ТОП просматриваемых книг сайта:
Çöküş. Steve Taylor
Читать онлайн.Название Çöküş
Год выпуска 0
isbn 978-625-8068-69-6
Автор произведения Steve Taylor
Издательство Maya Kitap
Çöküş şaşırtıcı bir çalışma… İnsanı hayrete düşüren bilgilerle dolu. Hepsi de zekice dile getirilmiş ve düzenlenmiş. İnsan psikolojisinin her zaman böyle bozuk olmadığı -ve olmak zorunda da olmadığı- tezini çok güzel bir mantık ve kesinlik çerçevesinde dile getiriyor. Ustalıkla yazılmış. – Colin Wilson
H. G. Wells’in Outline of History (Tarihin Ana hatları) adlı kitabı tadında… Bir roman gibi sonuna kadar sıkılmadan okuyacaksınız. – Independent on Sunday
Dikkate değer bir kitap. – Nexus
En içten dileğim bu kitabın geniş kitlelere ulaşması… Taylor, insanlığın tehdit altında olduğu bir dünyada insan doğasını yolundan çıkartan bataktan kurtulmak için hepimize işlevsel bir yol sunuyor. – Stanley Kripper, Psikoloji Profesörü
Kolay okunur ama iddialı. Çok derin bir araştırmaya dayanarak yazılmış enfes bir kitap. Duyarlı olan herkesin okuması gerek. – Odyssey
İnsanı düşünmeye sevk eden, zekice yazılmış bir kitap. Öğretici ve hızlı okunuyor. Çok çeşitli tarihsel dönemlerden, çok farklı inanç sistemlerinden ve bugüne kadar yaşanmış olayları geleceğe ışık tutmak adına gerekli gören insan zekâsının yapabileceği inanılmaz şeylerden bahsediyor. – Kindred Spirit
Çöküş, içinde bulunduğumuz yüzyılın başında yazılmış en çarpıcı kitaplardan biri… Yüzyılın sonuna geldiğimizde hâlâ önemini koruyacağından eminim. – Elias Capriles, International Journal of Transpersonal Studies
Nihayetinde Taylor’un yaptığı, bir umut mesajı getirmek. Hepimizi egoyu aşmaya ve egonun bize kattığı entelektüel ışığı spritüal uygulamalarla kazanabileceğimiz yoğun bir bağlılık ve birliktelik hissiyle birleştirmeye davet ediyor. Meditasyonla ve hafif yaşamak ve toplumsal değişimi savunmak gibi pragmatik hizmet eylemleriyle kendimizi dönüştürmemizi teşvik ediyor. Öyle bir geleceğin hayalini kuruyor ki içinde savaş… erkek egemenliği, toplumsal eşitsizlik yok; seksten veya bedenden utanma ve diğer türlerle doğal hayata hükmetme yok. Açık ve anlaşılır yazımıyla okunması çok kolay olan bu kitapta konunun daha derinine inmek isteyenler için Taylor’ın eklediği kaynaklar da bulunuyor. Şiddetle tavsiye ediyorum. – Malcolm Hollick, The Science of Oneness: A worldview for the twenty-first century kitabının yazarı.
Önsöz
DÜNYANIN BİRÇOK YERİNDEKİ mağaralarda karşılaştığım tarihöncesi dönemden kalma duvar resimleri beni yıllar boyunca hep hayrete düşürdü. Duvarlarda savaşa ya da savaşçılara dair hiç imge yoktu. Steve Taylor bu kitapta tam da bu eksikliği açıklıyor. Dünyanın pek çok köşesinde yaygın olan, bir “altın çağa” ya da “cennete” olan mistik inancın arkeolojik ve tarihi temellere dayandığını iddia ediyor. Tarih öncesi dönemde bir şeyler “yanlış gitmeye” başladı. Savaşlar, ataerkillik, toplumsal eşitsizlik gibi durumlar yaygın hale geldi. Oysa insan toplulukları o zamana kadar genel olarak barışçıl ve eşitlikçi bir şekilde yaşamıştı. Bireyler psikolojik olarak huzurluydular ve içinde yaşadıkları evrenle aralarında bağ kurabiliyorlardı. Taylor’ın bu düşünceleri sadece bir faraziye ya da hayal değil; aksine yazar bu iddiasını kanıtlamak için ortaya ikna edici pek çok delil koyuyor.
Dönüşüm, Orta Asya ve Ortadoğu’da yaşanan belirgin iklim değişiklikleri nedeniyle yaklaşık olarak MÖ 4000 yılında başladı. İklim değişiklikleri hayatta kalma mücadelesini zorlaştırdı ve bölge halkı arasında bireyselliğin ön plana çıkmasına neden oldu. Taylor bu gelişmeye “Ego Patlaması” adını veriyor ve bu nitelemeyle, günümüzdeki Avrupalılar ya da Amerikalılar ile Avustralyalı Aborijinler ve Amerikan yerlileri gibi halklar arasındaki temel farka işaret ediyor. Taylor ego algısının bu şekilde keskinleşmesinin savaşın, erkek egemenliğin, toplumsal baskıların kökeni olduğu gibi, tek tanrılı din anlayışı gibi olguların da gelişiminde etkili olduğuna inanıyor. Yani pek çok tarihçinin inandığının aksine, insanlık tarihini sürekli devam eden bir ilerleme anlatısı olmaktan ziyade bir yozlaşma olarak görüyor.
Taylor, yazılı tarihi şiddetin ve baskının uzun ve elem dolu hikâyesi olarak değerlendirmesine rağmen insanlığın geleceği hakkında hâlâ iyimser fikirlere sahip ve “Çöküş-ötesi” adını verdiği yeni bir çağa girdiğimize inanıyor. Kadın ve erkek arasında daha eşitlikçi bir ilişki ve insan bedeni ve doğaya yönelik daha sağlıklı bakış açılarının doğması gibi yakın dönemde kaydedilen bazı gelişmelerin gelecek için umut vaadettiğini iddia ediyor.
Taylor’ın fikirleri kışkırtıcı ve okuyucuyu bir an bile sıkmıyor. Bu kitabın geniş kitlelere ulaşması ve kamuoyunu şekillendiren kişi ve kurumlara erişmesi en içten dileğim. Taylor, insan varoluşunun tehdit altında olduğu bir dünyada insan doğasını bozarak yolundan çıkartan bataktan kurtulmak için hepimize öngörülü olduğu kadar da işlevsel bir yol sunuyor.
Giriş
SON ALTI BİN yıldır kolektif bir psikozdan mustarip olan insanlık, yazılı tarihin neredeyse tamamında -bir dereceye kadar da olsa- kaçık olarak anılmıştır.
İnanılmaz gelebilir, fakat sorun şu ki deliliğimizin sonuçlarını artık olağan karşılamaya başladık. Eğer delilik her yerdeyse, hiç kimse artık mantıklı, sağlıklı ya da akla uygun davranışın ne olduğunu bilmiyor demektir. En saçma ve garip eylemler bile gelenekselleşir ve doğal görülür. İnsanların birbirini öldürmesi; erkeklerin kadınlara, ebeveynlerin çocuklara baskı uygulaması; küçük bir insan grubunun insanlığın geri kalanı üzerinde güç kullanması “doğal” hale gelir. Doğanın çevre felaketlerine yol açacak derecede sömürülmesi, insan bedeninin hor görülmesi ve tamamıyla doğal arzulara sahip olmaktan duyulan suçluluk olağanlaşır. İnsanın asla ihtiyaç duymayacağı büyüklükte bir servete sahip olmak için çırpınması, durmaksızın başarı, iktidar ve şöhret peşinde koşması -hatta servete ve üne kavuştuğunda bile asla tatmin olmaması- doğallaşır.
Elinizdeki kitabın amacı, bu deliliğin nereden kaynaklandığını ve insanlar için gerçekten doğal olup olmadığını ortaya koymak. İlk insanların bize kıyasla çok daha “aklı başında” olduğuna dair birçok kanıt sunacağız. Hatta çok yakın bir zamana kadar, dünyanın birçok bölgesinde yukarıda bahsettiğim hastalıklı davranışlardan eser bile yoktu.
Tüm bu delilik, benim “Çöküş” dediğim olayın gerçekleşmesiyle ortaya çıktı; yani yaklaşık altı bin yıl önce Ortadoğu ve Orta Asya’da başlayan çevre felaketi nedeniyle insanlığın büyük bölümünün topluca deneyimlediği psikolojik bir dönüşümün sonrasında yeni bir insan tipi doğdu. Bireyselliğinin çok daha fazla bilincinde, hayatı farklı bir şekilde deneyimleyip dünyayı yeni bir biçimde algılayan insan tipi. Bu yeni insan bazı açılardan eskisinden ilerideydi; örneğin teknolojik gelişmeler ya da Sümer ile Mısır’ın (ve ardından gelen diğer uygarlıkların) ortaya çıkması gibi. Ancak aynı zamanda savaş, erkek egemenlik ve toplumsal eşitsizlik gibi pek çok toplumsal hastalığa da kaynaklık etti.
Çöküş’ten önce insan hayatı kaygısız, hoş, hatta neşe doluydu. Ancak Çöküş’ten sonra hayat “çirkin, zalim ve kısa” bir hal aldı. Öyle ki nesiller boyunca insanlar hayatın, kendilerini bekleyen sonsuz bir cennete kavuşmadan önce ellerinden geldiğince katlanmak zorunda oldukları kısa bir dönem olduğuna kendilerini ikna ederek ona tahammül edebildiler. Ancak belki de artık -bu kitabın son bölümünde de tartıştığım gibi- tam bir dönüş yaparak eski akıl sağlığımıza yeniden kavuşuyoruz. Son birkaç yüzyıldır -özellikle 18. yüzyıldan beri- “Çöküş-öncesi” pek çok özellik yeniden belirmeye başladı. Demokrasi ve eşitlik, doğa ve insan bedenine duyulan saygı, evrenin ruhani temelleri hakkındaki farkındalığımız yeniden doğmaya başladı. Bunlar henüz belki günümüzün dünyasındaki “çökmüş” özellikler kadar yaygınlaşmadılar, ancak zaman geçtikçe güçlenmekteler.
Bu kitabı yazmak için araştırma yapmakla geçirdiğim yıllar, benim için çok ilham verici bir yolculuk oldu. Birçok kişinin katkısı olmadan bu kitabı bitiremezdim. Özellikle Riane Eisler, Gerhard Lenski, Christopher Boehm, Robert Lawlor, Richard Heinberg, Brian Griffith, Elizabeth Baring, Jules Cashford, Richard Rudgley, Elman R. Service,