Скачать книгу

sonra durup araziye baktılar. Babası sessizdi, ellerini beline koymuş göğe bakıyordu. Babasının bu haline alışkın değildi, endişesi iyice arttı.

      Sonra konuşmaya başladı, kelimelerini özenle seçiyor gibiydi.

      "Bazen yolumuzu seçme lüksüne sahip olmayız," dedi. "Sevdiklerimiz için istediklerimiz uğruna her şeyimizi feda etmemiz gerekir. Kendimizi bile."

      İç çekti, sadece rüzgarın kestiği süregelen bu sessizlik içinde Ceres'in kalbi hızla çarpıyor sözü nereye getireceğini merak ediyordu.

      "Çocukluğunun sonsuza kadar sende kalabilmesi için neler vermezdim," diye ekledi, göklere bakarken yüzü önce acıyla buruşuyor sonra yeniden rahatlıyordu.

      "Sorun nedir?" diye sordu Ceres bir elini koluna koyarak.

      "Bir süreliğine gitmeliyim," dedi.

      Ceres nefes alamıyor gibi hissetti.

      "Gitmek mi?"

      Döndü ve Ceres'in gözlerine baktı.

      "Bildiğin gibi bu sene kış ve bahar özellikle zor geçti. Geçen bir kaç senedir kıtlık canımıza okuyor. Sonraki kışı geçirmek için yeterli para kazanamadık ve eğer ben gitmezsem ailemiz açlıktan ölecek. Bir başka kral tarafından baş demirci olarak görevlendirildim. O işten iyi para kazanacağım."

      "Beni de yanına alacaksın, değil mi?" dedi Ceres dehşete kapılmış sesiyle.

      Babası kesin bir şekilde kafasını salladı.

      "Burada kalıp annene ve erkek kardeşlerine yardım etmelisin."

      Bu düşünce içine bir korku dalgası düşürdü.

      "Beni burada Annemle bırakamazsın," dedi. "Bunu yapmazsın."

      "Onunla konuştum, seninle ilgilenecek ve sana nazik davranacak."

      Ceres ayağını toprağa vurunca bir toz bulutu yükseldi.

      "Hayır!"

      Gözlerinden yaşlar fışkırarak yanaklarından süzülüyordu.

      Ona doğru küçük bir adım attı.

      "Beni iyi dinle Ceres. Sarayın hala zaman zaman teslim edilecek kılıçlara ihtiyacı olacak. Sana işi öğrettim, eğer kılıçları sana öğrettiğim gibi döversen kendin için biraz para kazanabilirsin."

      Kendi parasını kazanmak ona biraz daha özgürlük sağlayacaktı. Küçük, nazik elleri, bıçakların ve kabzaların üzerine karmaşık tasarımlar ve yazılar oyarken oldukça kullanışlı oluyordu. Babasının elleri büyük, parmakları kalın ve nasırlıydı ayrıca Ceres'te olan yetenek çok az kişide vardı.

      Yine de kafasını salladı.

      "Demirci olmak istemiyorum," dedi.

      "Bu senin kanında var Ceres. Ayrıca bu konuda yeteneklisin."

      Kafasını dik başlılıkla salladı.

      "Ben silah tutmak istiyorum," dedi, "onları yapmayı değil."

      Sözler ağzından çıkar çıkmaz bunları söylediğine pişman oldu.

      Babası kaşlarını çattı.

      "Bir savaşçı mı olmak istiyorsun? Savaşçı efendi mi olacaksın?"

      Babası kafasını salladı.

      "Belki bir gün kadınların savaşmasına izin verilir," dedi Ceres. "Çalıştığımı biliyorsun."

      Alnı endişeyle kırıştı.

      Keskin bir ifadeyle, "Hayır," dedi. "Bu senin yolun değil."

      Üzüldü. Ceres sanki bu sözlerle bir savaşçı olma umut ve hayallerine veda ediyordu. Babasının acımasız olmaya çalışmadığını biliyordu, hiç bir zaman zalim olmamıştı. Bu sadece gerçeklikti. Hayatta kalabilmeleri için o da kendi payına düşen fedakarlığı yapacaktı.

      Gökyüzünde şimşek çakınca kafasını kaldırıp uzaklara baktı. Üç saniye sonra kükreyen bir gök gürültüsü duyuldu.

      Şartların bu kadar kötü olduğunu nasıl fark etmemişti? Her zaman bir aile olarak birlikte her şeyin üstesinden geleceklerini farz etmişti ancak bu durum her şeyi değiştiriyordu. Artık tutunacağı babası olmayacaktı, böylece annesi ve kendisi arasında kalkan görevi görecek kimse kalmıyordu.

      Gözyaşları hiç durmadan birbiri ardına inip tenha topraklara düşerken olduğu yerde kıpırdamadan duruyordu. Hayallerinin peşini bırakıp babasının tavsiyesini mi dinlemeliydi?

      Babası arkasından bir şey çıkardı ve elindeki kılıcı görünce Ceres'in gözleri fal taşı gibi açıldı. Babası yakına geldiğinde silahın ayrıntılarını görebiliyordu.

      Hayranlık vericiydi. Kabzası saf altındı ve üzerinde bir yılan oyması vardı. Çift taraflı bıçak en kaliteli çelikten yapılma görünüyordu. El işi Ceres'e yabancı gibi gelse de bunun çok kaliteli bir silah olduğunu hemen anladı Ceres. Kılıcın üstünde ise bir yazı duruyordu.

Yürek ve kılıcın birleştiği yerde zafer vardır

      Nefesini tutarak hayranlıkla kılıca baktı.

      "Bunu sen mi dövdün?" diye sordu gözlerini kılıçtan ayırmadan.

      Babası kafasını salladı.

      "Kuzeylilerin tarzında," diye cevapladı. "Üç yıldır bunun üzerinde çalışıyorum aslında bakarsan sadece bu tüm ailemize bir sene yetecek değerde."

      Ceres ona baktı.

      "O zaman neden satmıyoruz?"

      Kafasını sertçe salladı.

      "O amaçla yapılmadı."

      Daha yakına geldi ve Ceres'i şaşırtarak kılıcı önünde tuttu.

      "Senin için yapıldı."

      Ceres elini ağzına götürüp küçük bir çığlık attı.

      "Benim için mi?" diye sordu şaşkınlıkla.

      Kocaman gülümsedi babası.

      "Gerçekten on sekizinci doğum gününü unutacağımı mı düşündün?" diye cevapladı.

      Gözlerine doluşan yaşları hissetti Ceres, daha önce hiç bu kadar duygulanmamıştı.

      Ardından öncesinde ne söylediğini düşündü, savaşmasını istemediğini biliyordu bu nedenle Ceres'in aklı karıştı.

      "Fakat yine de," diye cevap verdi, "eğitim almamı istemiyorsun."

      "Ölmeni istemiyorum," diye açıkladı. "Fakat kalbinin nereye ait olduğunu görüyorum ve bunu kontrol edemem."

      Uzandı ve elini çenesine götürüp gözleriyle karşılaşana kadar kafasını kaldırdı.

      "Bunun için seninle gurur duyuyorum."

      Kılıcı Ceres'e verince, avucunun içindeki serin metali hissetti ve kılıçla o an bir oldu. Ağırlığı tam ona göreydi ve kabzası sanki eline göre yapılmıştı.

      Öncesinde içinde ölen tüm umutlar göğsünde yeniden yeşerdi.

      "Annene söyleme," diye uyardı. "Bulamayacağı bir yerde sakla, yoksa bunu satar."

      Ceres kafasını salladı.

      "Ne kadarlığına gidiyorsun?"

      "İlk kar düşmeden önce ziyarete gelmeye çalışacağım."

      "Bu aylar sürer!" dedi bir adım geri giderek.

      "Yapmam gereken şey bu–"

      "Hayır. Kılıcı sat ve kal!"

      Elini Ceres'in yanağına götürdü.

      "Bu kılıcı satmak belki bize

Скачать книгу