Скачать книгу

baktı ve başını iki yana salladı. “Benim hiç ressamlık eğitimim yok,” diye cevap verdi.

      “İşlenmiş zümrütlerden emziklerle büyütülüp, paha biçilmez fildişi eşyalarda dişlerini kaşıyıp, küçük organlarını antik heykellere çarpıp morartmışken bir ressamlık eğitimi almadığını mı iddia ediyorsun? Lütfen azizim! Medici ailesinin her bireyi sanat bilgisiyle doğduğuna göre söyle, Leonardo’nun çizimiyle ilgili ne düşünüyorsun?”

      “Perspektif biraz karışmış gibi görünüyor,” dedi Lorenzo.

      “Ah! O yalnızca bana bir düzeltme önerisi göstermek için yapıldı, çizimde düzeltilecek. Ama bana meleğin kanatları konusunda ne düşündüğünü söyle.”

      Lorenzo de Medici’nin miyop gözleri önce bir çizime sonra diğerine baktı. “Senin çizimindekine kıyasla uçmaya çok daha uygunlar,” diye cevap verdi. “Tabii yine de bir meleğin kanatları yalnızca âdetten çizilir.”

      “Çocuğun söylediği de tam olarak buydu,” diye karşılık verdi Andrea. “Kanatları hiç çizilmese bile olur!”

      “Evet?” dedi Lorenzo. Verrocchio’nun bir hikâye anlatmak üzere olduğunu hissetmişti.

      “Öte yandan eğer kanatları eklemeye karar verirsek, bunu meleğin komik görünmeyeceği şekilde yapmak gerekir.”

      “Mantıklı,” diye yanıtladı Cosimo Malatesta ciddiyetle.

      Ziyaretçilerine dönerek “Hiç devekuşu gördünüz mü azizim?” diye sordu Andrea.

      “Elbette,” diye cevap verdiler.

      “Pekâlâ! Çocuk bana dedi ki ‘Soldan’ın Messer Piero de’ Medici’ye gönderdiği devekuşuna hiç dikkatle baktınız mı?’ Ben de ‘Evet!’ dedim. Bunun üzerine o da dedi ki ‘Sizin meleğiniz kıpırdayacak olursa, boynunu uzatır, kanatlarını iyice açar ve hızla koşmaya başlar!’”

      O sırada dış atölyede eşyalarını toparlayan çalışanlar, içeriden gelen kahkaha seslerine tatlılıkla gülümsediler.

      Beşaret – Leonardo da Vinci

      Louvre, Paris: No. 1265

      Beşinci Bölüm

      İhtişam ve Gösteriş

      “Eğer Galeazzo Maria gerçekten de dedikleri gibi biriyse,” dedi Leonardo, sandaletlerindeki kanatları daha düzgün bir şekilde yerleştirmeye çalışırken, “eğer Dük söyledikleri gibi biriyse o zaman o…” Genç adam çizdiği ayağı Verrocchio’nun putto’sundaki kadar doğal göstermeye çalışmanın gayreti içerisinde dudağını ısırdı.

      “Peh!” diye karşılık verdi Ser Piero da Vinci aşağılayıcı bir homurtuyla. “Eğer Milano’yu Aziz Paul yönetseydi, onu bile zorbalık, tecavüz ve ensestle suçlarlardı!”

      “Ayrıca hayırseverlikte yanlış olmaz,” diye nazikçe ekledi Madonna Francesca.

      Zarif, uçuşan kanatları incelerken “Eğer Galeazzo Maria gerçekten dedikleri gibi biriyse,” diye tekrarladı Leonardo, “bunu söylerken çok bilgili babama veya tatlı anneme asla saygısızlık etmeye çalışmıyorum ama o zaman bu durum tavus kuşuyla evlenmiş bir maymuna benzer!”

      “Ah!” dedi avukat, “Kral Süleyman konuştu!”

      “Ayrıca,” diye ekledi Madonna Francesca nezaketle, “maymunlardan daha kötü hayvanlar ve tavus kuşlarından daha çirkin kuşlar var!”

      Leonardo, tatlı üvey annesinin merhamet dolu savunmasına saf bir mutlulukla gülerek küçük bir aynanın karşısına geçti ve kanatlı şapkasını incelemeye başladı. Sonra eline Hermes’in asasını aldı ve ayağa kalktı. Zarif Merkür’ün tam bir kopyası gibiydi.

      Ardından sırtına bir pelerin atarak Milanoluların Floransa’ya gireceği Porta San Gallo’ya bakan bir evi olan arkadaşına giden Madonna Fracesca’ya eşlik etti. Ser Piero ise resmi karşılama komitesinde yer alabilmek için Palazzo de’ Priori’ye doğru yola çıktı.

II

      Sforza soyunun ikinci dükü olan Galeazzo Maria muhteşem bir adamdı. İlk dük olan Francesco Sforza, Sforza ailesini kendi başına kurmuştu. Kariyerine paralı asker olarak başlamış olsa da zamanının en iyi generallerinden biri haline gelmişti. Visconti ailesinin sonuncusu olan lordun ölümü üzerine Sforza, İmparator’un, Napoli Kralı’nın ve Orleans Dükü’nün makam iddialarını yenmiş ve Visconti’nin kızıyla olan evliliğini kullanarak Milano Dükü olmuştu. Gerçekten de çok iyi bir askerdi. Tanrıların Mars’ı takip edenin kendini Venüs’e de adaması gerektiği iddiasını taşıyan hükmü dışında iyi bir adam ve bilge bir hükümdar olmuştu. Sonra bu tutkulu askerin karışık kanı ve korkunç Visconti’nin kanının karışımından, Galeazzo Maria dünyaya geldi.

      Baba tarafından köylü soyundan gelen, son derece kösnül ve kalpsiz, süslenme dışındaki tüm değerlerden yoksun olan Galeazzo Maria, tüm bunlara rağmen güç sahibi ve dikkate alınması gereken bir adamdı çünkü Fransa Kraliçesi’nin kız kardeşiyle evliydi. Bunun yanı sıra kendi kız kardeşi Napoli tahtının varisiyle evliydi. Ayrıca İtalya’daki tüm güçlü ailelerle bir şekilde mutlaka bağlantısı vardı. Üstelik kendisi de Milano düküydü.

      Hal böyleyken Galeazzo Maria, Floransa ve Milano arasında bir ittifak teklif edip Savoy Bonası olan eşi düşesle birlikte şehri ziyarete gelmek istediğinde, Floransa bunu duruma yakışır şekilde kabul edip karşılamalıydı. Çünkü teklif edilen bu ittifak, Floransa’yı Venedik’in tüm saldırılarından ve Roma’nın hırsından koruyacak olmanın yanı sıra, kurnaz Napoli Kralı’yla da bir ittifak oluşumunu sağlayan çok avantajlı bir teklifti.

      Medici ailesi, Dük ve ailesine özel olarak ev sahipliği yapacak ve arkadaşlık edecekti. Signoria, toplu şölen ve genel diplomasi işleriyle ilgilenecek ve Andrea Verrocchio da dekorasyon ve geçitleri düzenlemenin yanı sıra şehrin Antik Roma törenlerinden bile daha görkemli olmasını sağlayacaktı.

      Galeazzo Maria için yapılacak masraf ise, bugünün parasıyla hesaplandığında, yanında getirdiği alayın masrafları düşünüldüğünde yarım milyon sterlinden daha fazlaya denk geliyordu.

III

      Milano saray halkı yola altın bir engerek yılanı gibi düzülmüştü. Gün ışığı cilalı zırhlardan yansıyor, kırmızı renkli Şam çeliğinin üzerine dökülüyor, sayısız mücevher üzerinde binlerce parçaya bölünüyordu. Rüzgârda neşeyle dalgalanan tüm o bayraklara ve Porta San Gallo’yu âdeta bir kırsal çardağa çeviren tüm dallar ve çelenklere rağmen, etraftaki kuleler ve giriş kapılarının hepsi silahlı askerlerle çevriliydi. Şehrin kapıları sıkıca kapalıydı ve Floransa sanki bir kuşatmaya karşı koymaya hazırlanmış gibi görünüyordu.

      Tören alayı şehrin kapılarından yaklaşık doksan metre uzaklıktaydı. Lavta ve viyola sesleri tatlı bir ahenkle yükseldi, su perileri ve mevsim tanrıçaları gibi giyinmiş kızlar hafifçe aralanan kapıdan dışarı döküldü. Bu kızlar kollarında sepetlerle dağlalesi, nergis ve çirişotları taşıyordu. Dışarı çıkarken şarkı söylemeye başladılar:

      “Biz mutlu ve zarif mevsim tanrıçaları,

      Çağırıyoruz sizi

      Gelin, burada eğlenin,

      Çiçek serdiğimiz bu yolda

      Geleneklerinizle yürüyün.”

      Ardından etraflarında döndüler ve şarkı söyleyerek tören

Скачать книгу