ТОП просматриваемых книг сайта:
Tom Amca’nın Kulübesi. Гарриет Бичер-Стоу
Читать онлайн.Название Tom Amca’nın Kulübesi
Год выпуска 0
isbn 978-625-99852-0-6
Автор произведения Гарриет Бичер-Стоу
Издательство Elips Kitap
II
Anne
Eliza, hanımı tarafından genç kızlığından beri el üstünde tutularak ve şımartılarak büyütülmüştü.
Güneydeki seyyahların sıkça değindiği gibi o kendine mahsus seçkin hareketler, ses ve davranışlardaki yumuşaklık birçok yönden zenci beyaz melezi kadınlara özel bir hediye gibiydi. Melezlerdeki bu doğal incelikler güzelliğin en kamaştırıcı olanıyla birleşir, neredeyse her seferinde tatlı ve hoş bir görünüm ortaya çıkardı. Eliza anlattığımız gibi bir hayal ürünü değil, yıllar önce Kentucky’de onu gördüğümüz gibi anılardan aktarılmıştır. Hanımının koruyucu bakımı altında Eliza köleler için güzelliğini öldürücü bir yazgı yapan sapıklıklara maruz kalmadan ergenliğine erişmişti. Yan konakta yaşayan akıllı ve yetenekli George Harris adındaki melez köleyle evlenmişti.
Bu genç adam, efendisi tarafından bir çuval bezi fabrikasında çalışmak üzere kiralanmıştı, bu yerde becerikliliği ve açık yürekliliğiyle önde gelen biri olmuştu. Kenevir liflerini temizlemek için bir makina icat etmişti ki mucitin eğitimini ve şartlarını düşününce Whitney’in çırçır makinesi2 kadar mekanik deha gösterdiği söylenebilir.
Yakışıklı bir adam olduğu kadar hoşa giden tavırları da vardı ve fabrikada herkesin gözdesiydi. Bununla birlikte, yasa önünde bu genç adam bir insan değil bir nesne olduğu için tüm bu üstün özellikler kaba, dar kafalı ve zalim efendisinin kontrolündeydi. George’un icadını duyan aynı beyefendi bu akıllı taşınır malın neler yaptığını görmek için fabrikaya bir ziyaret yaptı. İşveren tarafından heyecanla karşılandı, böylesine değerli bir köle sahibi olduğu için tebrik edildi.
Fabrikada beklendi, George tarafından makineler gösterildi, ki o keyifli bir biçimde öylesine akıcı konuştu ve kendini dimdik tuttu ki çok yakışıklı ve erkeksi görünüyordu, efendisi bu durumda aşağılık duygusuna sürüklenmeye başladı. Kölesinin çiftlikte sağda solda ne gibi bir işi olabilirdi, makineler icat edebilirdi ve başını beyefendiler arasında dimdik tutabilirdi. En kısa zamanda bunu durdurması gerekiyordu. Onu geri alıp çapanın ve kazmanın başına koyacaktı ve “O zaman burada da aklını göstersindi.” Bunun üzerine, işveren ve ilgili öbür kişiler aniden George’un yevmiyesini istediğinde ve onu eve götürme niyeti olduğunu söylediğinde çok şaşırdılar.
“Ama Bay Harris.” diye sitem etti işveren. “Bu biraz ani olmadı mı?”
“Olduysa ne olmuş? Adam benim değil mi?”
“Ücret bedelini artırmaya gönüllüyüz, efendim.”
“Hiç zahmet etmeyin. Ben aklıma koymadan hiçbir adamımı kiralayamazsınız.”
“Ama efendim, bu işe tuhaf bir şekilde uyum sağlamıştı.”
“Belki öyleydi; hiçbir şeye ona vereceğim iş kadar uyum sağlayamayacak, kuşkum yok.”
“Ama bu makineyi icat ettiğini bir düşünün.” diye işçilerden biri umutsuzca lafa karıştı.
“Ah, evet! İşi kolaylaştıracak bir makine, değil mi? Kuşkum yok, onu icat etmiştir. Hele bir zenciyi yalnız bırakın, bitti. Kendileri zaten iş kolaylaştırıcı birer makine, her biri. Hayır, gelecek!”
George kaçınması olanaksız bir güç tarafından dile getirilen ani alın yazısını duyarken donakalmış gibi duruyordu. Kollarını kavuşturmuştu, dudaklarını sıkmıştı ama acı duygular ciğerinde tam bir volkan gibi yandı ve damarlarından ateş dalgaları geçti. Kesik kesik nefes aldı, koyu gözleri canlı kömürler gibi parladı ve eğer nazik işveren koluna dokunup düşük bir seste konuşmasaydı tehlikeli bir taşkınlık yapabilirdi.
“Kabul et, George; şimdilik onunla git. Sonra sana yardım etmeye çalışırız.”
Zalim adam fısıldamayı gördü ve söyleneni tahmin etti, ne olduğunu tam duyamasa da kurbanı üzerindeki gücünü koruma kararlılığını içten içe pekiştirdi.
George eve götürülmüştü ve çiftliğin en pis angaryaları verilmişti. İçinden gelen her saygısız sözü baskılamayı başarmıştı ama yanan gözleri, kederli ve tedirgin çehresi bastırılamayacak doğal dilin bir parçasıydı. Bir adamın nesne olamayacağını açıkça gösteren kesin göstergeler.
George fabrikadaki mutlu çalışma zamanlarında karısını görmüş ve evlenmişti. Bu süreçte, -işvereni tarafından çok güvenilip kayrılmıştı- istediği gibi gidip gelme hakkı vardı. Evliliği Bayan Shelby tarafından çokça onaylanmıştı ki arayı bulmaktaki bir miktar kadınsı kendini beğenmişlik ile sevdiği güzellerden birini ona oldukça uygun görünen kendi sınıfından biriyle birleştirmekten mutluluk duymuştu ve böylece hanımının büyük salonunda evlenmişlerdi, hanımın kendisi gelinin güzel saçlarını portakal çiçekleriyle süslemişti, üzerine daha açık renkli bir saçta hoş durmayacak bir duvak atmıştı, beyaz eldivenler eksik değildi, kek ve şarap da. Gelinin güzelliğiyle hanımın hoşgörüsü ve özgür düşünceli olmasını öven konuklar da. Bir iki sene Eliza kocasını sık sık gördü ve mutluluklarını bozacak hiçbir şey yoktu, iki çocuğunu yitirmesi dışında. Onlara sıkı sıkı bağlanmıştı ve öylesine yoğun bir yas tutmuştu ki hanımı ona nazik bir sitemde bulunup annelik kaygılarının getirdiği doğal tutkulu duygularını mantık ve din çerçevesinde yaşamasını söylemişti.
Harry’nin doğuşundan sonra ancak giderek sakinleşmiş ve durgunlaşmıştı; her kanayan düğüm ve atan damar tekrar bu küçük yaşamla sarıp sarmalanmış, iyi ve sağlıklı görünüyordu ve Eliza kocası nazik işvereninden kabaca alınıp yasal sahibinin demir yönetimi altına getirilinceye kadar mutlu bir kadın olmuştu.
İşveren sözüne sadık kalarak George alındıktan bir veya iki hafta sonra Bay Harris’i ziyaret etti. O zaman olayın ateşinin söndüğünü umdu ve işine geri dönmesi için her yolu denedi.
“Daha fazla konuşmanıza gerek yok.” dedi kararlı bir biçimde. “Kendi işimi bilirim ben, efendim.”
“İşinize karışmak gibi bir niyetim yok, efendim. Sadece iyiliğiniz için önerilen şartlarda adamınızı bize vermeyi düşünürsünüz diye tahmin ettim.”
“Ah, meseleyi gayet iyi anladım. Onu fabrikadan aldığım gün göz kırpıp fısıldadığınızı gördüm ama beni bu şekilde alt edemezsiniz. Burası özgür bir ülke, bayım; adam benim ve onunla ne istersem onu yaparım, işte bu kadar!”
George’un son umudu da kayboldu, artık önünde zahmetli ve ağır işlerden başka bir şey yoktu. Zalimin zekâsının düşüneceği her küçük eziyet ve aşağılama altında durumu daha acı hâle geliyordu.
Bir zamanlar çok insancıl bir hukukçunun söylediği gibi, bir insana yapabileceğin en kötü şey onu asmaktır. Hayır; bir adama yapılabilecek bir başka şey daha vardır ki o daha da KÖTÜDÜR!
III
Koca ve Baba
Bayan Shelby ziyaretine gitti ve Eliza da verandada oturuyordu, uzaklaşan arabanın arkasından üzgünce bakıyordu, o sırada bir el omuzuna dokundu. Döndü ve parlak bir gülüş, güzel gözlerini aydınlattı.
“George, sen misin? Beni korkuttun! Eh, geldiğine çok sevindim! Hanımım öğleden sonrayı dışarıda geçirmek için gitti; o hâlde küçük odama gel de birlikte zaman geçirelim.”
Böyle deyip
2
Bu tanımdaki bir makine gerçekten Kentucky’deki genç melez bir adamın icadıdır. (Bayan Stowe’un notu.) (y.n.)