Скачать книгу

Elbette. Buyurun.

      T: Teşekkürler. Köfte ve patates püresi. Üstüne de dondurma yedik.

      G: Ne içti?

      T: Süt.

      G: Sonra ne yaptınız?

      T: Biraz televizyon izledik… çocuk programı.

      G: Saat yedide ya da yediyi birkaç dakika geçe evden dışarı mı çıktı?

      T: Evet, o sırada yağmur durmuştu. Televizyonda haberler başladı. Haberleri izlemeyi pek sevmez.

      G: Dışarı yalnız mı çıktı?

      T: Evet. Siz… Hava henüz aydınlıktı ve okul tatili başlamıştı. Ona dışarı çıkıp sekize kadar oynayabileceğini söyledim. Sizce… benim dikkatsizliğim yüzünden mi oldu?

      G: Kesinlikle hayır. Asla öyle değil. Sonra onu bir daha görmediniz?

      T: Hayır… şeye kadar… hayır, ben…

      G: Kimliğini belirleyene kadar? Bundan bahsetmemize gerek yok. Ne zaman endişelenmeye başladınız?

      T: Bilmiyorum. Başından beri endişeleniyordum. O evde olmadığı zaman hep endişelenirim. Görüyorsunuz ya, o çok…

      G: Peki ama ne zaman onu aramaya başladınız?

      T: Saat sekiz buçuğu geçiyordu. Bazen geciktiği olur. Bir arkadaşıyla geç saate kadar dışarıda kalır, saatin kaç olduğunu unutur. Anlarsınız ya, çocuklar işte…

      G: Evet. Anladım. Ne zaman aramaya başladınız?

      T: Dokuza çeyrek kala gibi. Aynı yaşlarda iki oyun arkadaşı olduğunu biliyorum, onlara giderdi. Onlardan birinin annesini aradım ama cevap veren olmadı.

      MB: Aile şehir dışındaymış. Hafta sonu için yazlık evlerine gitmişler.

      T: Ben bilmiyordum. Eva’nın bildiğini de sanmıyorum.

      G: Ondan sonra ne yaptınız?

      T: Diğer kızın anne babasının telefonu yok. O yüzden onların evine gittim.

      G: Saat kaçta?

      T: Oraya gidişim saat dokuzu geçiyor olmalıydı çünkü sokak kapısı kilitliydi ve içeri girmem zaman aldı. Ayakta bekleyip birisi gelene kadar durmak zorunda kaldım. Eva saat yediyi biraz geçe oradaymış ama diğer kızın sokağa çıkmasına izin verilmemiş. Babası küçük kızların o saatte dışarıda olması için çok geç demiş. (Durdu.)

      T: Yüce Tanrım, keşke ben de… Ama daha güpegündüzdü, her taraf insan kaynıyordu. Keşke ben de…

      G: Kızınız oradan hemen mi ayrılmış?

      T: Evet, çocuk parkına gideceğini söylemiş.

      G: Hangi çocuk parkına gitmiştir sizce?

      T: Sveavägen’deki Vanadis Parkı’na. Hep oraya giderdi.

      G: Su kulesinin oradaki, yukarıdaki çocuk parkını kastetmiş olamaz mı?

      T: Sanmam. Oraya hiç gitmezdi. Hele yalnız hiç.

      G: Başka oyun arkadaşlarıyla karşılaşmış olabilir mi sizce?

      T: Benim bildiklerimle değil. Hep o ikisiyle oynardı.

      G: Eh, onu diğer evde de bulamayınca o zaman ne yaptınız?

      T: Ben… Sveavägen’deki çocuk parkına gittim. Boştu.

      G: Ya sonra?

      T: Ne yapacağımı bilemedim. Eve gidip bekledim. Pencerede durup onu bekledim.

      G: Polisi ne zaman aradınız?

      T: Geç saatlerde. Saat onu beş ya da on geçe, bir polis arabasının parkın yanında durduğunu gördüm, sonra bir ambulans geldi. O sırada yağmur başlamıştı. Paltomu giydiğim gibi oraya koştum. Ben… orada dikilen polis memuruyla konuştum ama polis bana, yaralı bir yaşlı kadına yardım etmeye geldiklerini söyledi.

      G: Ondan sonra gene eve mi döndünüz?

      T: Evet. Evde ışık yandığını gördüm. Çok sevindim çünkü eve döndüğünü düşündüm. Meğer ben ışığı söndürmeyi unutmuşum.

      G: Saat kaçta polisi aradınız?

      T: Saat on buçukta artık daha fazla dayanamadım. Bir arkadaşımı, işyerinden tanıdığım bir kadını aradım. Hökarängen’de oturuyor. Bana hemen polisi ara dedi.

      G: Elimizdeki bilgilere göre, polisi saat on bire on kala aramışsınız.

      T: Evet. Ondan sonra da karakola gittim. Surbrunns’da-kine. Bana çok kibar ve iyi davrandılar. Eva’nın eşkâlini istediler… Nasıl göründüğünü ve üstündeki kıyafeti sordular. Yanımda bir fotoğrafını getirmiştim, nasıl olduğunu gördüler böylelikle. Çok kibardılar. Her şeyi yazıp not eden polis, birçok çocuğun kaybolduğunu ya da bir arkadaşlarının evinde geç saate kadar kaldıklarını ama bir iki saat sonra sapasağlam ortaya çıktıklarını anlattı. Ve…

      G: Evet sonra?

      T: Ve dedi ki, eğer başına bir şey gelmiş olsaydı o saate kadar öğrenmiş olurlarmış.

      G: Eve tekrar saat kaçta döndünüz?

      T: Saat on ikiyi geçiyordu. Yatmayıp bekledim… bütün gece. Telefon bekledim. Polisin aramasını bekledim. Telefon numaram onlarda vardı ama arayan kimse olmadı. Ben onları bir kere daha aradım. Ama telefonu açan polis, numaramı kaydettiklerini ve hemen arayacaklarını eğer… (Durdu.)

      T: Ama kimse aramadı. Hiç kimse. Sabah da. Derken sivil giyimli bir polis geldi ve… ve dedi ki… şey dedi…

      G: Buradan sonrasına gerek görmüyorum.

      T: Ah, anladım. Hayır.

      MB: Kızınız daha önce bir iki defa tacizciler tarafından rahatsız edilmişti, değil mi?

      T: Evet, geçen güz. İki kere. Eva kim olduğunu bildiğini sanıyordu. Evinde telefon olmayan arkadaşı Eivor ile aynı binada oturan biri.

      MB: Haga Caddesi’nde yaşayan mı?

      T: Evet, polise ihbar etmiştim. Buradaydık, bu binadaydık ve Eva bir kadına hepsini anlatmıştı. Ona bakması için bir sürü resim de vermişlerdi, koca bir albüm.

      G: Onun kaydı elimizde. Belgeleri dosyadan çıkardık.

      MB: Biliyorum. Fakat benim sormak istediğim, bu adamın daha sonra Eva’yı taciz edip etmediği. Onu polise ihbar ettikten sonra?

      T: Hayır… bildiğim kadarıyla hayır. Eva bir şey demedi… Ve bana muhakkak anlatır…

      G: Evet, hepsi bu kadar Bayan Carlsson.

      T: Ah. Anladım.

      MB: Sorduğum için kusura bakmayın ama şimdi nereye gidiyorsunuz?

      T: Bilmiyorum. Eve değil…

      G: Ben sizinle aşağı geleyim, orada konuşabiliriz. Bir çözüm düşünelim.

      T: Teşekkür ederim. Çok naziksiniz.

      Kollberg teybi kapattı, kasvetle Martin Beck’e bakıp konuştu:

      “Geçen sonbahar onu taciz eden piç…”

      “Evet?”

      “Rönn’ün alt katta baktığı adam. Dün öğlen saatinde hemen gidip onu getirdik.”

      “Ee?”

      “Şu ana dek bilgisayar teknolojisi açısından küçük bir zafer. Sadece sırıtıp ben yapmadım diyor.”

      “Bu da kanıtlıyor ki…?”

      “Hiçbir şey, tabii ki. Tanığı da yok. Haga Caddesi’ndeki tek odalı evinde uyuduğunu

Скачать книгу