserlerinden biridir. Bir dönem devlet tiyatrolarında usta tiyatrocular tarafından da oynanan eser, edebiyatımıza denizi sokan ilk yapıt olarak da bilinir. Deniz zabiti Akif Bey, vatani görevini yerine getirmek için Kırım Savaşı’na katılınca çok sevdiği karısından ayrılmak zorunda kalır. Ne var ki karısı, kendisine karşı aynı hisleri beslememektedir. Nitekim Akif Bey’den -savaş sırasında esir düştüğü için- haber alınamaması, bu sadakatsiz kadının başka biriyle evlilik planları için bir fırsat olur. Gelgelelim Akif Bey bir gün çıkagelir ve her şey bir faciayla noktalanır. AKİF: “Ben katil değilim… Beni istemeyeni öldürmek zilletine düşmem… Ben hakikati öğrenmek istiyorum… O kadar…” ŞAHİN: “Ne yapacaksın onu… Hâlâ mı anlamadın onu?..” AKİF: “Anladım fakat bir kere de bunu, onun yüzünde görmek istiyorum. İsmet perdesi, muhabbet nişanesi zannettiğim pembelikler, nazlar ve utangaç gülümsemelerin yalancı bir nikap gibi düştüğünü görmek istiyorum.” ŞAHİN: “Aldatmayalım kendimizi de birbirimizi de… Sen onu bir kere daha görmek istiyorsun. Sen onu seviyorsun… Bağışla benim açık sözlülüğümü kurbanın olayım Akif…” AKİF: (ihtirastan titreyerek kendinden geçmiş bir hâlde) “Ne çıkar… Tut ki seviyorum… Tut ki bir kere daha görmek, bir kere olsun görmek istiyorum… Bırak beni…”

Аннотация

Namık Kemal’in Magosa Kalesi’nde sürgündeyken yazdığı ve bazı tenkitçiler tarafından eleştirilen bu eseri, ne “Celâleddin Harzemşah” kadar ağır ne de “Vatan yahut Silistre” kadar sade bir dille yazılmıştır. Karakterlerin sevgilerini ve nefretlerini ifade ederken aşırıya kaçtığının görüldüğü bu eserde saray hayatının içyüzü, kötü karakterli kişilerin ne türlü melanetlere yol açabileceği gösterilmek istenmiştir. HÜSREV: (yalnız) “İnsan bu kadar talihli olur da bu kadar da ikbalinden korkar mı? Bir huri beni yanına çağırmış, Azrail kucağına düşecek kadar korkuyorum. Arap’ın hakkı var; bu kadar bin düşmanın okundan, yayından korkmadım da bir meleğin kaşından, kirpiğinden mi ihtiraz edeceğim? Ne olmak ihtimali var…”

Аннотация

Eserlerinde genellikle İslam’a, İslami şahsiyetlere, Osmanlı’ya karşı olumsuz fikirler öne süren Batılı yazarlara karşı, İslam’ı ve Osmanlı’yı müdafaa gayesi güden Namık Kemal’in tarihî konuda kaleme aldığı üçüncü eser olan “Evrak-ı Perişan”, üç kahramanın hayat hikâyesini anlatır: Selâhaddin-i Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim. Yazar, Selâhaddin-i Eyyubi’nin hayat hikâyesini, Michaud’nun, “Haçlılar Tarihi” adlı eserinin Türkçeye çevrileceğinin haberini aldığı zaman Fransız yazarın öne sürdüğü aslı olmayan iddialara karşı bu İslam kahramanını savunmak için yazdığını ifade eder. Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim’in hayat hikâyelerinin de aynı duygularla kaleme alındığı belli olmaktadır. Ayrıca yazar, eserin baş kısmına “İstila Devri” başlıklı bir risalesini eklemiştir.

Аннотация

On dört yaşındaki Şefika ile sevgili Atâ arasındaki büyük, tutkulu ve masum aşk Zengin bir paşayla evlendirilmek istenmesi üzerine girdiği çıkmaz ve kavuşma ümidini yitiren Şefika`nın, sevgilisiyle birlikte yaşadığı, herkesin ruhunu donduran hazin sonu… Döneminde birçok sansasyona neden olan bu eser, sadece aşkın ruhsal acısı üzerine kurulu olmayıp aynı zamanda toplumun geleneklerine karşı tenkitleri de ortaya koyuyor. Aile, aşk ve toplumu konu alan klasik bir başyapıt!