Скачать книгу

konuydu.

      Ne zaman Leonardo’nun bir işinin kopyasını çıkarsam, ustanın nereden başlayıp nereye doğru ilerlediğini hissederim. Örneğin ipek tüccarının karısının portresini kopyaladıktan sonra, çizgilerinin inceliği, gölgelerin ustalığı ve fırça darbelerine yeni bir soluk getirmesi hakkında bir his geliştirdim. O zamanlar bunu asla söylemezdim ama Vinci’nin ustalığı ulaşabileceğim mesafedeydi. Öte yandan Michelangelo’nun çizimi şimdiye kadar gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu. Figürleri heykelsiydi; geriye, yanlara ve öne doğru öyle bir güçle patlıyordu ki sanki resim düzleminden fırlıyormuş gibi hissettiriyordu. Leonardo her zaman güzelliği hedef aldı – içgüdüsel olarak anladığım bir şey – ama Michelangelo’nun hedefi başkaydı ve ne olduğunu bilmiyordum.

      Oldukça farklı bir şey.

      Ve bunu nasıl alt edeceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.

      VI. Bölüm

      Michelangelo’nun mermer çekicinden kurtulduktan sonra – bu arada Sofia ortalıkta görünmüyordu – şehrin öbür ucunda, güzel cephesi Leon Battista Alberti tarafından tamamlanmış Dominik kilisesi Santa Maria Novella’ya koştum. Genellikle o kilisenin cephesini çizmek için orada otururum – beyaz, yeşil ve siyah mermerin dengeli ve uyumlu geometrik şekilleri beni rahatlatır – ama o gün ön tarafta durmadım bile. Ayrıca yüksek nefi, ince sütunları veya zarif siyah-beyaz çizgili kemerlerine bakmak için içeride de durmadım. Hayır. Doğrudan Masaccio’nun freski Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a gittim. Tüm Floransa’da en sevdiğim resim: Meryem, Yuhanna ve iki koruyucu yanındayken çarmıhta asılı duran İsa, arkasında duran Baba Tanrı, aralarında uçuşan Kutsal Ruh’un beyaz güvercini; hepsi de bir şapelde tasvir edilmiş. O kadar gerçek görünüyor ki, Masaccio’nun o kilisenin duvarına gerçek bir oda oymuş olduğunu düşünebilirsiniz. Perspektif inanılmaz, her öğe – İsa’nın ellerindeki çivilere kadar – tek bir ufuk noktasına doğru geriliyor. Masaccio’dan önce – “Pasaklı Tom” lakabını seviyorum, ya siz? – resimler düz, cansız şeylerdi ama o, bize düz bir resim yüzeyine gerçek derinliği nasıl katabileceğimizi gösterdi.

      Bu fresk mükemmel değil. Tam aksine! Ama ne olduğunu biliyorsunuz, değil mi? Bu bizim mükemmellik haritamız. Bize hedefleyeceğimiz şeyi gösteriyor: mükemmel kompozisyon, mükemmel perspektif, mükemmel renk, mükemmel gölge, mükemmel ışık, mükemmel figürler, mükemmel perdeler, mükemmel denge, mükemmel uyum. Masaccio’nun o freski yapıp bize mükemmelliğe giden yolu göstermesinin üzerinden o zamanlar seksen yıl geçmişti ama tek bir ressam bile bunu başaramamıştı. Henüz. Masaccio fresklerin altına, bir lahdin üzerinde yatan bir iskelet çizmişti ve hayatın kısalığına dair bir uyarı yazmıştı: Bir zamanlar ben de senin gibiydim ve sen de benim gibi olacaksın. Masaccio, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’u resmettiğinde gençti – benim o zamanlar olduğumdan çok daha yaşlı değildi – ve birkaç yıl sonra, 27 yaşında, Pasaklı Tom öldü.

      O resmin önünde diz çöktüm ve Michelangelo’nun taslağının kurtarmayı başardığım kopyasını düzelttim. Figürlerin hızlı ve titrek bir kopyasını çıkarmıştım. Michelangelo mükemmelliği hedeflemiyordu ama bana bunu başarmanın anahtarlarından birini vermişti. Masaccio – gölge, kıvrımlar ve perspektif yoluyla – gerçekçi figürler yaratmaya çalışmış ama başarısız olmuştu. Öte yandan Michelangelo… Figürleri mükemmel olamayacak kadar kıvrımlı, gergin ve ıstırap verici ama heykelsi ve şimdiye kadar düz bir yüzeye çizilmiş olarak gördüğüm her şeyden daha gerçekti. Kusursuz bir resim yaratmak için onunki kadar gerçek ve yuvarlak figürler çizmeyi öğrenmem gerekecekti.

      Masaccio’nun Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’unun önünde diz çökerek bir tebeşir parçası çıkardım, kollarımı sıvadım, bileğimi şöyle bir döndürdüm ve ezberimden Michelangelo’nun figürlerini çizmeye başladım, ama günün son ışıkları da kaybolmaya başlayınca ayağa kalktım. O kilisenin içinde görmek istediğim bir şey daha vardı: Domenico Ghirlandaio’nun ana şapeldeki freskleri – Vaftizci Yahya ve Meryem’in hayatlarından sahneler. Floransa’ya geldiğimden beri o fresklerin kopyasını birkaç kez çıkarmıştım ama bu sefer, daha önce bulmayı hiç düşünmediğim bir şeyi arıyordum. Masumların Katliamı tablosu umut verici görünüyordu – kıvrılan, yalpalayan figürlerle dramatik bir sahneydi. Ghirlandaio’nun en ünlü çırağının resmettiği parça bu muydu? Bunlar Michelangelo tarafından bir duvara sürülen ilk boyalar mıydı?

      Michelangelo, Ghirlandaio’nun atölyesine katıldığında ve o şapelin dekorasyonuna yardım ettiğinde on üç yaşındaydı – öksüz kaldığım zamanki yaşımdan iki yaş büyüktü ama hâlâ gençti. Rakipleri onu aşağılık bir taş yontucusu olarak görebilirdi ama o, Floransa’nın tanıdığı en büyük freskçilerden birinin yanında ressamlık eğitimi almıştı. Michelangelo resim yapmayı biliyordu.

      Karanlık çökerken, kasabadan atölyeme geri döndüm. Ön kapıyı açtım – eşiği geçmeden önce ayaklarımı iki kez sildim – ve atölyemin ön kısmına girdim. Kovalara, halatlara, paçavralara, kavanozlara ve fırçalara dikkat ederek yürüdüm; asistanlarım burayı çok dağıtıyordu. Hiç Michelangelo’nun böyle bir bottega32 hakkında sızlandığını duydunuz mu? Çırakların tek bir ustanın tasarımlarını gerçekleştirmek için birlikte çalışması fikrini iğrenç bulduğunu açıkça belirtiyor: “Hayal gücü ve yeniliklere zaman ayırmadan, hepsi tek bir ustanın tasarımlarına dayanan parçalar üretiliyor ama ne için? Satmak için mi? Kime? Tüccarlar ve çevrelerindeki yapışkanlara mı?” Öf, herkes onun gibi katedrallerden ve belediye meclislerinden düzenli olarak kazançlı işler alabildiği zaman hiçbirimizin küçük dükkânlarımıza ihtiyacımız olmayacak. Ama o zamana kadar… Bir arka kapıdan eğilerek geçtim.

      Burası benim özel alanımdı, burada bottega tasarımları üzerinde ve kendi yaptığım bir tabloya yeterince yüksek fiyat ödeyenler için komisyonlu işler üzerinde çalışıyordum: Zengin Doni ailesi, Urbino’daki düküm, İngiltere Kralı’nın bir elçisi. (O sırada hâlâ VII. Henry kraldı, en azından bir süre daha. Kaç yılı kalmıştı? Dört veya beş yıl mı?) Atölyenin bu bölümünde her şey düzenliydi: Kıl boyuna göre düzenlenip kusursuz şekilde sıralanmış fırçalar; renk ve tonlarına göre düzenlenmiş pigment kavanozları; ahşap türüne göre gruplandırılmış panel yığınları ve konuya göre düzenli yığınlar halinde kataloglanmış çizimler. Ve duvarlara asılı, sandalyelere yaslanmış ve şövalelere dayanmış resimlerim: Meryem, bir Meryem daha, bir tane daha…

      Mumları yaktım ve Michelangelo’nunki kadar heykelsi figürler yapmak için oturdum. Sonraki birkaç hafta boyunca tavernaya gitmedim ya da vaftizhane kapılarının yanında diğerleriyle kiraz kırmızısı şarap içmedim. Hayır. Odamda kaldım, gerektiği kadar az uyudum ve Michelangelo’nun taslağından hatırladığım ayrıntıları mükemmelleştirmeye çalıştım: Hamle yapan figürler, kıvrılan kaslar, çıkıntı yapan kemikler… Hiç bu kadar hassas bir şekilde resmedilen karın, ayak bileği veya eklemler görmemiştim. (Evet, Michelangelo’nun insan anatomisini incelemek için ölüleri kesmek üzere morglara girdiğine dair söylentileri sizin gibi ben de duydum. Tüm o kan ve pis kokuyu hayal edebiliyor musunuz? Ne zaman göğüs kemiğine bir keski saplamayı düşünsem… Uffa! Ölüleri incelemek yerine, sanırım başkalarının çalışmalarını incelemeye devam edeceğim.) Michelangelo’nun daha büyük ve şişkin, dizleri daha sıkı bükülmüş ve gövdeleri daha uzağa dönen figürlerinin kaslarını, mümkün olduğunca yaklaştığımı hissedene kadar çizmeye çalıştım. Sonra yüzlerce ek

Скачать книгу


<p>32</p>

İt. Dükkân. (ç.n.)