Скачать книгу

zaman bile küçük hanımlar özellikle isterlerse kullanıyorum. Acil durumlarda elimde birkaç yumurta bulunması lazım. Siz hepsini yediğinizde küçük hanımlardan biri yumurta isterse ne yapacağım ben? ‘Ne? Yumurta yok mu? Bir tane bile mi?’ derler. Siz yumuşacık, korunaklı bir hayat sürüyorsunuz. Tek yaptığınız yıkamak için elinizi uzatmak, yemek için ağzınızı açmak. Yumurta kolayca bulunuyor sanıyorsunuz, dünyada yokluk diye bir şey olduğunun farkında bile değilsiniz. Yumurtayı boş ver, bir gün gelecek mısır sapı bile olmayacak. Benim sizlere tavsiyem, elinizdekilerle yetinmeyi bilin. Ne de olsa her gün en kaliteli beyaz pirinci, tavuğu ve ördeği yiyorsunuz. Zengin yiyeceklerle o kadar fazla şımartılıyorsunuz ki sürekli farklı şeyler istiyorsunuz. Bir gün yumurta, ertesi gün soya peyniri, glüten hamurunda kızartılmış salamura turp… Farklı bir şeyler istemek kolay ama bir işe yaramaz! Herkes başka bir şey istese, on çeşit şey hazırlamam gerekir. O zaman küçük hanımlar için yemek pişirme işini bırakıp size hizmet edeyim bari!”

      “Her gün farklı bir şey isteyen mi var?” diye bağırdı Lianhua, kıpkırmızı bir suratla. “Bu saçma sapan konuşmalara hiç gerek yok! Neyse, istediğimizi vermek senin görevin. Eğer bu değilse, nedir acaba? Geçen gün Chunyan, Qingwen’in pelin otu filizi istediğini söylediğinde, ‘Kızarmış domuzla mı, yoksa tavukla mı ister?’ diye sormuşsun. Chunyan, Qingwen’in et yemediğini, az yağda, buğday glüteniyle yemek istediğini söyleyince, ‘Tüh ya! Ne kadar da aptalım! Vejetaryen olduğunu unutmuşum.’ demişsin. Sonra da hemen ellerini yıkayıp pişirmeye koyulmuşsun; efendisine kuyruğunu sallayan köpek gibi kendin servis yapmışsın. Şimdi bunca insanın içinde ibret olsun diye beni tersliyorsun, anlamıyorum!”

      “Buda aşkına!” diye bağırdı Liu. “Buradaki insanlar şahidimdir. Şimdi değil, bu mutfak açıldığından beri ne zaman diğer dairelerden biri, ister efendi, ister hizmetçi olsun, gelip bana özel bir sipariş verse, ekstra masraflar için para da teklif ediyor. Ekstra bir şey almam gerekse de gerekmese de çok nazik bir davranış bu, çok takdir ediyorum. Sadece küçük hanımlar için yemek pişirmek çok rahat ve kazançlı bir iş gibi görünebilir. Ama insan bir oturup düşünse, hayretler içinde kalır. Hanımlar ve hizmetçiler, hep beraber kırk elli kişi ediyor. Günlük erzakımın ne olduğunu biliyor musun? İki tavuk, iki ördek, beş kilo domuz eti, bir dizi sikkelik sebze. Bunlarla idare etmeye çalış bakalım! Ne kadar idare eder, kendin hesapla. İki öğüne bile yetmezken, biri bir şey, diğeri başka bir şey istediğinde, bu ekstra siparişleri nasıl karşılayayım? Eğer istediğiniz buysa, hanımefendiden daha fazla maaş talep edin; o zaman biz de ana mutfakta büyük hanımefendi için yapılan şeyi uygularız: Bir kara tahtaya tebeşirle yeryüzündeki bütün yemekleri yazar, her gün için farklı bir menü belirleriz. Her ayın sonunda hesaplaşırız. Bir iki hafta önce Bayan Tan ve Bayan Bao’nın canı birden tuzlu fasulye filizi istedi. Bayan Tan kızlardan birine beş yüz sikke verip bana gönderdi, pişirebilir miyim diye sordu. Çok güldüm. ‘Gülen Buda kadar büyük mideleri yoksa, beş yüz sikkelik fasulye filizini yemelerine imkân yok.’ dedim. Yirmi otuz sikke yeter de artardı bile. Parayı geri gönderdim ama kabul etmedi; kendime içki almak için saklamamı söyledi. ‘Artık Bahçe’de mutfak olduğu için herkes gelip kendi sevdiği şeyleri talep ediyordur. Reddetmenin kolay bir şey olmadığını biliyorum ama tuz ve soya sosunun bile bir bedeli olduğundan, cebinden harcamanı istemeyiz. Bu para senden istedikleri ekstraların karşılığı olsun.’ dedi. İşte bu kadar anlayışlı ve düşünceli bir hanımefendi! Böyle bir hanımı kutsaması için Buda’ya dua etmemiz lazım! Ama Odalık Zhao bunu duyunca çok fazla kazandığımı sanıp öfkelenmiş. On gün bile geçmeden bir hizmetçisini gönderip bir sürü şey istedi. Gülmeden edemedim. Hepiniz aynısınız. Herhâlde hepiniz onun kitabından bir yaprak koparmışsınız. Ama faydası yok. Bana verilen erzak buna yetmez!”

      O sırada Siqi, Lianhua’yı merak edip birisini gönderdi. “Sorun ne? Kök mü saldın? Neden dönmüyorsun?” diye sordu.

      Lianhua habercinin arkasından öfkeyle fırladı. Geri döndüğünde, olanları öyle allayıp pullayarak anlattı ki Siqi parlayıverdi. O an için yapabileceği bir şey yoktu çünkü tam Yingchun’ün yemeğini servis ediyordu ama yemek biter bitmez, yanına genç hizmetçileri de alıp hızla mutfağa koştu. Oraya vardığında mutfak personeli yemek yiyordu. Bir şeyler olacağını anlayan kadınlar yüzlerinde gergin bir gülümsemeyle ayağa kalktılar ve onları buyur ettiler. Davete aldırmayan Siqi emrindekilere sert talimatlar yağdırdı.

      “Haydi! Kutular, sandıklar, dolaplar, yiyeceklerin saklandığı her şeyi açıp içindekileri çıkarın! Bu dolandırıcılar yiyeceğine köpekler yesin!”

      Genç hizmetçiler, ikinci bir emre gerek bırakmadan büyük bir zevkle işe koyulup mutfağı yağmalamaya başladılar. Kadınlar onları engelleyip ve durdursun diye Siqi’ye yalvarmak için boşuna çabaladılar.

      “O çocukların her söylediğine inanmayın siz! Bayan Liu asla sizi kırmaz, işini iyi bilir. Son zamanlarda yumurta bulmanın çok zor olduğunu söyledi, bu doğru ama ona aptallık ettiğini, kendisinden ne isteniyorsa elindekilerle idare edip yapmasını söyledik. Aynen öyle dedik. O da hatasını kabul etti ve siz gelmeden, yumurtaları ateşe koydu. İnanmıyorsanız ocağa bakın.”

      Bu tatlı sözler karşısında Siqi’nin öfkesi biraz yatıştı ve genç hizmetçiler istemeden de olsa talanlarını kestiler. Siqi biraz daha söylendi, aşçıya sayıp döktü ama sonunda geri dönmeye ikna edildi. Aşçı Liu da tabak çanağı gürültüyle birbirine vurarak kendi kendine söylenip yumurtayı pişirmeye başladı. Pişen yumurta Siqi’ye gönderildiğinde, kız tabağı ters çevirip içindekileri yere döktü ama bunu sağduyuyla karşılayan kadın, geri döndüğünde, daha fazla tatsızlık çıkmaması için aşçıya hiç sözünü etmedi.

      Fivey mutfağa geri gelince, annesi ona biraz çorba ve yarım kâse pirinç lapası verdi; kurt mantarı tozundan söz etti. Fivey bunu arkadaşı, hayırsever Fangguan ile paylaşmaya karar verdi. Yarısını bir kâğıda sarıp havanın kararmasını bekledi. Etrafta pek birileri yokken, kimseye görünmemek için mümkün olduğunca ağaçların dibinden Kızıl Neşe Avlusu’na gitti. Herhangi birine rastlamadan avlu kapısına kadar ulaştı ama içeri girmeye cesaret edemeyip, gül çalılıklarının arasına gizlendi ve birisi gelene kadar pusuda bekledi. Neyse ki bir fincan çay içimi kadar kısa bir süre sonra Chunyan kapıdan çıkınca, Fivey hemen öne atılıp onu durdurdu. Chunyan önce kim olduğunu anlamadı ve yaklaşıp dikkatle baktıktan sonra ne istediğini sordu.

      “Fangguan’a biraz dışarı gelmesini söyler misin, lütfen? Ona bir şey söyleyeceğim.”

      Chunyan güldü.

      “Çok sabırsızsın. Senin işin on gün içinde halledilecek. Sorup durmanın bir faydası yok. Zaten Fangguan ön tarafa gitti, biraz beklemen lazım. İstersen mesajını bana söyle, gelince ileteyim. O dönene kadar beklersen, kapıyı kapattıklarında içeride kilitli kalabilirsin.”

      Fivey paketi ona verdi.

      “Bunda kurt mantarı tozu var.” dedi ve nasıl alınacağını, ne işe yaradığını anlattı. “Bana verdiklerini onunla paylaştım. Rica etsem ona verir misin?”

      Paketi Chunyan’in eline tutuşturup geri döndü. Madımak Kıyısı’na vardığında, Lin Zhixiao’nın karısının karşı taraftan bir grup hizmetçiyle beraber geldiğini gördü. Saklanabilmesi imkânsızdı; yanlarına gidip selam vermekten başka yapılacak bir şey yoktu.

      “Burada ne arıyorsun?” diye sordu Lin Zhixiao’nın karısı. “Hasta olduğunu duymuştum.”

      Fivey zoraki gülümsedi.

      “Son birkaç gündür biraz daha iyiyim, hava alayım diye annem beni Bahçe’ye getirdi. Kızıl Neşe Avlusu’na bir şey götürmemi istedi.” dedi.

      “Bu

Скачать книгу