Аннотация

For some weeks Father Sergius had been living with one persistent thought: whether he was right in accepting the position in which he had not so much placed himself as been placed by the Archimandrite and the Abbot. That position had begun after the recovery of the fourteen-year-old boy. From that time, with each month, week, and day that passed, Sergius felt his own inner life wasting away and being replaced by external life.

Аннотация

The Death of Ivan Ilyich, first published in 1886, is a novella by Leo Tolstoy, one of the masterpieces of his late fiction, written shortly after his religious conversion of the late 1870 s. The novel tells the story of the life and death, at the age of 45, of a high-court judge in 19th-century Russia—a miserable husband, proud father, and upwardly-mobile member of Russia’s professional class, the object of Tolstoy’s unremitting satire. Living what seems to be a good life, his dreadful relationship with his wife notwithstanding, Ivan Ilyich Golovin bangs his side while putting up curtains in a new apartment intended to reflect his family’s superior status in society. Within weeks, he has developed a strange taste in his mouth and a pain that will not go away. Numerous expensive doctors—friends of friends of friends—are visited in their surgeries or called to the judge’s bedside, but beyond muttering about blind gut and floating kidneys, they can neither explain nor treat his condition, and it soon becomes clear that Ivan Ilyich is dying.

Аннотация

Аннотация

Lev Tolstoy; 1851 yılında, henüz yirmi üç yaşındayken Kafkaslardaki savaşa gönüllü olarak katılır. Savaşın benliğinde bıraktığı tüm etkileri, zihnine kazıdığı tüm izlenimleri çeşitli romanlarına aktarır ve tam kırk beş yıl sonra Hacı Murat’ı yazmaya karar verir; eser ancak ölümünden sonra yayımlanır. Gözü kara, çevik, korkusuz, yürekli bir yiğit; ne ile yıldırılabilir? Prangalara mahkûm edilemeyen, kılıcından tüm diyarlar nasiplenen Hacı Murat; ailesinin tutsak edilişi ile eli kolu bağlı bir vaziyette kalır. Hiçbir koşulda eğilmeyen, düşmanın dahi hayran olduğu başı; bir gün olur, hain ellerin oyuncağı hâline gelir. Hacı Murat, savaş tarlasının ortasındaki o göz alıcı deve dikenidir. Dikenlerinin batmasından korkanlar, elini uzatarak koparmaya cesaret edemeyenler; onu ancak bir tarlanın sürülme kargaşasında ezebilirler. «Kendime tüm bu çiçeklerden büyük bir demet toplayarak eve gidiyordum ki bir hendekte çiçek açmış, bizim oralarda 'Tatar' denilen ve otları biçenlerin onlardan dikkatli bir şekilde kaçındıkları koyu kırmızı, göz alıcı bir deve dikenini fark ettim. Etraftaki otlar biçildiği sırada onları özellikle kesmemeye dikkat eder, yanlışlıkla kesecek olurlarsa ellerine batmasından korkarak hemen otların içinden çekip atarlardı.»

Аннотация

Yaş farkının engel olamadığı sevginin, evliliğe dönüşürken küçük bir kadındaki zamane eğlencelerine karşı duyacağı düşkünlük, bir süre sonra iki tarafın da uyuşmazlığına sebep oluyor. En başta hissedilen o aşk, yerini uzaklaşmaya ve hüzne bırakıyor. Bu eserinde, hayatın insana getirdikleriyle aslında yeni mutlulukların henüz başında olunduğunun fark edilmesini ve her anın değerinin aslında içinde bulunulan zaman olduğunu anlatır, Tolstoy. “…Sonunda pişman olmak istemezseniz şimdiden bütün hayatınızı hazırlamalısınız. Bir sene sonra vakit geçmiş olacaktır.”

Аннотация

Moskova muhitlerinde “bir delikanlı” dendiğinde ne anlaşılırsa işte o olan Olenin, içinde bulunduğu çevreden aradığı huzuru bulamayınca hayatında yepyeni bir başlangıç yapmak istedi ve orduya katılıp Moskova’dan ayrıldı. Artık Rus aristokrasisinden ve şehir hayatından uzakta, karlarla kaplı geniş kırların ortasında ve yepyeni bir sonsuz âlem içinde yapayalnızdı. Ancak bu yalnızlık, önceki hayatıyla karşılaştırıldığında hiç de öyle şikâyet edecek bir şey değildi. Aksine… Tolstoy, “Kazaklar”da iki karşıt dünyayı karşılaştırır. Bir tarafta şehir hayatına uyum sağlamış ve bu hayatın gereklerine göre yaşayan kibarların dünyası; diğer tarafta doğadan kopmamış, “insani özelliklerini” yitirmemiş Terek Kazaklarının dünyası… “Savaş ve Barış” yazarının güçlü kaleminden bu karşıtlık daha bir içe işlemekte ve tıpkı Olenin’de olduğu gibi bir “gitme” arzusu uyandırmaktadır!

Аннотация

Tolstoy’un öykülerinde para hırsı, kazanma arzusu önemli bir yer tutar. Bu öykülerin kahramanları, üç beş kuruş daha fazla kazanmak veya bir toprağı kapatmak için en olmadık şeylere katlanır, büyük bir emek ve çaba harcar, hatta bu uğurda canlarından bile olur. Efendi’de de böyle bir hırs ve arzu vardır. Bu yüzden o kar kış kıyamette Uşak’ı da yanına alarak bir ormanı ucuza kapatmak için yola çıkar. Ama bu sefer aşılması gereken çok büyük bir engel vardır: Doğa. Ve doğa karşısında, Efendi ile Uşak eşittir… Efendinin kendisine seslendiğini duymuş, cevap vermemişti; çünkü canı ne kımıldamak ne de konuşmak istiyordu. İçtiği çayların ve kar yığınları içinde çabalamalarının verdiği sıcaklık henüz devam etmekle beraber bu sıcaklığın daha çok sürmeyeceğini ve hareketler yaparak yeniden ısınmaya kuvvet bulamayacağını biliyordu. Kendisinin takatten düşerek nihayet durup ayak direyen, yediği kamçılara boyun eğip ilerleyemeyen bir beygir gibi bitkin olduğunu duyuyordu.

Аннотация

Beethoven’ın Kroyçer Sonatı’nın, ruhunda tarif olunmaz bir hissi filizlendirdiğini düşünürken, karısının hayat verdiği bu nağmelerin bir evliliğin sonu olacağını nereden bilebilirdi? Bu evlilik neden olmamış mıydı sevgiyi, aşkı, kadını, kadınlığı anlamaya çalışmasına? Karmaşık hisler ve düşünceler yumağının arasında içinde yaşadığı toplumun ahlak yapısını sorgulamasına? “Yalnız, erkeğin kadın hakkında, kadının da kendi hakkında edindiği fikir bu işte bir değişiklik yapabilir.” diyen Pozniçev, karmaşık ve duygu yüklü dünyasında gerçek aşkı ve sevdayı meçhul bir zamana bırakacaktır. Pozniçev’le kendini ifade eden Lev Tolstoy’un, kadın erkek ilişkilerini farklı bir bakış açısıyla ele aldığı bu eserinin ardından, farklı bir hikâyesi olan “Niçin”de, iki gencin yaralı yüreklerinde büyüttükleri aşka şahitlik ediyoruz. Sevginin yalnızca bedende yaşanmadığını gösteren, düşüncelerdeki güzelliği, yüreklerdeki umudu ve tutkuyu görerek sevmenin kuvvetini hisseden iki genç: Albin ve Migurski. Polonya’nın bağımsızlık mücadelesi içerisinde yeşeren bir sevda… Gözyaşıyla, ölümle, yoksullukla ve zulümle yoğrulan bir yaşam… Bu yaşam, yüreklerinde taşıdıkları bu ağır yük, onların gelecek günlere olan inancını kaybettiremeyecektir.

Аннотация

“Henüz cevaplanamamış ve kadın ruhuyla ilgili otuz yıl süren araştırmalarıma karşın benim de cevaplamayı başaramadığım çok önemli bir soru var: Kadın ne ister?” (S. Freud) Kim bilir, Freud belki de bu sözü Tolstoy’un unutulmuş kadın karakteri Katya için söylemiştir. Katya… Henüz hayatının baharında bir genç kız… Toy denebilecek kadar tecrübesiz… Daha evlendiği ilk dakikadan beri ruhunda meydana gelen değişimler, arzularının yönünü değiştirmeye başlıyor ve Tolstoy’un güçlü kalemiyle kadın ruhunun dehlizlerinde kısa bir yolculuk başlıyor… Bu kısa roman bittiğinde ise o soru hâlâ canlı olarak yerini koruyor: “Kadın ne ister?” «Filhakika ben mesut idim. Fakat bu saadetin bana hiçbir iş, hiçbir fedakârlık vesilesi vermediğini görerek eza duyuyordum. Çünkü içimdeki bütün o çalışma ve fedakârlık kudret ve kabiliyetlerinin erimekte olduğunu his­sediyordum. Kocamı seviyordum ve görüyordum ki ben onun için her şeyim. Fakat istiyordum ki herkes bizim aşkımızı görsün, kıskansın, sevişmemize engel olmak iste­sin de öyle iken ben onu gene seveyim.»

Аннотация

В мире, где сильны традиции, где правят предрассудки и непоколебимые стереотипы, где чувства принято держать под контролем, беда тому, кто осмелится послушаться своего сердца. Ведь сердце не знает правил, а итог может оказаться совершенно непредсказуемым. Величайшая история невозможной любви, разрушающей привычные представления об отношениях мужчины и женщины, раскрывается на страницах «Анны Карениной». Роман был многократно экранизирован, роль Анны Карениной сыграли Грета Гарбо, Вивьен Ли и Софи Марсо, – любимые актрисы миллионов. Но только прочтя оригинал, вы сможете сами решить, похожа ли бунтарка Анна хотя бы на одну из них…