Скачать книгу

kurbanlar.”

      “Bana söyleyeceğin diğer şey neydi peki?”

      “Gözlerin tıpkı anneninki gibi arduvaz mavisi. Anneni seviyordum Kitty,” dedi Cutty piposuna bakarken. “Ve gerçek şu ki babanın bundan haberi vardı, annen bilmiyordu. Baban öldükten sonra bunu annene söyleyemedim. Bedenleri ayrılmıştı belki ama ruhları asla.”

      Kitty başını salladı. Gerçekten öyle miydi? Zavallı Cutty!

      “Bunu itiraf ettim çünkü sana karşı olan tavrımı anlamanı istiyorum. New York’ta olduğum süre boyunca seni koruyup kollayacağım. Şu andan itibaren senden bir şey yapmanı istediğimde, bil ki senin için en iyisinin o olduğuna inandığımdandır. Eğer şüphelerimde haklıysam aptallarla değil delilerle uğraşıyoruz demektir. En tehlikeli insan, aptalca veya çarpık bir fikri olan dürüst bir adamdır Kitty. İşte dünyada bu curcunaya sebep olan Bolşevizm de anarşizmin meşalesini taşıyan ve onun yollarını aydınlattığına inanan çarpık fikirli dürüst adamlarla doludur. Neden her şeyi yerle bir ediyorlar? Çünkü her güzel yapı onlara sadece eski sefaletlerini hatırlatıyor, bu yüzden de onları yıkıyorlar. Hiçbiri aslında ne istediğini bilmiyor. Önlerinde binlerce serap var ve hepsi aynı. Zincirlerini kırmak için binlerce yıl geçmiş ama onlar on dakika içinde ütopyaya kavuşmak istiyorlar. İnsanda ağlama isteği uyandırıyor. Sosyalizm, insanların kardeşliği teoride güzeldir ama bunlar bazı oyunlarda da olduğu gibi, ezberden okuyorlar ama oyunculuk kabiliyetleri yok. Kafa kesmek ve bunun inançları uğruna olduğuna inanmak!”

      “Zavallılar!”

      “Öyleler. Onlara ihanet etsem de acıyorum. Demokrasi, yavaş ve emin adımlarla. Hintinciri gibi, hataları onu dikenli yapıyor ancak her yıl dikenler azalıyor. Hareketsiz kalamayız ya da eski halimize dönemeyiz, ilerleyecek ve yükseleceğiz. Bu şehri kurtaracağız. Şehrin bir babanın zamanlarındaki halini bir de şimdiki halini düşün. Ah, zil çalıyor. Sanırım Harrison geldi. Bu herifi taşıyabilirsek, bu geceyi geçirmek için bir otele gidebilir misin?”

      “Burada kalacağım Cutty, konu kapandı.”

      Cutty iç çekti.

      Dokuzuncu Bölüm

      Bodur adam karakolda canı sıkılmış halde oturan polis memuruna bir isim ve bir adres verdi, bir puro çıkardı ve yaktı, gündelik birkaç mevzu hakkında masum düşüncelerini dile getirdi ve acele etmeden karakoldan ayrıldı. Bir kahkaha patlatmak istiyordu. Bu ahmaklar neden Yetmiş Dokuzuncu Cadde’de olduğunu iddia ettiği evin arka bahçesinde olup olmadığını hiç sorgulamamıştı. Konuşmalarına ve hareketlerine dikkat ede ede bugünlere gelmişti. Anlaşılan New York’ta savaştan önce geçirdiği o yıllar boşa gitmemişti. Mankafalar!

      Adalet Bakanlığı paketin nerede olduğunu ve neyin katledildiğini tespit etmeden önce kurt adamı tuzağa düşürmek istemediğinden şu an açık emirle serbest bırakıldığının farkında değildi, yavaşça köşeyi dönüp Sekseninci Cadde’deki bir eczaneye kadar koştu. Orada, ellerine ve yüzlerine bakılırsa kömürcüye benzeyen iki adamla buluştu.

      “Onu hastaneye götürecekler. Nerede olduğunu bulup bana haber verin. Unutmayın, bu sizin göreviniz ve beceremezseniz size yazıklar olsun! Paket nerede?”

      Adamlardan biri sıradan bir kese kâğıdına sarılmış nesneyi uzattı.

      “Hah! Çok iyi. Şimdi biraz keyfime bakacağım. Onu nereye götürdüklerini öğrenir öğrenmez bana telefon edin! Hâlâ yaşıyor, beceriksiz herifler! Eliniz boş döndünüz!”

      “Aradık, üzerinde hiçbir şey yoktu.”

      “Odalardan birine saklamıştır. Bu konuyla daha sonra ilgileneceğim. Bir iki saat hastaneyi izleyin, sonra durumuyla ilgili bilgi almak için telefon edin. Bu araba benim mi? Çok iyi. Söylediklerimi unutmayın!”

      Takside bodur adam dizlerinin üzerine koyduğu nesneyi sıvazlayıp ara sıra sesli bir şekilde kıkırdadı. Bütün o yolculuğa, şafaktan beri uğraştığı her şeye değecekti. Stefani Gregor! Bu yedi upuzun yılın ardından ona ihanet eden adam! Göğüs kafesine uzanıp kalbini bir domates gibi sıkıp suyunu çıkarabilse! Anlatacak çok şey vardı! Şehir merkezinden epey uzaklaştı, depoların olduğu bölgeye girdi, sonra taksiyi bırakıp yoluna yürüyerek devam etti. İki terk edilmiş depo arasında 40’lı yıllardan kalma tuğladan bir köşk vardı. İlk sahanlığın altında bir adam gaz lambasının altındaki sandalyesine oturmuş gazetesini okuyordu. Bodur adamı görür görmez ayağa fırladı ancak duyduğu bir cümle endişesini giderdi ve kapıya buyur edercesine kafasını salladı.

      “Kilidi aç, aklımı kaçırmadığımı göreceksin.”

      Bodur adam bir müddet karanlık odanın içinde dikildi. Işık, mumun durduğu masa ve sandalye dışında hiçbir mobilya olmayan odayı gözler önüne serdi. Sandalyeye bağlı bir adam vardı. Ufak tefek ve düzgün giyimli bu adam, Liszt gibi saçlarını geriye doğru taramıştı. Çenesi göğsüne dayalıydı, vücudu gevşemişti. Görünüşe göre onu sandalyede tutan şey iplerdi.

      Bodur adam elindeki paketi masanın üzerine koydu ve esire yaklaştı.

      “Stefani Gregor, kaldır kafanı, ben geldim!” Meydan okuyan bir goril gibi göğsünü yumruklamaya başladı. “Ben, Boris Karlov!”

      Esirin göz kapakları yavaşça yukarı kalktı ve yumuşak, mavi gözleri ortaya çıktı ancak birdenbire gözlerindeki yumuşaklık yerini sertliğe bıraktı ve vücudu dikleşti.

      “Evet, sırtından vurduğun Boris. Ama kıl payı kurtuldum Stefani, işte yine bir aradayız.”

      Bu deli adama Stefani Gregor’un ona ihanet etmediğini, sadece ölümü emredilenleri uyardığını söylemenin ne faydası olurdu? O kafanın içinde artık akıl yoktu. Ölecekti, muhtemelen birkaç dakika içinde. Olsun. Zaten yedi yıldır buna hazır değil miydi? Ama o zavallı çocuk, binlerce kilometre yolu sadece bu tuzağa düşmek için gelmişti. Acaba notu bulmuş muydu? Onu öldürmüşler miydi? Şüphesiz öldürmüşlerdi, yoksa Boris Karlov burada olmazdı.

      “Onu bu gece senin evinde öldürdük Stefani. Yiyecek bir şeyler araması gereksin diye evde ne var ne yoksa attık. Soyunun son temsilcisi! Artık çamur değiliz, çamura basan topukların ta kendisi biz olduk. Dünyayı fethediyoruz. Bugün Avrupa bizimdir, yarın da Amerika!”

      Küçük, kasvetli bir gülümseme sandalyedeki adamın dudaklarını kıpırdattı. Keskin absürtlük algılarıyla, solduran mizahıyla Amerika!

      “Biz şehirde açlıktan ölürken artık o opera dansçıları senin gıygıyın eşliğinde dans etmeyecek Stefani. Gıygıycı, hizmetçi, öğretmen; Rusya’nın nehirleri ve denizleri kırmızıdır! Doğuyu ve batıyı dolaşıyoruz, sancağımız kırmızı. Kök ve budaklanan dallar! Yüzyıllardır nasıl suratımıza basıp geçtilerse şimdi biz de onlarınkine basıp geçiyoruz. Orada elimizden kaçmıştı ama ben Nemesis’tim. Bu gece öldü.”

      Sandalyedeki adamın bedeni biraz rahatlamıştı. “O masum ve dürüst bir gençti Boris. Onu bu hale ben getirdim. Eğer yaşamasına izin verseydin güzel şeyler yapardı.”

      “O soysuz mu?”

      “Neden öyle diyorsun? Çocukken sen de onu severdin!”

      “Kök ve budaklanan dallar! Küçük kız kardeşim Anna’yı da severdim. Ama o mermer duvarların ardında ona neler yaptılar? Onun için gıygıyını tıngırdattın mı? Onu serbest bıraktıklarında ne haldeydi? Benim güzeller güzeli küçük Anna’m! Senin o lanet yeşil taşların yüzünden yandı o cehennem ateşi Stefani! Onları öğrendi ve görmek istedi, sen de ona söz verdin!”

      “Ben mi? Asla Anna’ya söz vermedim! Derdin bu

Скачать книгу