Скачать книгу

neler olmuş?” diye sordu Wallander sabırsızlığını gizlemeye çalışarak.

      “Polis, belki o dönemler için polis yerine şerif demem gerek, her neyse yardımcısıyla birlikte cinayetten birkaç gün sonra yoğun bir çalışma sonucu Danimarka’ya kaçmakta olan Brun’u yakalamış. Ölüme mahkûm edilmiş. Birinci Oskar kral olunca selefi On Beşinci Charles’ın kaldırdığı idam cezasını tekrar yürürlüğe koymuş ve tahta çıkar çıkmaz on dört tutukluyu idam ettirmiş. Brun’un da Malmö dışında bir yerde boynu kesilmiş.”

      “Ne garip bir durum.”

      “Birkaç yıl önce atalarımızla ilgili bazı araştırmalar yapmıştım. Brun olayıyla Elsöv’deki cinayeti zaten biliyordum.”

      “Eğer sizin için bir sakıncası yoksa en kısa zamanda gelip sizinle görüşmek istiyorum.”

      Sture Björklund hemen savunmaya geçmişti.

      “Ne hakkında?”

      “Karl Evert hakkında.” Svedberg’in ilk adını kullanmak Wallander’e çok tuhaf gelmişti.

      “Onu doğru dürüst tanımıyordum ki. Ayrıca bugün öğleden sonra Kopenhag’a gideceğim.”

      “Bu çok acil ve inanın bana, fazla zamanınızı almayacak.”

      Telefonun diğer ucundaki adamdan ses çıkmadı. Wallander bekledi.

      “Kaçta?”

      “Öğleden sonra iki iyi mi?”

      “Kopenhag’a telefon edip bugün gelemeyeceğimi bildireyim.”

      Sture Björklund, Wallander’e adresi verdi. Evi kolay bulacağını tahmin etti.

      Telefon konuşmasından sonra Wallander olayın bir özetini çıkarmak için yarım saat uğraştı. Svedberg’i yerde yatarken ilk gördüğünde hissettiği o duygunun nereden kaynaklandığını anlamaya çalışıyordu. Nyberg’i de tedirgin eden aynı duyguydu. Bu işte bir terslik vardı. Wallander meslektaşlarından birinin cesediyle karşılaşınca insanın bu tür anlaşılması güç tepkiler vermesinin doğal olabileceğini düşündü. Yine de kendisini alabildiğine tedirgin eden duygunun kaynağını araştırmayı sürdürüyordu.

      Saat on gibi kahve almak için dışarı çıktı. Kantin doluydu. Herkes şaşkındı. Wallander bir iki trafik polisiyle sohbet edip bir süre kantinde oyalandı. Sonra odasına dönüp Nyberg’i cep telefonundan aradı.

      “Neredesin?” diye sordu Wallander.

      “Nerede olabilirim?” diye karşılık verdi ters bir sesle Nyberg. “Hâlâ Svedberg’in evindeyim.”

      “Oralarda bir teleskop gözüne ilişti mi?”

      “Hayır.”

      “Başka bir şey var mı?”

      “Av tüfeğinin üstünde birçok parmak izi bulduk. İnceliyoruz.”

      “Bunların veri tabanında olmasını umalım, o hâlde.”

      “Evet.”

      “Hedeskoga’nın dışında oturan Svedberg’in diğer kuzeniyle görüşmeye gidiyorum. Sonra daha fazla inceleme yapmak için Svedberg’in evine geleceğim.”

      “Sen geldiğinde bizim işimiz bitmiş olur herhâlde. Basın toplantısına ben de katılmak istiyorum.”

      Wallander, Nyberg’in daha önce herhangi bir basın toplantısına katıldığını hatırlamıyordu. Belki Nyberg bu şekilde ne denli üzgün olduğunu ifade ediyor, diye geçirdi içinden. Wallander duygulanmıştı.

      “Anahtarları buldunuz mu?” diye sordu kısa bir süre sonra.

      “Araba anahtarlarıyla bodrumdaki deponun anahtarı var.”

      “Tavan arasında bir şey yok mu?”

      “Depo olarak tavan arasını değil bodrumu kullanmış. Basın toplantısına geldiğimde anahtarları veririm.”

      Wallander telefonu kapatıp Martinson’un odasına gitti. “Svedberg’in arabası nerede?” diye sordu. “Şu Audi var ya?”

      Martinson bilmiyordu. Hansson’a sordular, onun da haberi yoktu. Höglund odasında değildi.

      Martinson saatine baktı.

      “Evine yakın garajlardan birinde olmalı,” dedi. “Saat on birden önce gidip gelirim.”

      Wallander odasına döndü. İnsanlar çiçek göndermeye başlamıştı bile. Ebba’nın gözleri kan çanağına dönmüştü ama Wallander ona bir şey söylemedi. Hızlı adımlarla Ebba’dan uzaklaştı.

      Basın toplantısı tam zamanında başladı. Toplantıdan sonra Wallander, Lisa Holgersson’un toplantıyı büyük bir sakinlikle yönettiğini düşündü. Holgersson’a kimsenin böylesi bir toplantıyı bu denli başarıyla yönetemeyeceğini söyledi. Üniformasını giymişti ve önündeki masanın üstünde de iki demet gül vardı. Konuşması açık ve netti. Konuyu dağıtmamıştı. Basın mensuplarına herkesin bildiği gerçekleri açıklamıştı ve bu kez sesi titrememişti. Herkesin sevdiği ve saydığı meslektaşı Karl Evert Svedberg evinde ölü bulunmuştu. Ölüm saatiyle neden öldürüldüğüne ilişkin henüz somut bir bilgi yoktu ama elde edilen bulgular Svedberg’e silahlı birinin saldırdığı yönündeydi. Polisin elinde henüz bir kanıt yoktu. Konuşmasını Svedberg’in kariyer ve karakterinden bahsederek bitirdi. Wallander, Holgersson’un Svedberg’i abartmadan anlattığını düşünüyordu. Müdür konuşmasını tamamladıktan sonra gazeteciler Wallander’e bir iki soru yönelttiler. Nyberg cinayet aletinin Lambert Baron av tüfeği olduğunu açıkladı.

      Toplantı yarım saatte bitmişti. Daha sonra Sydntt gazetesinden gelen bir gazeteci Holgersson’la söyleşi yaparken Wallander de akşam gazetelerinden gelen gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gazeteciler Lilla Norre Caddesi’ndeki binanın önünde poz vermesini istediklerinde Wallander’in de sabrı tükenmeye başlamıştı.

      Öğlene doğru Holgersson soruşturma ekibini evine yemeğe davet etti. Wallander ve Holgersson, Svedberg’le ilgili anılarından söz ettiler. Svedberg’in neden polis olmaya karar verdiğini bilen tek kişi Wallander’di.

      “Karanlıktan korkarmış,” dedi Wallander. “Öyle söylemişti. Bu çocukluğundan beri peşini bırakmayan bir korkuymuş ve ne kaynağını ne de bu korkudan nasıl kurtulacağını biliyormuş. Bu korkusuyla baş edebileceğini düşündüğünden polis olmuş ama korkudan yine kurtulamamıştı.”

      Saat bir buçukta emniyete döndüler. Martinson, Wallander’le birlikteydi.

      “Çok iyi idare etti,” dedi Martinson.

      “Lisa işinde çok başarılı,” diye karşılık verdi Wallander. “Ama sen bunu zaten biliyorsun, değil mi?”

      Martinson karşılık vermedi.

      Birden Wallander’in aklına bir şey geldi. “Audi’yi buldun mu?”

      “Binanın hemen arkasında özel bir garaj var. Orada. Gidip gördüm.”

      “Bagajında teleskop var mıydı?”

      “Bagajda yalnızca yedek bir lastikle bir çift çizme vardı. Torpido gözünde de böcek kovucu bir sprey.”

      “Ağustosta arı çok olur,” dedi Wallander.

      Emniyete geldiklerinde herkes kendi odasına gitti. Nyberg öğle yemeğinde anahtarları Wallander’e vermişti ama Wallander, Svedberg’in evine gitmeden önce Hedeskoga’ya gitti. Sture Björklund adresi çok güzel vermiş, diye geçirdi içinden, kasabanın hemen dışındaki küçük çiftlik evine saparken. Evin önünde küçük bir havuzla oldukça geniş bir çim alan vardı. Çimin üstünde alçı

Скачать книгу