Скачать книгу

ong>Fransız şair ve yazar, 8 Temmuz 1621 tarihinde, Château- Thierry’de, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduğu ev, günümüzde, onu daha yakından tanımak isteyenler için Jean de La Fontaine Müzesi'ne dönüştürüldü.

      Okul hayatında başarılı bir öğrenci olamaması üzerine Madam de La Sablière'nin gözetimi altına girdi ve burada çeşitli bilim insanları, yazarlar ve felsefeciler ile tanıştı.

      Toplumsal yapının ve yönetimin eleştirisi, iyi ve kötünün ayrımı gibi konulardaki görüşlerini; en çok anıldığı tür olan fabllarda ortaya koydu. Sade ve anlaşılır dili, nükte dolu anlatımı ve eserlerine dâhil ettiği aslan, kurt, tilki, eşek ve horoz gibi çeşitli hayvanlardan oluşan kahramanları ile fabl türünün en önemli temsilcisi olarak anıldı.

      İlk eserini 1654’te, Térence’in yeniden uyarlanmış bir komedisi olan L’Eunuque adıyla yayımladı. 1668 yılında, altı kitaptan oluşan ilk fabl serisini okuruna sundu. On ikinci fabl kitabını yayımlamasının ardından, 13 Nisan 1695 tarihinde vefat etti. Ardında, 12 kitapta toplanan 238 ayrı masal bıraktı.

      Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914 yılında, İstanbul Beykoz'da doğdu. İşsizlik, sefalet ve hastalık gibi olumsuzluklar küçük yaşlarından itibaren etrafını sardı; böylece Orhan Veli, edebiyat dünyasına ilk adımlarını ilkokul yıllarında attı ve Çocuk Dünyası adlı dergide bir hikâyesi yayımlandı. Ortaokul yıllarında Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday ile tanıştı; takip eden yıllarda bu isimlerle birlikte Sesimiz adlı bir dergi çıkardı. Lise yıllarında edebiyat öğretmeni, Ahmet Hamdi Tanpınar'dı; onun öğütleri, Orhan Veli'nin ilk şiirlerini yazmasına vesile oldu.

      1936 yılında, Varlık dergisinde Oaristys, Ebabil, Eldorado, Düşüncelerimin Başucunda adlı şiirleri yayımlandı; burada Orhan Veli ve arkadaşları, edebiyat dünyasına tanıtıldı.

      1941 yılında, ses getiren ön sözü Orhan Veli tarafından yazılmış olan, Garip adlı şiir kitabı yayımlandı. Bu kitap, yeni bir zevk ortaya çıkarabilme amacını taşıyan ve Cumhuriyet dönemi şiirinde yankı uyandıran Garip akımının başlangıcı oldu.

      Fransızcadan yaptığı birçok çevirinin yanı sıra La Fontaine'nin masallarını da Türkçeye çevirdi. 1948 yılında, birçok önemli isim ile birlikte Yaprak adlı dergiyi çıkardı. Maddi sıkıntılar yakasını bırakmadı, derginin devamlılığı için paltosunu satmak zorunda kaldı.

      Otuz altı yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, çeviri eser ve makale türlerinde de birçok eser sığdıran Orhan Veli; Ankara’da, belediyenin kazdığı bir çukura düşmesi ve yanlış tedavi uygulanması sonucunda, 14 Kasım 1950 tarihinde vefat etti.

      Sevgili Çocuklar,

      Bu kitapta okuyacağınız şiirleri gerçi sizler için tercüme ettim. Ama hiçbir zaman onları çocukça bulmadım. Zaten sizi de küçük görmüyorum. Güzel şeyleri siz de büyükler kadar anlar, büyükler kadar seversiniz. Elbette, yaşınız ilerledikçe bilginiz de artacaktır. Ama bu; bilginiz artıncaya kadar kötü şeyler, basit şeyler okuyacaksınız demek değildir. Bilginizin, anlayışınızın artması; zevkinizin incelmesi ancak büyük eserler, kıymetli eserler okumakla olur. Bunu, pek sevdiğiniz Doğan Kardeş’iniz de düşünmüş olacak ki bana bu şiirleri tercüme ettirmiş, kitap hâlinde de sizlere sunmuş.

      Bu şiirleri yazanın nasıl bir şair olduğunu kitabı okuduktan sonra kendiliğinizden anlayacaksınız. Anlayacaksınız ama belki bazı şeyleri yine bilemeyeceksiniz. Mesela o adam hangi millettenmiş, hangi çağlarda yaşamış, nasıl yaşamış? Size biraz da bunları anlatırsam La Fontaine’in adı aklınızda daha iyi kalır. Küçük adıyla birlikte Jean de La Fontaine. Okunuşu: Jan dö La Fonten. Bir Fransız şairiymiş. Doğduğu yıl 1621. Yani, aşağı yukarı XVII. yüzyılın başlarında doğmuş. Yüksekçe bir memurun oğluymuş. Çocukluğu dağlarda, kırlarda geçmiş. Konularını hep hayvanlar arasındaki vakalardan alması belki de bundan geliyor. Ama belki de bu, Fransız tenkitçilerinin her olayı başka bir olaya bağlama gayretlerinin eseridir.

      Doğru dürüst okuyamamış. Bir aralık, rahip olmak üzere bir manastıra girmiş. Sonra, vazgeçip hukuk tahsil etmiş; onu da becerememiş. Evlenmiş, memur olmuş.

      Savruk bir hayat geçirmiş. En çok sevdiği şey, hürriyetmiş ama bütün savrukluğuna rağmen de çok çalışmış, çok eser vermiş. Bir hayli para sıkıntısı çekmiş. Ancak ötekinin berikinin yardımıyla yaşayabilmiş. Bu kadar çok sıkıntı çektiği hâlde, devrin büyük sanatkârlarını korumuş olan, XIV. Louis’ye dalkavukluk etmemiş. Nihayet, yine XVII. yüzyılın sonunda, 1695 yılında ölmüş.

      Eserlerinde, hayvanlar yardımıyla insanların kusurlarını, zayıf taraflarını göstermiş. Masallarının çoğu Aesopus adlı eski bir Yunan hikâyecisinin masallarından alınmış. Yalnız, bunlara ne masal demek doğru ne de hikâye. Fransızlar “fable” diyorlar.

Orhan Veli Kanık

      CIRCIR BÖCEĞİ İLE KARINCA

      Cırcır böceği çaldı saz,

      Bütün yaz.

      Derken kış da geldi çattı,

      Seninkinde şafak attı.

      Baktı ki yok hiç yiyecek,

      Ne bir sinek, ne bir böcek,

      Kalktı karıncaya gitti;

      Yandı, yakıldı, ah etti.

      Üç beş buğdaydan ne çıkar,

      Gelecek mevsime kadar,

      Birkaç tane borç istedi.

      “İnayet buyurun.” dedi.

      “Yemin billah ederim,

      Eylüle kalmaz öderim.”

      İşin kötüsü, karınca

      Borca hiç alışmamıştı;

      Bu ricacıya çıkıştı:

      “Ne yaptınız yaz boyunca?”

      “Ne mi yaptım? Saz çaldım, saz!”

      “Ya, öyle mi? Demek ki siz

      Yazı sazla geçirdiniz;

      Şimdi de oynayın biraz.”

      KARGA İLE TİLKİ

      Bir dala konmuştu karga cenapları,

      Ağzında bir parça peynir vardı.

      Sayın tilki kokuyu almış olmalı,

      Ona nağme yapmaya başladı:

      “Oooo! Karga cenapları, merhaba!

      Ne kadar güzelsiniz, ne kadar şirinsiniz!

      Gözüm kör olsun yalanım varsa,

      Tüyleriniz gibiyse sesiniz,

      Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın.”

      Keyfinden aklı başından gitti bay karganın.

      Göstermek için güzel sesini;

      Açınca ağzını, düşürdü nevalesini.

      Tilki kapıp onu dedi ki:

      “Efendiciğim,

      Size küçük bir ders vereceğim.

      Her dalkavuk, bir alığın sırtından geçinir;

      Bu derse de fazla olmasa gerek bir peynir.”

      Karga şaşkın, mahcup, biraz da geç ama

      Yemin etti gayrı faka basmayacağına.

      ÖKÜZÜ KISKANAN KURBAĞA

      Bir gün bir öküz görür kurbağa;

      Hayran olur boyuna bosuna.

      Döner bir de kendine bakar: Yumurta kadar.

      İmrenir, o da onun gibi olmaya kalkar.

      Ikınır, şişer, bağırır, öter;

      Bir yandan da hep: “Baksanıza.” der.

      “Yetmez mi? Ha? Olmadım mı hâlâ onun kadar?”

      “Ne gezer!” derler. “Peki, şimdi?”

      “Hayır.”

      “Ya

Скачать книгу