Скачать книгу

düzenlenişini denetliyordu; Nuh Tufanı’ndan beri anneleri anlatılmaz oyunları ve yaramazlıkları ile coşarak şaşırtan birkaç neşeli çocuğa zaman zaman uyarı niteliğinde sözlerle karışıyordu.

      “Tom, kapı tokmağını bırak, bir adam var! Mary! Mary! Kedinin kuyruğunu çekme, zavallı pisicik! Jim, masaya tırmanmamalısın, hayır, hayır! Bilemezsin canım, bu gece seni burada görmek hepimiz için bir sürpriz!” dedi, sonunda kocasına bir şeyler söylemek için bir fırsat bulduğunda.

      “Evet, evet, bir koşu gelip geceyi evde geçirip evde biraz rahat ederim diye düşündüm. Ölesiye yorgunum ve başım ağrıyor!”

      Bayan Bird yarı açık bir dolapta duran kâfur şişesine bir göz atarak ona el atmayı düşündü ama kocası karşı çıktı.

      “Hayır, hayır, Mary, doktorluk yapma! İstediğim şey sıcak bir bardak çay ve biraz evimizin güzel havasını almak. Bu yasa yapma işi çok yorucu!”

      Senatör ülkeye karşı fedakârlık etmiş olma fikri hoşuna gitmiş olarak gülümsedi.

      “Eh.” dedi karısı, çay masası işi yavaşlayınca. “Senato’da neler yapıyordun?”

      Tatlı, ufak tefek Bayan Bird’ün eyalet meclisinde neler olduğu konusunda kafasını yorduğunu düşünmek oldukça alışılmadık bir şeydi, yeterince kendi işi olduğunu düşünmek daha akıllıcaydı. Bu yüzden Bay Bird gözlerini şaşkınlıkla açtı ve şöyle dedi:

      “Önemli bir şey değil.”

      “Eh ama insanların yeni gelen şu zavallı zencilere yiyecek içecek vermesini yasaklayan bir yasa getirdikleri doğru mu? Böyle bir yasadan söz edildiğini duydum ama hiçbir Hristiyan millet meclisi üyesinin bunu geçireceğini düşünmedim!”

      “Ne oluyor, Mary, birden politikacı kesildin.”

      “Hayır, saçmalama! Sizin o politikanıza genelde pek önem vermem ama bu bence büsbütün zalimce ve Hristiyanlık dışı. Umarım canım, böyle yasalar gelmemiştir.”

      “Kentucky’den gelen kölelere yardımı yasaklayan bir yasa geçti canım; bunun çoğu düşüncesiz kölelik karşıtları tarafından yapıldı, Kentucky’deki din kardeşlerimiz çok heyecanlandılar ve gerekli görüldü, Hristiyan ve iyiliksever olsun olmasın, heyecanı yatıştırmak için eyaletimiz bir şeyler yapmalıydı.”

      “Peki yasa ne diyor? Bu zavallı yaratıkları bir gece barındırmamızı yasaklamıyor, değil mi, onlara sıcak bir yemek ve birkaç eski giyecek vermemizi ve onları sessizce kendi işlerine yollamamızı?”

      “Evet, canım; bu biliyorsun ki yardım etmeye ve suç ortaklığına girer.”

      Bayan Bird çekingen, yüzü hemen kızaran kısa boylu bir kadındı. Boyu bir metreden biraz fazla, yumuşak mavi gözlü ve şeftali tenliydi, dünyadaki en nazik, en tatlı sese sahipti; cesaretine gelince, orta boylu bir baba hindinin ilk bağırışında onu bozguna uğrattığı biliniyordu ve orta hâlli sadık bir ev köpeği sadece dişini göstererek ona boyun eğdirirdi. Kocası ve çocukları onun tüm dünyasıydı ve onları emir veya tartışmadan çok rica ve ikna ile yönetirdi. Onu harekete geçirmeye gücü yeten tek bir şey vardı ve o tahrik onun olağanüstü nazik ve sempatik doğasına rağmen çıkardı. Zalimce herhangi bir şey doğasının genelde yumuşak havasına göre korkutucu ve esrarengiz bir şekilde onu hırslandırırdı. Genelde bütün annelerin en hoşgörülüsü ve en kolay bir şey isteneniydi, yine de oğulları ondan şiddetli bir dayak yediklerini unutulmaz şekilde hatırlıyorlardı çünkü oğullarının çevredeki terbiyesiz oğlanlarla bir olup savunmasız bir kedi yavrusunu taşladıklarını öğrenmişti.

      “Size söyleyeyim.” derdi Efendi Bill. “O zaman korktum. Annem bana doğru geldiğinde çıldırdığını sandım, beni dayaktan geçirdi ve yemek yemeden yatağa devrildim, daha ne olduğunu bile anlamamıştım. Sonra annemin kapının dışında ağladığını duydum ve bu beni her şeyden daha beter etti. Size söyleyeyim.” derdi. “Biz oğlanlar bir daha kedilere taş atmadık!”

      Şimdiki duruma gelince, Bayan Bird kıpkırmızı yanaklarla çabucak ayağa kalktı, genel görüntüsü oldukça değişmişti ve kararlı bir havayla kocasına yürüyüp kati bir tonla şöyle dedi:

      “John, şimdi bilmek istiyorum, böyle bir yasanın doğru ve Hristiyanlığa uygun olduğunu düşünüyor musun?”

      “Eğer öyle olduğunu söylersem beni vurma Mary!”

      “Senden hiç böyle bir şey beklemem, John; oy vermedin değil mi?”

      “Verdim, benim güzel politikacım.”

      “Kendinden utanmalısın, John! Zavallı, evsiz, barksız yaratıklar! Utanç verici, kötü ve berbat bir yasa, ilk fırsatta onu çiğneyeceğim; umarım bir fırsatım olur, bunu yapacağım! Sadece köle oldukları için, bütün hayatları boyunca kötü davranılmış ve ezilmiş oldukları için bu zavallı, aç yaratıklara bir kadın sıcak bir yemek ve yatak veremiyorsa işler pek yolunda değildir, zavallı şeyler!”

      “Ama Mary, beni dinle. Senin duyguların oldukça doğru canım ve ilginç, seni bunlar için seviyorum ama canım duygularımız yargılarımızı etkilememeli; bunun kişisel duygular olduğunu anlamalısın, burada toplumun çıkarı söz konusu ki toplumsal çalkalanma arttığı için kişisel duygularımızı bir kenara koymalıyız.”

      “John, politikayı bilmiyorum ama İncil’imi okuyabiliyorum ve orada diyor ki açları doyur, çıplakları giydir ve yalnızları rahatlat, benim de izlemek istediğim bu İncil.”

      “Ama öyle durumlar vardır ki senin bu yaptıkların büyük bir toplumsal kötülük ortaya çıkarır…”

      “Tanrı’ya itaat asla toplumsal kötülük getirmez. Öyle olduğunu biliyorum. Her şeyden çok O’nun bize emrettiğini yapmak en güvenlisidir.”

      “Şimdi beni dinle Mary, sana çok açık bir delille gösterebilirim ki…”

      “Ah, saçmalama John! Bütün gece konuşur ama bunu yapamazsın. Sana açıkça soruyorum John, sen şimdi kaçak olduğu için zavallı, titreyen, aç bir yaratığı kapından döndürebilir misin? Bunu yapabilir misin?

      Doğruyu söylemek gerekirse, senatörümüzün özellikle insancıl ve kandırılabilir bir yapısı vardı ve başı belada olan birini geri döndürmek onun güçlü tarafı değildi; bu tartışmada daha kötü olan şey karısının bunu bilmesiydi ve elbette savunmasız bir noktaya saldırı yapıyordu. Böyle durumlarda zaman kazanmak için genelde yaptığı şeye yöneldi; “ehem” deyip birkaç kez öksürdükten sonra cebinden mendilini çıkardı ve gözlüklerini silmeye başladı. Düşman topraklarındaki savunmasız koşulları gören Bayan Bird üstünlüğünü sürdürmek için pek de vicdanlı davranmadı.

      “Seni bunu yaparken görmek isterdim John, gerçekten isterdim! Örneğin, kar fırtınasında kalmış bir kadını geri göndermek veya belki de onu alıp hapse atardın, değil mi? Belki bunda çok başarılı olurdun!”

      “Elbette, çok acı verici bir görev olurdu.” diye ılımlı bir tonda söze başladı Bay Bird.

      “Görev mi, John! Bu kelimeyi kullanma! Biliyorsun bir görev değil, bir görev olamaz! Eğer insanlar kölelerinin kaçmasını istemiyorsa onlara iyi davranmalı, benim prensibim budur. Eğer benim kölem olsaydı (Umarım hiçbir zaman olmaz.) benden veya John, senden kaçma riskini göze alırdım. Sana insanların mutluyken kaçmayacaklarını söyleyeyim ve kaçtıklarında, zavallı yaratıklar, soğuk, açlık ve korkudan yeterince acı çekmiş oluyor, herkes onlara karşı çıksa da yasal olsun olmasın, ben asla yapmayacağım. Tanrı yardımcım olsun!”

      “Mary!

Скачать книгу