Скачать книгу

gayet önemli ve gizlice bir şeyi öğrenmek için dikkatli bir şekilde boynunu Dahhâk’a doğru uzatarak:

      “Evet, sana söz veririm.” cevabını verdi.

      “Hanımefendi, Ebu Müslim sizi çok seviyor. Fakat takip ettiği maksadı, siyasi görevini bitirmeden bu uğurda zorunlu olduğu savaşlarda düşmanlarını yok etmeden, zaferi kazanmadan önce hanımlar ile bir münasebette bulunmamaya, vakit geçirmemeye yemin etmiş. Anladınız mı?”

      Gülnar gözlerini yere dikerek Dahhâk’ın bu sözlerini düşünmeye başladı. Fakat maksadı tamamen anlayamıyordu.

      “Açık söyle, ne demek istediğini tamamıyla anlayamadım.” dedi.

      “Hanımefendi siz de biliyordunuz ki Ebu Müslim devlette bir inkılap vücuda getirmek gibi büyük bir vazife ile meşgul, pek çok da düşmanı vardır. En büyük düşmanları Kirmani ile Nasr b. Seyyar’dır. Bunların katletmeden önce Ebu Müslim için bir zafer düşünülemez. Kirmani’nin sizi kendi oğluna nişanladığı kendisine söylediğim zaman pek memnun oldu.”

      Dahhâk bu son cümleyi söylerken sakalını kaşıyıp gülüyordu. Gülnar yere bakarak düşünmeye başladı. Gördüğü çelişki karşısında hayret ediyordu. Ebu Müslim kendisine âşık ise Kirmanizade ile nişanlanmasından nasıl memnun olur? Gülnar gözlerini yerden kaldırarak Dahhâk’a meraklı bir yüzle baktı. Hâl ve tavrında üzüntü belirtisi çok belli oluyordu. Dahhâk, Gülnar’ın şaşkınlığını anlayarak dedi ki:

      “Hanımefendi, Kirmani’nin oğluyla evleneceksiniz diye memnun olmadı. Onun memnuniyeti kendisini sevdiğiniz, başarı ve zaferini arzu ettiğiniz hâlde Kirmani’nin yanına gideceğinizi anlamasından ileri gelir.”

      Gülnar, Ebu Müslim’in kendisinden Kirmani’nin konağında bir hizmet ve yardım beklemekte olduğunu bu hizmetin de Kirmani’nin veya Nasr b. Seyyar’ın katline yardımdan başka bir şey olmadığını anlayarak teklif olunan vakayı pek dehşetli, pek cinayetkârane buldu. Çünkü bu cinayet Kirmani’ye gelin olduktan sonra ona karşı ancak gaddar ve hıyanet ile mümkün olabilecekti. Bu kötülük, cinayet doğrusunu söylemek gerekirse büyük bir suçtur. Gülnar hayatı boyunca böyle şeyleri görmek şöyle dursun hatır ve hayaline getirmemişti. Bu sebepten büyük bir korkuya ve hayrete düşerek sustu. Dahhâk’ın sözlerinden ne anladığını ona söylemeyi kibrine yakıştıramıyordu. Zavallı kızcağız iki taraftan da baskı altında idi. Bir taraftan Ebu Müslim’e olan muhabbet ve tutkusu hangi vesile ile olursa onun memnuniyet ve meylinin gerçekleşmesine sevk ediyordu. Diğer taraftansa terbiyesi, vicdanı onun kocası olacak bir adamın kendi hanesinde eşi sıfatıyla bulunurken katline iştirak etmekten menediyordu. Gülnar kendini gayet çaresiz bir mevkide gördü. İki şeyden birini tercih etmesi lazımdı. Ya Kirmani’nin katline ortak olarak Ebu Müslim’e kavuşmak ya da Kirmanizade ile evlenmeyi kabul etmek yahut bunu reddederek Ebu Müslim’ den mahrum kalmak.

      Gülnar bir süre bu iki şey arasında tereddütte kalarak vakit geçirdi. İçinde bulunduğu durumdan yoruldu. Şiddetli bir baş ağrısı, bir can sıkıntısı hissederek birdenbire ayağa kalkmaktan kendini alamadı. Dahhâk ise Gülnar’ın hareketini dikkatle takip ediyor ondan bir cevap bekliyordu. O şekilde ayağa kalktığını görünce büyük bir tereddüt ve şaşkınlık içinde bulunduğunu anlayarak dedi ki:

      “Hanımefendi, acele karar vermeyiniz. İyice düşününüz. Bu olay, teklif edilen şey pek ağırdır. Fakat Ebu Müslim’e kavuşmak için bundan başka bir yol yoktur. Çünkü bu adam kararlarında pek ziyade sabittir. Ondan bir türlü dönmüyor.”

      Gülnar teklif olunan şeyi daha açık bir şekilde anlamak istiyordu, dedi ki:

      “Maksadını tamamen anlayamadım, Ebu Müslim ne dedi ise onu harfiyen bana ne için söylemiyorsun?”

      Dahhâk cevap verdi:

      “Onun her dediğini harfiyen söylemek lazım gelse konu fazlasıyla uzar. Sözlerinden anlayabildiğim kadarıyla size arz ederim. Kendisi sizi seviyor. Fakat savaşları kazanmak, zaferleri elde etmeden, amacını kesin bir şekilde vücuda getirmeden önce evlenmemeye yemin etmiş. Zafer ise o iki adama karşı galip gelmeyle olacaktır. Üstün gelmek için ihtimal ki onların katli lazım gelir yahut ihtimal ki onların ölmeleri gerekir. Bunlardan birinin önünde bulunursanız Ebu Müslim’e bu hususta yardım edersiniz. Yoksa siz bilirsiniz. Meseleyi yavaş yavaş düşününüz. Ona göre karar veriniz.”

      Gülnar, bu önemli mesele karşısında derhâl karar vermekten kendini âciz görerek gizli tutacağına dair verdiği söze rağmen maşita ile görüşünceye kadar kararı ertelemek istedi. Zaten insan bir mesele hakkında karar verememekte olduğunu görünce, kendisine yakın olanlara işi söyleyip fikirlerini almaya kendi nefsinde şiddetli bir meyil hisseder. Sırrı gizli tutmak hakkında verdiği söze önem vermez. Belki de sır tutmak için ortaya çıkan ısrar ve zorlama, o sırrın ifşasına insani teşvik ve arzu eder. Bu hususta kadınlar, ümitsiz oldukları hâlde ince ruhlarının etkisiyle hele muhabbet etmenin cazibesine ve ayrıntılı konularda sır saklamaya erkeklere göre daha başarısızdırlar. Kadınların sır ifşaları genellikle yine sır teslim etmek şeklinde olur. Bir kadına bir sır emanet edip, ifşa etmesini ona tavsiye ederseniz o sırrı bir arkadaşına yine sır olarak söyler. Arkadaşı diğer arkadaşına nakleder. Erkekler sır tutmakta daha fazla başarılı olmakla beraber onlar da bu gibi durumlardan arındırılmış değildir. Meşhur söze göre “İki kişiye geçen bir sır kulaktan kulağa yayılır.” gerçekten bir sır iki dudaktan öteye gitti mi ifşa edilmiş demektir.

      Sır sahiplerinin sırlarını söylemekte takip ettikleri maksatları bir yana bırakalım. Bir mesele hakkında tereddüde düşerek bir hüküm vermekten âciz kalan bir insan, danışmak maksadıyla bir sırrı ifşa ederse belki affedilir. Nitekim Gülnar’ın başına öyle bir hâl geldi. Gülnar birkaç seneden beri maşitasıyla sırdaşlık kurmuştu. Onun sadakat ve doğruluğuna çok güveniyordu. Şimdi Ebu Müslim tarafından Dahhâk’a söylenen bu önemli meseleyi ona söylemek ister ise hoş görülmez mi?

      Gülnar, bu mesele hakkında kesin bir karar veremeyeceğini anlayınca Dahhâk’ı savarak meseleyi etrafıyla düşünmek, hâline çare bulmak için yalnız kalmak üzere kendi odasına gitti. İçeri girince kapıyı kapatarak yatağa sarıldı. Gülnar yatak üzerinde bir saat kadar kendini hayallere kaptırdı. Zihninden geçenlere iyilik veremiyor fakat dolaşa dolaşa yine başladığı yere geliyordu. Son derece de acı içindeydi. Maşitanın huzuruna fevkalade bir ihtiyaç hissediyordu. Gelmesini büyük bir merak ile bekliyordu. Yatağında uzandı. Yorgunluk, merak onu hâlsiz bırakmıştı. Uykusu geldiğini, üşümekte olduğunu hissetti. Yorgana sarılarak uyudu. Kapıyı kapalı fakat sürmesiz bırakmıştı. Biraz sonra maşitası yoklamak için gelince kendisini uykuda görerek Dahhâk’ın söylediği gizli şeyleri anlamayı hanımdan ziyade merak ettiği hâlde kendi odasına çekildi. Reyhane, Gülnar’ın kendisinden hiçbir şey gizlemeyeceğini kesinlikle biliyordu.

      Gülnar gün batımına kadar uyuduktan sonra hizmetkârların gürültüsü üzerine uyandı. Sabah vakti oluyor zannederek gözlerini açtı. Yatak üzerinde oturdu. Maşitası yanı başında oturuyordu. Gülnar elleriyle gözlerini ovuşturtuktan sonra etrafına baktı. Gün batmak zamanında olduğunu anladı. Yanı başında maşitayı görünce ona:

      “Çok geç kaldım uyku beni bırakmadı. Uyumuşum…” dedi.

      “Hanımcığım! Sırrı anlamak için sizi yalnız bıraktım. Sonra geldim o zaman uyuyordunuz.”

      “Bir patırtı işitiyorum bu nedir?”

      “Misafirler beyefendi ile salondadırlar. Uşaklar onların hizmetlerinde gidip geliyorlar.”

      Gülnar bu sözleri işitince uyanır gibi oldu. Ebu Müslim’in yüzünü görmeye

Скачать книгу