Скачать книгу

metre yukarısına kan sıçramıştı. Wallander birden Svedberg’in artık arı fobisi yaşamayacağını düşündü.

      “Burada neler olmuş?” diye sordu Martinson son derece tedirgin bir sesle. Wallander, Martinson’un ağlamak üzere olduğunu gördü. Oysa kendisinin böylesi bir tepki göstermesi mümkün değildi. Daha tam olarak ne olduğunu anlamadığı bir şey karşısında ağlayamazdı. Önündeki bu acı manzaranın neden kaynaklandığını da henüz anlayamamıştı. Svedberg ölmüş olamazdı. Kırk beş yaşında bir polisti ve yarın sabah her zamanki sabah toplantısında yine her zamanki sandalyesinde oturacaktı. Başındaki keli, arılardan çok korkması ve her cuma akşamı emniyetin saunasına girmesiyle tanınan Svedberg’di bu. Yerde yatan kesinlikle Svedberg olamazdı. Bu, ona çok benzeyen başka biri olmalıydı.

      Wallander içgüdüsel olarak saatine baktı. İkiyi dokuz geçiyordu. Eşikte birkaç saniye daha durduktan sonra hole döndüler. Wallander holün ışığını yaktı. Martinson’un tüm bedeninin titrediğini fark etti. Kendisinin nasıl göründüğünü merak etti.

      “Tüm birimlere kırmızı alarm verilmesini söyle.”

      Holde bir telefon vardı ama yanında telesekreteri yoktu. Martinson tamam dercesine başını sallayarak elini ahizeye uzattı. Wallander onu durdurdu.

      “Dur,” dedi. “Düşünmeliyiz.”

      Düşünecek ne vardı? Belki de bir mucizenin gerçekleşmesini bekliyordu. Belki de Svedberg içeriden gelecek ve tüm gördükleri korkunç bir karabasan olarak kalacaktı.

      “Lisa Holgersson’un numarasını biliyor musun?” diye sordu. Deneyimlerinden Martinson’un adresler ve telefon numaraları konusunda çok başarılı olduğunu biliyordu. Bu Tanrı vergisi yeteneğe sahip iki kişi vardı emniyette, biri Martinson diğeriyse Svedberg’di. Şimdi tek kişi kalmıştı.

      Martinson numarayı söyledi. Wallander telefonu çevirdi, ikinci çalışta Lisa Holgersson telefonu açtı. Telefon yatağının hemen yanında olmalı, diye geçirdi içinden Wallander.

      “Ben Wallander. Uyandırdığım için özür dilerim.”

      Holgersson hemen uyanmış gibiydi.

      “Bir an önce buraya gelsen iyi olacak,” dedi Wallander. “Lilla Norre Caddesi’nde Svedberg’in evindeyim. Martinson da yanımda. Svedberg ölmüş.”

      Wallander, Holgersson’un iç çektiğini duydu. “Ne oldu?”

      “Bilmiyorum. Vurulmuş.”

      “Bu çok korkunç. Cinayet mi?”

      Wallander bir an için oturma odasında yerde duran av tüfeğini düşündü.

      “Bilmiyorum,” dedi. “Cinayet ya da intihar, hangisi olduğunu bilmiyorum.”

      “Nyberg’i aradın mı?”

      “Hayır, önce seni aramak istedim.”

      “Giyinip hemen geliyorum.”

      “Biz de bu arada Nyberg’i ararız.”

      Wallander telefonu Martinson’a uzattı. “Önce Nyberg’i ara,” dedi.

      Oturma odasının iki girişi vardı. Martinson telefonda konuşurken Wallander mutfağa gitti. Mutfak dolaplarından birinin çekmecesi yerdeydi. Dolaplardan birinin kapağı da aralıktı. Evrak ve bazı fişler yere saçılmıştı.

      Wallander gördüğü her şeyi birer birer kafasına kazıdı. Ystad’ın adli tıp müdürü Nyberg’e olanları anlatan Martinson’u dinledi bir an için. Sonra odalarda dolaşmaya başladı. Adımlarını dikkatle atıyor, bastığı yere dikkat ediyordu. Svedberg’in yatak odasına gelmişti. Komodinin üç çekmecesi de açıktı. Yatak yapılmamıştı ve battaniye yerdeydi. Wallander acı içinde Svedberg’in çiçekli çarşaflarda yattığını fark etti. Yatağı kır çiçeklerinden oluşan bir demet gibiydi. Wallander dolaşmayı sürdürerek yatak odasıyla oturma odası arasındaki çalışma odasına geçti. Burada birkaç raf ve bir de çalışma masası vardı. Svedberg oldukça titiz ve düzenli biriydi. Emniyetteki odası da her zaman düzenliydi ama çalışma odası öyle değildi. Raflardaki kitaplar düzensiz, masada olması gereken şeyler zeminde ve kâğıtlar da yere saçılmıştı.

      Wallander bir kez daha oturma odasına gitti ama bu kez diğer girişi kullanmıştı. Şimdi av tüfeğine daha yakındı. Svedberg’in bükülmüş cansız bedenine bakmamaya çalıştı. Kıpırdamadan durdu, gördüğü her şeyi, her ayrıntıyı belleğine kazıdı. Sorular birbirini izliyordu. Silah sesini ya da seslerini duyan olmuş muydu? Olay bir hırsızlık vakasını andırıyordu. Peki ama ne zaman olmuştu? Burada daha başka neler olmuştu?

      Martinson oturma odasının diğer girişinde belirdi.

      “Geliyorlar,” dedi.

      Wallander evde dolaşmayı sürdürdü. Mutfağa döndüğünde bir Alman çoban köpeğinin havlamasını ve Martinson’un heyecanlı sesini duydu. Hızlı adımlarla hole çıktığında bir polis köpeğiyle burun buruna geldi. Diğer dairelerde oturanlar da sırtlarında sabahlıklarıyla kapılarının önüne çıkmışlardı. Köpekli polisin adı Edmundsson’du ve Ystad’a yeni taşınmıştı.

      “Biri bir hırsızlık olduğuna ilişkin ihbarda bulunmuş,” dedi Wallander’i görünce şaşkın bir sesle. “Svedberg adında birinin dairesiymiş.”

      Wallander, Edmundsson’un Svedberg’in kim olduğunu bilmediğini anladı.

      “Güzel. Burada bir şeyler olmuş. Bu arada burası polis memuru Svedberg’in evi.”

      Edmundsson’un yüzü birden kireç gibi oldu. “Bilmiyordum.”

      “Nereden bilecektin ki? Ama istersen emniyete dönebilirsin. Destek yolda.”

      Edmundsson soru sorarcasına baktı. “Neler oldu?”

      “Svedberg ölmüş,” diye karşılık verdi Wallander. “Bildiğimiz tek şey bu.”

      Bunları söyler söylemez de gereğinden fazla bilgi verdiği hissine kapıldı. Komşular onları dinliyordu. Birileri basına haber verebilirdi. Gazetecilerin evi istila etmesi Wallander’in isteyebileceği en son şeydi. Esrarengiz bir şekilde ölen bir polis memuru gazetecilerin en gözde haberlerinden olurdu.

      Edmundsson aşağı inerken Wallander köpeğin adını bilmediğini fark etti.

      “Sen komşularla ilgilenebilir misin?” dedi Martinson’a. “Hiçbir şey duymamış olsalar bile silah seslerini mutlaka duymuşlardır. Böylelikle belki ölüm saatini saptayabiliriz.”

      “Birden fazla mı ateş edilmiş?”

      “Bilmiyorum ama birileri mutlaka bir şeyler duymuş olmalı.”

      Apartmanın kapısı hızla kapandı ve üst kata çıkan ayak seslerini duydular. Martinson uykulu ve endişeli gözlerle kendilerini izleyen komşuları yan daireye topladı. Basamakları hızla çıkan Lisa Holgersson soluk soluğa yanlarına geldi.

      “Kendini en kötüye hazırlamanı istiyorum,” dedi Wallander.

      “O kadar mı kötü?”

      “Svedberg’in başına çok yakından av tüfeğiyle ateş edilmiş.”

      Holgersson yüzünü buruşturdu, sonra da kendini toparladı. Wallander onun arkasından giderek oturma odasını gösterdi. Holgersson oturma odasının kapısında şaşkınlık içinde durarak hızla geri döndü. Bayılacakmış gibi sendeledi. Wallander koluna girip onu mutfağa götürdü. Holgersson mavi mutfak sandalyesine çökercesine oturdu ve gözlerini iri iri açarak Wallander’e baktı.

      “Bunu kim yaptı?” diye sordu.

      “Bilmiyorum.”

      Wallander

Скачать книгу