Скачать книгу

suda birkaç tane küçük kırmızı balık vardı. Altıncı veya yedinci gündü, Ulduz bu balıklardan birini kâseye koydu ve götürüp minik kargaya verdi, o da hemen yuttu. Yediği ilk balıktı bu. Balık avlamanın ve yutmanın ne kadar lezzetli bir şey olduğunu annesinden duymuştu ama şimdiye kadar hiç denememişti bunu. Annesi, Ulduz’un üvey annesi gibi değildi, pek çok şey bilirdi. Eğer yavrusu ondan yararı olmayan bir şey istese hemen kızıp bağırıp çağırmazdı; güzel güzel anlatırdı her bir şeyi: “Yavrucuğum, bunu sana getirmem. Çünkü falanca şey zararlıdır sana, eğer falancayı yersen güzel gak gak edemezsin, sesin kısılır çünkü…”

      Her şeyin nedenini ve nasıl olduğunu anlatırdı. Ama Ulduz’un üvey annesi böyle değildi. Her zaman kızarak ve bağırıp çağırarak söylerdi söyleyeceğini: Ulduz, şunu yapma, şunu yeme, şuraya gitme, böyle yapma, şöyle yapma, düzgün otur, yüksek sesle konuşma, niye fıs fıs konuşuyorsun… Böyle şeylerdi işte söyledikleri. Ama kadın hiçbir zaman, mesela neden yüksek sesle konuşmamak gerektiğini, öğleden sonraları uyumanın faydalarını v.s. anlatmazdı. Ulduz başlarda, bütün annelerin kendi üvey annesi gibi olduğunu düşünmeye başlamıştı. Ama Anne Karga ile görüşüp tanıştıktan sonra fikri değişmeye başladı.

***

      Üvey anne, ertesi gün balıklardan bir tanesinin eksildiğini fark etti. Öyle bağırıp çağırdı ki feryadı göğe yükseldi. Öğle yemeğinde kocasına şikâyet etti:

      “Bu iş, karganın işi… Hep aynı karga, havuzun başına gelip sabunları çalıyor. Çok da yüzsüz bir şey! Eğer bir elime geçirirsem darağacında sallandırıp idam edeceğim o kargayı!”

      Daha fena küfürler de etti Anne Karga’ya. Ulduz bir şey demedi. Eğer sesini çıkaracak olsa, üvey anne işin kokusunu alabilir, onun da kargayla bir ilişkisi olduğunu düşünebilirdi. Hem zaten, bir önceki gün havuzun başında suçüstü yakalanmaktan zor kurtulmuştu.

      Baba:

      “Kargalar zaten hem pis hem de hırsız hayvanlardır. Şu yaşıma kadar şöyle dürüst bir karga hiç görmedim. Çok dikkatli ol o hayvana karşı. Aksi takdirde, havuzda bir tane bile balık bırakmaz.”

      Üvey Anne:

      “Evet, dikkat edeceğim tabii. Şimdi bir de dişine değdi tadı, gelip hepsini yemek isteyecektir.”

      Ulduz, babasıyla üvey annesinin cahilliğine içinden güldü. Kargaların dişi olmazdı ki! Anne Karga kendisi demişti bunu.

      Öğle vakti Anne Karga çıkageldi. Herkes uykudaydı. Dut ağacının gölgesinde ikisi yan yana oturdu. Ulduz olan biteni anlattı ona. Anne Karga:

      “Hiç düşünüp kendini yorma. Eğer o kadın beni yakalamaya kalkarsa gözlerini oyarım onun!”

      Sonra da minik kargayı yuvasından çıkardılar. Karga Bey’in dili çözülmüştü artık. Elbette Ulduz ve Anne Karga kadar değildi ama yine de kendine göre hiç de kötü değildi konuşması. Çiçeklerle çalıların arasında biraz oynayıp dolandı, o yana bu yana seğirtti, kanat çırptı ve sonra da gelip annesinin yanı başında oturdu. Anne Karga, gagasıyla bitlerini nasıl yakalayıp öldürebileceğini öğretti yavrusuna.

      Anne Karga’nın sol kanadının altında bir yara vardı, Ulduz’a ve oğluna gösterdi yarasını:

      “Bu yara elli-altmış yıl kadar önce olmuştu. Sabun çalmaya gitmiştim, sabuncu adam beni sopayla kovalayıp yaraladı. Tam beş yıl sürdü yaramın iyileşmesi. Kırlarda ovalardaki meyveleri bulup yedim, en sonunda tamamen iyileştim.”

      Ulduz, Anne Karga’nın bilgi ve görgüsüne, bunca tecrübesine hayret ediyordu. Keşke benim annem de böyle olsaydı diye geçiriyordu içinden. Kendi öz annesini hatırlamıyordu. Sadece bir keresinde, üvey annesinden duymuştu öz annesinin sağ olduğunu. O gün, babasıyla üvey annesi tartışırlarken kadın şöyle demişti:

      “Kızını da köye gönder, bırak anasının yanında kalsın, ben artık onun yükünü çekemiyorum. Hem zaten, bugün yarın kendi çocuğumu doğuracağım.”

      Üvey annenin karnı ciddi ciddi şişmeye başlamıştı, doğum vakti yaklaşmaktaydı. Bir iki sefer de amcası bahsetmişti ona bir öz annesi olduğundan. Amcası, arada sırada köyden şehre geldiğinde onların evine de uğrardı. Ulduz’un tek bildiği, bir annesinin olduğu ve onun kendisini çok sevdiğiydi. Onunla ilgili başka hiçbir şey bilmiyordu.

      O gün, Anne Karga Ulduz’u ve yavrusunu ayrı ayrı öptü ve gidip damın kenarında durdu. Kargalar Şehri’ne gidecekti. Ulduz:

      “Diğer yavrularına ve Baba Karga’ya da selamımı söyle.” dedi Anne Karga’ya.

      Sonra, diğer yavrulara da hediye gibi bir şeyler göndermek düşüncesi aklına düştü. Gömleğinin cebinde emzik vardı, üvey annesi ona vermişti. Basamakları tırmanıp dama çıktı, emziği Anne Karga’ya verdi ve yavrularına götürmesini tembih etti.

      İşte o vakit, Anne Karga kanat çırpıp uçtu ve kavaklardan birinin tepesine kondu. Yüzünü Ulduz’un bulunduğu tarafa döndü, gak gak ettikten sonra uçup gitti ve gözden kayboldu.

***

      Ulduz damın üstünde öylece durmuş, uzaklara dalmıştı bakışları. Üvey annesinden habersiz dama çıktığı geldi aklına birden. Korktu biraz. Etraftaki ve daha uzaktaki evlere bahçelere baktı. Damın üstü gerçekten de çok güzeldi. Sol taraflarında kalan komşularının evine takıldı gözü. Yaşar’ın eviydi burası. O sırada Yaşar, yavaş adımlarla bahçeye çıktı, her zaman boş olan köpek kulübesine yöneldi. Yaşar, Ulduz’dan iki üç yaş daha büyüktü. Akıllı ve sevimli bir oğlan çocuğuydu. Ulduz, Yaşar’ın kendisini fark etmesi için ne yaptıysa da fayda etmedi. Sesini de yükseltemiyordu içeriden duyulmasın diye. Tam iyice ümitsizliğe kapılmıştı ki Yaşar başını kaldırdı ve Ulduz’u gördü. Önce şaşkın şaşkın durduysa da sonra sevinç içinde bahçe duvarının dibine yaklaştı.

      “Orada ne yapıyorsun Ulduz?”

      “Canım sıkılmıştı biraz, dama çıkayım da öteye beriye bir bakayım dedim.”

      “Üvey annen nerede?”

      Ulduz’un aklından çıkmıştı her şey. Konuşurlarken minik kargayı bahçenin içinde bırakmıştı, üvey anne uyanıp onu bulabilirdi, o zaman da… Aman Allah’ım, sakın! Yaşar’dan hemen ayrılıp alelacele aşağıya indi. Karga Bey’i alıp yuvasına kapattı. Tam kapısını da kapatıyordu ki üvey annenin sesini duydu:

      “Ulduz yine hangi cehenneme gidip kayboldun ortadan? Niye cevap vermiyorsun?”

      Ulduz’un korkudan eli ayağı tutmaz oldu, önce sesi çıkmadı, bir şey diyemedi. Sonra kendini topladı biraz ve: “Buradayım anne, çiş yapıyordum.” diyebildi. Kadın bir şey demedi, bela bu seferlik geçmiş gibiydi.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала,

Скачать книгу