Скачать книгу

çocuk doğmamış olacaktı.

      Dino’nun saçı gözünün önüne düşüyordu, üzerinde de yamalı bir kazak vardı. Bana devamlı okulundan ve defterlerinden söz eder, bunlarla övünürdü. Ben de onun kadar çeşitli konuda çalışmadığımı ama yine de zamanında biraz çizim yaptığımı anlattım ona. Küçük taşlar, fındıklar ve ender rastlanan bitkiler çizdiğimi anlattım. Onun için de bir şeyler çizdim. O gün beni tepeye kadar takip etti, birlikte yosun topladık. Yosunların arasındaki çiçekleri keşfetmekten büyük zevk alıyordu. Tepeye bir dahaki çıkışımızda büyütecimi getireceğime söz verdim. Bunu duyar duymaz bana büyütecin ne kadar büyüttüğünü sordu.

      “Şu mor çiçekleri görüyor musun?” dedim. “Hepsi gül kadar, karanfil kadar büyüyecek.”

      Eve doğru yola koyulduğumuzda beni koştur koştur takip ediyordu. Büyüteci görmek için eve kadar gelmek istedi. Konuşması açık seçikti; sözcükleri yutmadan, kekelemeden, karşısında yaşıtı varmış gibi kendinden emin şekilde konuşuyordu. Bana hitap ederken bu kadar resmî bir dil takınması gerekmediğini, benle de annesiyle konuştuğu gibi konuşabileceğini söyledim.

      “Sen de annem gibi misin?” dedi birden. “Savaşı kaybetmemizi mi istiyorsun?”

      “Sen savaşı seviyor musun?” diye yanıtladım.

      Yüzünde gururlu bir ifade belirdi. “Ben de asker olup Sicilya’da savaşacağım.” dedi. Sonra burada da çatışma olup olmayacağını sordu.

      “Zaten var.” dedim. “Saldırı sirenlerinden korkuyor musun?”

      Hiç korkmadığını söyledi. Bombaların düştüğü yerleri görmeye bile gitmişti. Tüm uçak motorları ve modellerini biliyordu zaten. Tam üç tane bomba parçası toplayıp bunları evde saklıyordu. Bir çarpışmanın ardından ertesi gün meydana gidip tüfek fişeği toplanıp toplanamayacağını sordu.

      “Fişekler kim bilir nereye gidiyordur.” dedim. “Ama savaş meydanlarında artakalanlar yalnızca mermi kovanları ve ölülerdir.”

      “Çöllerde akbabalar vardır.” dedi. “Onlar ölüleri gömer.”

      “Gömmez, yerler.” diye düzelttim. Dediğime güldü.

      “Annen biliyor mu asker olup savaşmak istediğini?”

      Bahçeye girmiştik. Cate ile yaşlı kadın ağaçların altında oturuyorlardı.

      Dino kısık bir sesle, “Annem savaşın aşağılık bir şey olduğunu söylüyor. Her şeyin suçlusu faşistlermiş.”

      “Anneni seviyor musun?” diye sordum.

      Büyük adamların erkek erkeğe sohbetlerde yaptığı gibi yalnızca omuz silkti. İki kadın da gelişimizi izliyordu.

      O günlerde Cate’in Dino ile vakit geçirmemi tasvip edip etmediğini bilmiyordum. Ancak yaşlı kadının kesinlikle hoşuna gidiyordu. Ne de olsa çocuğu oyalayarak onu bir yükten kurtarıyordum. Cate, Dino’nun çevremde dolanıp çiçek toplayışını, elimden büyütecimi kapışını hayretle izliyordu. Bazen Dino’yu yanıma çağırırken büyüklerine saygıda kusur eden çocuklara takınılan o otoriter tavrı benimsediğimi fark ettim. Ardından koşup annesine çizdiği resimleri ya da topladığı çiçek parçalarını gösterdi. Uzaktan Cate’e seslenerek çiçeklerle ilgili bir kitap getireceğimi söyledim. Cate Dino’yu tutup saçını düzeltti, sonra ona bir şeyler söyledi. Neredeyse Cate’in yanımızda olmamasını yeğliyor gibiydim.

      Sonunda Cate’in oğlunu kıskandığı kanaatine vardım. Bir akşam bana bakarken gözlerinde bir küçümseme ifadesi sezdim. “Canını mı sıkıyorum, Cate?” dedim kısık sesle ve esprili bir edayla. Şaşırarak yere baktı, sonra alçak bir sesle, “Onu da nereden çıkardın?” dedi kekeleyerek. Normalde bu tür konuşmaları kısa keserdi.

      “İkimiz de meraklı çocuklar gibi eğleniyoruz sadece.” dedim. “Ne de olsa öğrenmenin yaşı yoktur.”

      Cate çoktan başını kaldırmış, bahçenin diğer ucuna doğru bağırarak sesleniyordu.

      Kısa bir süre sonra, “Senin kadınlar bizimle konuşarak seviyeni düşürdüğünü biliyorlar mı?” dedi. “Akşamları yanlarına döndüğünde onlara buraya geldiğini söylüyor musun? Senle evlenmek isteyen o çirkin cadının adı neydi? Elvira mı?”

      Bunların hepsini ona şaka olsun diye anlatmıştım. “Ne oluyor sana böyle?” dedim. “Seni, buradaki herkesi sevdiğim için geliyorum buraya. Ormanda, yollarda dolanmayı sevdiğim için. Seninle aramdaki ilişki, bu tepelerle olan ilişkimden farksız.”

      “Peki bundan Elvira’nın haberi var mı?”

      “Bunun Elvira ile ne ilgisi var?”

      “Elvira köpeğinin annesi.” dedi sessizce. “Senden tüm gün nerelere gittiğinin hesabını vermeni beklemiyor mu?”

      “Elvira aptalın teki.”

      “Ama burada bizimle geçindiğin kadar iyi geçiniyorsun oradakilerle de.”

      “Kıskanıyor olamazsın, değil mi Cate?”

      “Kimi kıskanacakmışım? Güldürme beni. Fonso’yu mu kıskanacağım?”

      “Fonso daha çocuk.” diye bağırdım. “Onu neden karıştırıyorsun şimdi?”

      “Sana kalırsa hepimiz çocuğuz zaten.” diye karşılık verdi. “Tıpkı köpeğin gibi.”

      O akşam ondan daha fazla bilgi koparamadım. Fonso, kızlar ve Dino geldi. Sohbet edip birbirimizi dinledik. Biri şarkı söylemeye başladı. Aramızda yeni yüzler de vardı. Fonso’nun tanıdıkları olan evli bir çift içiyordu evleri bomba saldırılarında yıkılmıştı. Dino’nun uyku vakti gelince o kaçıyor, Cate de onu yatağa yatırabilmek için peşinden koşuyordu. Karanlıkta herkes peşine düşmüştü. Sonra biri, “Corrado!” diye bağırdı. Herkes bir ağızdan, “Corrado!” demeye başladı. “Bu ada kim tepki verirse söz dinleyip yatağına gidecekmiş!” dediler.

      VI

      Cate tekrar bahçeye çıkar çıkmaz peşinden gittim. Henüz farkına varmamıştı. Belki de yine Elvira hakkında konuşacağımı düşünmüştü ki bana küçümseyici bir bakış atarak durakladı.

      “Corrado diye sesleniyorlar.” dedim.

      Şaşkınlıkla bana baktı.

      “Benim adım.” dedim.

      Ona özgü o kendinden emin tavırla başını geriye attı. Gölgede kalmış masada toplananlara baktı. “Git başımdan! Şimdi görecekler bizi.” diye fısıldadı panikle.

      Dönüp yanına geçtim. Yürümeye başlamıştık ki hafif bir sesle, “Onun adının Corrado olduğunu bilmiyor muydun?” diye sordu.

      “Ona neden o adı verdin?”

      Yanıt olarak yalnızca omuz silkti.

      “Kaç yaşında Dino?” dedim. Birden durdu.

      Kolumdan tutup “Sonra konuşalım. Şimdi bunları düşünüp kendimi üzmek istemiyorum.” dedi.

      O akşam bol bol savaş ve saldırı sirenleri hakkında konuşuldu. Fonso’nun arkadaşı Arnavutluk’ta yaralanmıştı, şimdi de artık herkesin duymaya alıştığı şeyleri anlatıyordu. “Sırf bir yastığa başımı koyabilmek için evlenmek istiyordum.” dedi. “Şimdi onu da aldılar elimden.” Eşi araya girip “Merak etme, tarlalarda uyuruz.” dedi. Bense yaşlı kadının yanına oturmuş sessizce Cate’i inceliyordum. O akşam sanki yeni biriyle tanışmıştım, onu şu zamana dek tanıyamamış olduğumu hissettim. Onunla her konuştuğumda bir öncekinden

Скачать книгу