Скачать книгу

şimdi?” diye sordu Kyra.

      Dierdre başını salladı.

      “Artık bitti. Erkek kahramanlar yaratmayı bıraktım. Artık başka kahramanlar bulmalıyım.”

      “Kendine ne dersin?” diye sordu Kyra.

      Dierdre kafası karışmış bir şekilde baktı.

      “Ne demek istiyorsun?”

      “Neden kahramanı kendinin dışında arıyorsun?” diye sordu Kyra. “Kendi kendinin kahramanı olamaz mısın?”

      Dierdre dalga geçer gibi kıkırdadı.

      “Peki neden bunu yapacakmışım?”

      “Sen benim için bir kahramansın” dedi Kyra. “Orada çektiğin acıyı ben çekemezdim. Sen hayatta kaldın. Dahası yeniden ayaklarının üzerinde durdun ve şu anda bile hala çabalıyorsun. Bu, seni benim için kahraman yapar.”

      Sessizlik içinde yollarına devam ederlerken Dierdre Kyra’nın sözlerini düşünüp taşınıyor gibi görünüyordu.

      “Peki sen, Kyra?” diye sordu Dierdre sonunda. “Bana kendinden bahsetsene.”

      Kyra meraklı bir ifadeyle omuz silkti.

      “Ne bilmek istiyorsun ki?”

      Dierdre boğazını temizledi.

      “Bana ejderhadan bahset. Orada neler oldu? Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Neden senin için geldi?” Tereddüt etti. “Sen kimsin?”

      Kyra arkadaşının sesinde bir korku olduğunu fark edip şaşırdı. Sözleri üzerine biraz düşündü, ona dürüst bir şekilde cevap vermek istiyordu ve bir cevabı olmasını diledi.

      “Bilmiyorum” diye cevapladı sonunda, dürüst bir şekilde. “Ben de bunu bulacağımı düşünüyorum.”

      “Bilmiyor musun?” diye sordu Dierdre. “Gökyüzünden bir ejderha gelip senin için savaşıyor ve sen nedenini bilmiyor musun?”

      Kyra bunun kulağa ne kadar çılgınca geldiğini düşündü fakat sadece başını sallayabildi. Refleks olarak gökyüzüne baktı ve budaklı dalların arasından, tüm umutsuzluğuna rağmen Theos’tan bir iz görmeyi umdu.

      Fakat bir ışık bile yoktu. Bir ejderha sesi duymuyordu ve yalnızlaşma hissi derinleşiyordu.

      “Farklı olduğunu biliyorsun, öyle değil mi?” diye sordu Dierdre.

      Kyra omuz silkti, yanakları yanıyordu ve utandığını hissediyordu. Arkadaşının ona bir ucubeye bakıyor gibi bakıp bakmadığın merak etti.

      “Genelde her şeyden emin olmak isterim” diye cevapladı Kyra. “Fakat şimdi… Gerçekten artık hiçbir şey bilmiyorum.”

      Huzurlu bir sessizlik içinde, arazi izin verdiğinde tırısa kalkarak, ağaçlar sıklaştığında inip hayvanlarını yönlendirmek zorunda kalarak saatlerce yol aldılar. Kyra sürekli olarak diken üstünde hissediyordu, her an saldırıya uğrayacaklarmış gibi geliyordu ve ormanda hiçbir şekilde rahatlayamıyordu. Neyin canını daha fazla yaktığına karar veremiyordu; soğuk mu yoksa midesinin sürekli kazınıp durması mı… Sefil bir haldeydi. Daha neredeyse başlamamış bile olduğu görevini güçlükle tasavvur edebiliyordu.

      Saatler geçti ve Leo inlemeye başladı. Bu normal bir inleme değil, garip bir sesti, daha çok yemek kokusu aldığı zamanlar çıkarttığı bir ses. Aynı anda Kyra da bir şeylerin kokusunu almıştı. Dierdre ile birlikte aynı yöne dönüp baktılar.

      Kyra ağaçlara doğru baktı fakat hiçbir şey göremedi. Durup dinlemeye başladıklarında yakınlarında bir yerde olan bir hareketliliğin cılız seslerini duymaya başladı.

      Kyra koku nedeniyle heyecanlanmıştı fakat aynı zamanda bunun ne anlama gelebileceğini düşünüp endişelenmişti; ormanda onlardan başkaları da vardı. Babasının uyarısını hatırladı. İsteyeceği son şey birileriyle yüz yüze gelmek olurdu. Orada ve o anda değil…

      Dierder ona baktı.

      “Ben çok acıktım” dedi Dierdre.

      Kyra da açlıktan ölmek üzere olduğunu hissediyordu.

      “Böyle bir gecede, orada her kim varsa” dedi Kyra “içimde, paylaşmaya çok da hevesli olmayacaklarına dair bir his var.”

      “Bir yığın altınımız var” dedi Dierdre. “Belki de bize biraz satarlar.”

      Fakat Kyra başını salladı. Leo, açıkça acıktığını belli edecek şekilde inleyip dudaklarını yalarken, Kyra’nın içinde sıkıntılı bir his vardı.

      “Bunun zekice olacağını düşünmüyorum” dedi Kyra midesindeki tüm acıya rağmen. “Yolumuzdan sapmamalıyız.”

      “Peki ya hiç yiyecek bulamazsak?” diye ısrar etti Dierdre. “Burada açlıktan ölebiliriz. Atlarımız da ölebilir tabii. Yiyecek bir şey bulmamız günler sürebilir ve bu bizim tek şansımız olabilir. Ayrıca korkacak çok bir şeyimiz yok. Senin silahların yanında, benimkiler de öyle ve Leo ile Andor da yanımızda. İhtiyacın olduğu anda herhangi birine daha o gözünü bile kırpamadan üç ok saplayabilirsin ve onlardan çok hızlı şekilde uzaklaşabiliriz.”

      Fakat Kyra tereddüt ediyordu, ikna olmamıştı.

      “Ayrıca, ağzında bir et parçasıyla oturan bir avcının bize çok da bir zarar verebileceğini düşünmüyorum” diye ekledi Dierdre.

      Kyra herkesin açlıktan kırılmak üzere olduğunu, yemeğin peşinden gitme arzularının arttığını hisseti; daha fazla direnemezdi.

      “Bu durumu sevmedim” dedi. “Yavaşça yaklaşalım ve orada kim olduğunu görelim. Eğer bir bela sezersek, daha fazla yaklaşmadan oradan ayrılacağız.”

      Dierdre başıyla onayladı.

      “Söz veriyorum” diye cevap verdi.

      Hep birlikte ağaçların arasından yavaşça yürümeye başladılar. Koku artmaya başlayınca Kyra ileride soluk bir ışık gördü ve oraya doğru yürüdükleri sürede kalbi oradakilerin kim olabileceğinin merakıyla daha hızlı atmaya başladı.

      Yaklaştıklarında iyice yavaşladılar. Ağaçların arasında sağa sola kayarak, daha dikkatli bir şekilde ilerliyorlardı. Kyra kalabalık bir grup insanın çevresinde olduklarını hissettiğinde, parlaklık çoğalmış, sesler artmış, hareketlilik büyümüştü.

      Daha dikkatsiz şekilde ilerleyen Dierdre açlığının onu ele geçirmesine izin vermiş, daha hızlı hareket ediyor, git gide uzaklaşıyordu.

      Arkasından aceleyle giden Kyra “Dierdre!” tiye fısıldadı.

      Fakat Dierdre ilerlemeye devam ediyordu, açlığı kontrolünü eline almış gibiydi.

      Kyra ona yetişmek için hızlandı; Dierdre açıklığın sınırında durdu ve o sırada parlaklık iyice arttı. Kyra kızın hemen yanında durdu, gözlerini açıklığa doğru çevirdi ve gördüğü şey onu şoke etti.

      Açıklıkta, düzinelerce domuz şişe geçirilmiş, kızartılıyor, devasa kamp ateşleri geceyi aydınlatıyordu. Koku çok cezbediciydi. Ayrıca açıklıkta düzinelerce adam vardı ve Kyra gözlerini kısıp baktığında bunların Pandesia askerleri olduğunu görüp yıkıldı. Onları burada, ateşin etrafında, gülüp, birbirleriyle şakalaşıp, ellerinde şarap keseleri ve etlerle otururken görmek onu şoke etmişti.

      Açıklığın uzak tarafında bir dizi demir parmaklıklı taşıyıcıyı görmek Kyra’nın iyice canını sıkmıştı. Düzinelerce kuru yüz, açlık içinde dışarı bakıyordu. Hepsi umutsuz, hepsi tutsak olan oğlanların ve adamların yüzleri…

Скачать книгу