Скачать книгу

ve temizlediğini hissederek suyun altında kaldı.

      Bir gün, dağın tepesindeki bir ağaç yığınının ortasında gizlenmiş bu kuytu yeri bulmuştu. Nehrin akışının yavaşladığı ve derin bir havuz oluşturduğu küçük bir düzlüktü. Yukarı ve aşağı taraflarda nehir tüm hızıyla akmaya devam ediyordu, ancak bu düzlükte hafif bir akıntı vardı. Havuz derindi, kayalar pürüzsüzdü ve yer öyle iyi gizlenmişti ki Gwen çıplak bir şekilde yıkanabiliyordu. Yaz mevsiminde neredeyse her sabah güneş yükselirken, zihnini boşaltmak için buraya gelirdi. Özellikle de böyle günlerde, rüyalar tarafından ele geçirildiğinde, burası onun sığınma yeriydi.

      Bunun sadece bir rüya mı yoksa başka bir şey mi olduğunu anlamak Gwen için çok zordu. Bir rüyanın, mesaj ya da alamet olduğunu nasıl bilebilirdi? Aklının oyun mu oynadığını yoksa harekete geçmesi için bir şans mı verildiğini nasıl bilebilirdi?

      Gwendolyn, sıcak yaz sabahında nefes almak için yükseldi ve ağaçlardaki kuşların cıvıltılarını duydu. Arkasındaki kayaya yaslanarak, suyun içindeki doğal çıkıntıya oturdu. Boynuna kadar suyun içindeydi. Düşünüyordu. Yüzüne su çarptı ve ardından ellerini, alev rengi uzun saçlarında gezdirdi. Gökyüzünü, doğmakta olan ikinci güneşi, ağaçları ve yüzünü yansıtan suyun kristal yüzeyine baktı. Parlayan mavi gözleri, sudaki yansımasından bakışlarına karşılık verdi. Gözlerinde, babasından bir şeyler görebiliyordu. Tekrar rüyasını düşünerek, başını çevirdi.

      Babasının suikastı, casuslar, komplolar ve özellikle de Gareth’ın kral olması yüzünden, Kraliyet Sarayı’nda kalmasının tehlikeli olduğunu biliyordu. Abisi, sağı solu belli olmayan biriydi. Kindardı. Paranoyaktı. Ve oldukça kıskançtı. Herkesi, özellikle de Gwen’i bir tehdit olarak görüyordu. Her şeyi yapabilirdi. Gwen, orada güvende olmadığını biliyordu. Kimse güvende değildi.

      Fakat Gwen kaçacak biri değildi. Babasının katilinin kim olduğunu bulması gerekiyordu ve eğer o kişi Gareth ise, adaleti sağlayana kadar kaçıp gidemezdi. Katili yakalanana kadar, babasının ruhunun huzur bulmayacağını biliyordu. Adalet, hayatı boyunca babasının düsturu olmuştu ve bunu tüm insanlar içinde bir tek o hak ediyordu.

      Gwen, abisi Godfrey ile birlikte Steffen’la karşılaşmalarını tekrar düşündü. Steffen’ın bir şey sakladığından emindi ve ne olduğunu merak ediyordu. Bir parçası, onun zamanla kendiliğinden açılacağını hissediyordu. Ama ya açılmazsa? Babasının katilini hemen bulmak istiyordu, ancak başka nereye bakacağını bilmiyordu.

      Gwendolyn, suyun altındaki oturma yerinden kalktı ve sabah havasında titreyerek, çıplak bir şekilde kıyıya tırmandı. Kalın bir ağacın arkasına saklandı ve her zaman yaptığı gibi, bir dala astığı havlusunu almak için yukarı uzandı.

      Ancak uzandığında, havlusunun orada olmadığını fark ederek, şok oldu. Orada çıplak ve ıslak bir şekilde dururken ne olduğunu anlayamadı. Her zamanki gibi havlusunu oraya astığından emindi.

      Neler olduğunu anlamaya çalışarak, şaşkın ve üşümüş bir halde orada dururken, aniden, arkasında bir hareket hissetti. Öyle hızlıydı ki tıpkı bir bulanıklık gibiydi ve sadece bir saniye sonra, arkasında bir adamın durduğunu fark ettiğinde kalbi durdu.

      Çok hızlı olmuştu. Rüyasındaki gibi kapüşonlu siyah bir pelerin giymiş olan adam, Gwen’i sıkıca yakaladı ve çığlıklarını susturmak için kemikli eliyle uzanıp, ağzını kapattı. Diğer eliyle kızın beline sarıldı ve kendine çekerek, havaya kaldırdı.

      Gwen, adam kendisini yere bırakana kadar çığlık atarak, havayı tekmeledi. Adamın ellerinden kurtulmaya çalıştı, ama adam çok güçlüydü. Adam öne uzandığında, Gwen, tıpkı rüyasındaki gibi parlak kırmızı kabzası olan bir hançer tuttuğunu gördü. Sonuçta rüyasının bir uyarı olduğu ortaya çıkmıştı.

      Hançerin, boğazına dayandığını hissetti ve adam o kadar sıkı bastırıyordu ki hareket edecek olsa boğazı kesilirdi. Nefes almaya çalışırken, gözlerinden yaş aktı. Kendisine çok kızıyordu. Aptalca davranmıştı. Daha tedbirli olması gerekirdi.

      “Yüzümü tanıyor musun?” diye sordu adam, öne uzanarak.

      Gwen, adamın korkunç nefesini yanağında hissetti ve adamın yüzünü gördü. Kalbi duracak gibi oldu. Rüyasındakiyle aynı yüzdü, gözü olmayan ve yüzü yaralı olan adam. “Evet,” diye cevap verdi, titreyen sesiyle.

      Bu, çok iyi bildiği bir yüzdü. Adamın adını bilmiyordu, ama onun bir infazcı olduğunu biliyordu. Çocukluğunda Gareth’ın yanında dolaşan bayağı tiplerden biriydi. Gareth’ın ulağıydı. Gareth, korkutmak, işkence etmek ya da öldürmek istediği herkese onu yolluyordu.

      “Sen, abimin köpeğisin,” dedi hiddetle, meydan okuyarak.

      Adam, olmayan dişini ortaya çıkararak gülümsedi. “Ben onun ulağıyım. Ve mesajım, onu asla unutmaman için özel bir silahla birlikte geliyor. Abinin bugünkü mesajı, sorular sormayı bırakman. Seninle işim bittiğinde o güzel yüzünde bırakacağım yara, tüm hayatın boyunca bunu hatırlamanı sağlayacak.” Adam kahkaha attı, ardından hançeri yukarı kaldırdı ve kızın yüzüne doğru indirmeye başladı.

      “HAYIR!” diye çığlık attı Gwen. Hayatını değiştirecek olan yara için kendini hazırladı.

      Ancak hançer aşağıya inerken, bir şey oldu. Çığlık atan bir kuş birdenbire gökyüzünden dalışa geçti. Gwen yukarı baktı ve kuşu tanıdı: Estopheles.

      Şahin pençelerini çıkararak adamın yüzüne saldırdı.

      Gwen’in yüzünü çizmeye başlamış olan hançer aniden yön değiştirdi; adam hançeri bırakıp ellerini kaldırırken, çığlık attı. Gwen, gökyüzünde parlayan beyaz bir ışık gördü; güneş dalların arasından parlıyordu. Ve Estopheles uçarak uzaklaşırken, Gwen, şahinin babası tarafından gönderilmiş olduğunu biliyordu.

      Hiç zaman kaybetmedi. Arkasını döndü ve eğitmeninin öğretmiş olduğu gibi, çıplak ayağıyla mükemmel bir şekilde hedef alarak adamı karnından sertçe tekmeledi. Başka bir tekme daha attığında, adam dengesini kaybedip dizlerinin üstüne düştü.

      Adam öylece dururken, Gwen öne çıktı, adamı saçından yakaladı ve dizini adamın burnuna geçirdi. Tatmin edici bir çatırtı duydu ve adamın burnundan fışkıran kanı hissetti. Adam yere yığılırken, Gwen, onun burnunu kırdığını biliyordu.

      O hançeri alıp, adamı öldürmesi gerektiğini biliyordu. Ancak, çıplak bir şekilde orada dururken, içgüdüleri, giyinip oradan gitmesini söylüyordu. Ne kadar hak etmiş olsa da, ellerini, bu adamın kanına bulamak istemiyordu.

      Bu yüzden onu yapmak yerine, yerdeki hançeri aldı, nehre fırlattı ve kıyafetlerini giydi. Kaçmaya hazırdı, ancak kaçmadan önce arkasını döndü ve adamın kasıklarına sert bir tekme atarak işi bitirdi.

      Adam acıyla haykırdı ve yaralı bir hayvan gibi kıvrandı.

      Gwen, öldürülmeye ya da en azından sakatlanmaya ne kadar yaklaştığını hissederek, içten içe titriyordu. Yanağındaki kesiğin acıdığını hissetti ve ne kadar hafif olsa da bir yara izi taşıyacağını fark etti. İncinmişti. Ancak bunu, adama göstermemişti. Çünkü aynı zamanda, içinde yükselen bir güç, babasının, MacGil krallarının yedi neslinin gücünü hissetmişti. Ve ilk defa, ne kadar güçlü olduğunu fark etmişti. Tıpkı erkek kardeşleri gibi güçlü olduğunu…

      Oradan uzaklaşmadan önce, adamın yanına eğildi ve iniltileri arasında sesini duyurabilmek için iyice yaklaştı. “Bir daha yanıma yaklaşırsan,” dedi kızgın bir sesle, “seni kendi ellerimle öldürürüm.”

Скачать книгу