Скачать книгу

Anlar

      Ayhan Yalçınkaya

      1 Şubat 1982’de İstanbul’un Beykoz semtinde dünyaya geldi.

      2000 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne başladı fakat 2002 yılında eğitimini yarıda bırakarak dünyayı gezme hayalinin peşine düştü.

      Üç kıtanın önde gelen ülkelerinden Brezilya, Yeni Zelanda, ABD, Kanada ve Meksika’da 12 yıl boyunca yaşadı.

      Ardından Kanada’da yarı Kızılderili yarı Portekiz asıllı Brezilyalı eşi ile tanıştı.

      Kanada ve Türkiye’de geçirdikleri 7 yılın sonrasında oğulları Turquinho lakaplı Ian Berk dünyaya geldi.

      Yazar, oğlunun dünyaya gelişiyle birlikte kariyer ve çalışma hayatını tamamen bırakarak evde kalıp tam zamanlı babalığı tercih etti. O günden bu yana oğlu ile ilişkisini blog sayfasında yazılarıyla paylaşıyor.

      Yazar, eşi ve oğlu ile Brezilya’da yaşamaktadır.

      Birlikte hayatı yeniden öğrendiğim karım ve oğluma…

      Çok Sevdim

      Senin annene bakışını izlemeyi,

      Süt emmek için ona gitmen gerektiğini bilmeni,

      Emerken annenin gözlerinin tam içine bakmanı,

      Konuşmazken bile onunla böylesine derinden iletişim kurabilmeni,

      Çok sevdim.

      Anneni bilmekle tanımak, tanımakla anlamak, anlamakla sevmek arası anlamı olan o dokunuşlarını,

      Onunla böyle koşuşunu,

      Onu özleyişini,

      Ben eve geldiğimde, annene kısa bir bakış atarak sevincini paylaşmanı,

      Çok sevdim.

      Annene benden daha çok şımarabilmeni de

      Çok sevdim.

      Yoğun yaşanan ilişkiler gibi,

      Anneni hem daha çok yorup hem de daha fazla mutlu ettiğini görmeyi,

      Uyandığında ona uykulu uykulu bakıp sarılmanı,

      Onun yediğini yemek, içtiğini içmek istemeni,

      Çok sevdim.

      Ben ikinizi seyretmeyi

      Bütün kalbimle sevdim.

      Önsöz

      Babamın ben ve yaptıklarım hakkındaki fikirlerini çok merak ediyorum.

      Baba olduktan sonra babamın ne düşündüğünü daha bir düşünür oldum.

      Çocukken bunun bir önemi yoktu. O zamanlar benim hakkımda ne düşündüğünden ziyade birlikte ne yaptığımız önemliydi.

      Çünkü hep çok ama çok az zamanımız vardı.

      Babam kaptandı. Seferlere çıkar, aylarca bizden uzak kalırdı. Birkaç defa birer yıllık seferlere gittiği bile oldu.

      Bir çocuk için hep çok daha uzun hissedilen gidişlerdi bunlar.

      Sonra iki aylığına eve gelirdi. İşte o zaman ev bayram yerine dönerdi. Beni ve kardeşimi alır saatlerce gezdirirdi. Neredeyse her gün. Yeni bir şeyler varsa onları görmeye, Boğaz’ı izlemeye, fuarlara, vapura ve tramvaya binmeye, parklarda oynamaya giderdik; biz babasıyla semt semt gezen mutlu çocuklardık.

      Her şey eğlenceliydi onunla.

      Beraber…

      Bazen kuzenleri de alırdı yanına. 6-7 çocuk adamın peşinde hava kararana kadar şehri gezerdik. Bazen de günübirlik başka şehirlere giderdik. Sırf yeni açılmış bir yeri görmeye ya da oranın ünlü yemeklerini yemeye.

      O çocuk kalbim mutlulukla dolardı. Ama çok az zamanımız vardı. Çünkü iki aylık izni göz açıp kapayana kadar biterdi. Ve babasızlıkla sürecek aylar, onsuz geçecek bayramlar başlardı tekrar.

      Yıllar sonra kıdemi yükseldikçe daha kısa seferler yapar oldu. Dört aylık, iki aylık seferler…

      Ama çocuk ben, bu kısa seferleri hiç de kısa gibi hissetmedim. Çocukluğum onu özlemekle geçip gitti.

      Babamın benimle ve yaptıklarımla ilgili neler düşünüp neler hissettiğini dinleyeceğim, anlayacağım bir evre değildi çocukluk dönemi.

      Sonra bunları anlayabilecek yaşlara geldim. Babam ikinci emekliliğine başlayıp eve döndü. Ama bu defa da ben evde değildim. Türkiye’de değildim! Bu yüzden onunla baba-genç oğul olmak, çocukluğum bitse de yirmili yaşlarımı onunla geçirmek fikri de ileri bir tarihe ertelenmiş oldu.

      Hep, her şey için çok zamanımız olduğuna inanırız.

      Yaşamın akışı da hep bunun yanlış olduğunu yüzümüze vurur.

      Hem de hiç beklenmedik şeylerle…

      Çocukluğumun büyük bölümü, yirmilerimin büyük bölümü onsuz geçti ama otuzlarımın başlarında bu talihi değiştirecek ve hayatımın kalanını babamla daha çok zaman geçirebileceğim bir karar aldım; Türkiye’ye kesin dönüş yaptım.

      Babam sapasağlam karşımdaydı, onunla ortak geçmişimiz hariç.

      Çünkü artık o bir Alzheimer hastasıydı!

      Resmen evlendiğimi, Turquinho’nun doğumunu, kendi ailemle kendi evimi kurduğumu ve 34. doğum günümde olan bitenleri anlayamayacak haldeydi.

      Doğum günümden bir gün sonrasında da hayata gözlerini yumdu.

      Beni sevdiğini, bana yaşattığı mutluluğu, bana kazandırdığı öz güveni biliyorum. Ama benim yaşamımın onun tarafında ne ifade ettiğini, neler hissettirdiğini, duygularını, yaşam anlayışını nasıl değiştirdiğini bilmiyorum. Bunları ondan, onun cümleleriyle dinleyemedim, öğrenemedim.

      Merak ettiğim bu şeyler onunla birlikte mezara gitti.

      Zaman zaman anneme, benimle ilgili söylediği birkaç şey ve notlarını tuttuğu bir ajandası var. 1982 yılının ajandası elimde. 1 Şubat tarihli sayfanın 1. gününü ispirtolu kalemle yıldız için almış ve “bir oğlum oldu” diye yazmış. Bir oğlu olmak.

      Bu kadar…

      Kendi yaşamım ve ayrıca babamla yaşadıklarım benim babalık anlayışımı şekillendirdi.

      Kendisi de bir anne olan sevgili dostum Filiz, “Birçok anne var, annelik tecrübelerini kendi bloglarında paylaşıyorlar. Neden bir baba blogger olmasın?” dedi bir gün. Sonrasında uzun zamandır baba bloggerların da zaten olduğunu gördüm. Şimdilerde değil ama birkaç yıl öncesine kadar pek bilinmiyorlarmış sadece. Ben de bilmiyordum. Sosyal medya uzmanı dostum Soykan, baba bloggerları ve sosyal medya ile ilgili birçok şeyi bana anlattıkça işin doğrusu çok şaşırdım. Bu harika dostların tavsiyeleri ve karımın desteğiyle yazmaya başladım.

      Blog sayfalarımda ve sosyal medyada yazdıklarımı paylaşıyorum. Yazdıklarımı okuyanların yorumları sayesinde çok şey öğrendim, çok şeyi fark ettim. Bundan çok mutluyum.

      Fakat tek hayalim ve amacım yazılarımı notlar hâlinde toplayıp, belki ciltleyerek geleceğe bırakmaktı. Oğlumun, onun gelişiyle insanı, yaşamı anlama biçimimin nasıl değiştiğini, onun hakkında neler hissettiğimi ilerde bu yazılar sayesinde öğrenebilmesini sağlamak istiyordum. Bu sayede babamla ilişkimde eksikliği içimi yakan bu tecrübeyi oğluma hediye edebilirdim.

      Bu sebeple hislerimin hemen hepsini yazıp kalbimden geçenleri ifade etmeye çalıştım.

      Sonra karşıma doğru insan Elif Ayla çıktı. Hayallerime hayal kattı. Amacımın düşündüğümden de ötesine ulaşmama vesile oldu. Sayesinde oğlumla ilgili duygularım, ilişkim, onunla birlikte hayal ettiklerim dolabımda duran fotokopi notları olmaktan çıkıp hem size hem de gelecekteki o yetişkin adama, canım oğluma ulaşabilecek.

      Okuduğunuz için teşekkür ediyorum.

Ayhan Yalçınkaya

      Hayat

      Şimdi evimde arkama yaslanıp içinde ailemin olduğu

Скачать книгу