Скачать книгу

odasına gitti. Gülnar pek ızdıraplı ve hicranlı bir hâlde bulunduğundan o gece pek az uyku uyuduğuna şüphe yoktur.

      Şimdi bunları kendi tedbirlerini hazırlamakta bırakalım da Ebu Müslim’e gelelim. Ebu Müslim ile Halit’in misafirhaneye giderek uyuduklarını söylemiştik. Fakat hakikat, Halit’in de Ebu Müslim’in de gözlerine uyku girmiyordu. O, gerçekleştirmek istediği büyük inkılabı, bu uğurda karşılacağı bütün zorlukarı derin derin düşünüyordu. Ebu Müslim pek dikkatli, fikren son derece gözü açık, gelecek hakkında pek ziyade şüpheye yer bırakacak hiçbir şeye itimat etmeyen bir adamdı. Bunun için yatağında uzanmışken yapmaya mümkün ne kadar şeyler varsa mutlak başaracağını farz ediyor, bir tek başarısızlığa uğramayayım diye olabilecek her şey için tedbirler, çareler kuruyordu. Pek az uyuklar gibi olduktan sonra rüzgâr, gök gürültüsü ve yağmur sesi üzerine uyanarak yollarda oluşan çamurların kendisini yoldan alıkoyabilmesi ihtimaline karşı canı sıkılmaya başladı. Yataktan kalkarak penceren etrafa baktı. Şimşek ışıkları ile her tarafın su ve çamur kesildiği görülüyordu. Biraz sonra şafak söktü. Ebu Müslim, Halit’in o vakte kadar uyanmış olacağını kestirerek odasına gitti. Fakat odaya girmek istediği zaman Halit’in abasını giymiş sarığını başına ve çenesine sarmış olduğu hâlde kapıdan dışarı çıkmakta olduğunu görerek ona “Halit!” diye hitap etti.

      Halit, beklemediği bu sese karşı derhâl “Buyurunuz.” cevabı verdi.

      “Bütün gece hatırımdan çıkmadı. Casusluk etmek için gönderdiğimiz adam acaba dediğimizi tamamen yapabildi mi? Bu hususta ne fikirdesin?”

      “Zannederim ki isteğimiz bilgileri ele geçirmiştir. Yanımıza dönmek için meydana gelen gecikmeden dolayı merak etmemeli. Pek işgüzar, muktedir bir adamdır. Mutlaka yağmur, çamurdan geç kalmıştır.”

      “Bilseniz, onun dönüşünü ne kadar sabırsızlıkla bekliyorum. Merv’de bulunan düşmanlarımızın durumu hakkında bilgi getirmelidir ki onlara karşı gelebilmek için biz de ona göre tedbirler hazır edelim.”

      “Ben de bütün gece bu meseleyi düşünüyordum. Hatta bunu merak ederek gece uyuyamadım. Fakat her hâlde bu adamın gayret ve sadakatinden eminim. Bu adam sizden pek çok korkuyor. Fazla olarak Nasr b. Seyyar hakkında şiddetli bir düşmanlığa sahiptir. Her nerede ise gelip bizi bulacak.”

      “Zaten büyük ordugâhımıza Nasr b. Seyyar’ı seven tek bir adam yoktur. Yalnız Kirmani’den korkuyorum. Hileyle adamlarımızı kandırır. Kendi tarafına çeker. Çünkü bu adamın da elinin altında iş yapabilecek adamlar vardır. Aldığım malumat göre Kirmani, Nasr’ı, Merv şehrinden dışarı itmiştir. Şehri her yerini kontrol altına almıştır.”

      Ebu Müslim ile Halit bu sohbette bulunurken hanenin çevresinden bir hareket işittiler. Meğer uşaklar odayı ısıtmak için içi ateş dolu büyük bir mangal getiriyorlarmış. Uşaklar mangalı odanın bir tarafına koyduktan sonra üzerine buhur attılar. Ateşten güzel bir koku etrafa yayılmaya başladı. Ebu Müslim ateş ve buhurun cazibesiyle halı üzerine serilmiş bir mindere oturdu.

      Tiftikten siyah bir örtüye sarıldı. Sarığını düzensiz bir hâlde başına sararak Halit’e yanı başında oturmasını işaret etti. Ebu Müslim bir süre durgunca oturduktan sonra sabah namazını kılmadığı hatırına gelerek ayağa kalktı. Onun ayağa kalkması ile beraber Halit de eşlik etti. İkisi abdest aldıktan sonra birlikte sabah namazını kıldılar. Sonra eski yerlerine gelip oturdular. Buraya ulaşmadan önce Merv şehri hakkında bilgi getirmek için bir casus göndermişlerdi. Casus lazım olan bilgileri topladıktan sonra buraya gelip kendilerine kavuşacaktı. İşte gerek Ebu Müslim gerek Halit sessizlik içinde bu adamı düşünüyorlardı.

      16

      EBU MÜSLİM İLE DAHHÂK

      Bir müddet sonra uşaklar tarafından kurulan sofrada Ebu Müslim ile Halit yemek yedikten sonra ellerini yıkadılar. Ebu Müslim pek az söz söyler bir adam olduğu için yemek esnasında kendisi ile Halit arasında pek az söz konuşulmuştu.

      Kuşluk zamanı olunca Ebu Müslim’in uşaklarından biri odaya girerek bir şey söylemek istediğini gösterir bir tavırda durdu.

      Ebu Müslim, uşağa:

      “Ne söyleyeceksin?” diye sordu.

      Uşak: “Efendim, kapıda bir adam var. Sizi görmek istiyor.”

      “Bize mensup adamlardan biri midir?”

      “Hayır, Merv beyinin adamlarındandır.”

      “Bırak, girsin.”

      Bunun üzerine Dahhâk omuzu üzerinde gayet ağır bir torba taşıdığı hâlde içeri girerek torbayı mangalın yanına koyduktan sonra kapıyı kapadı. Gayet terbiyeli bir tarzda yürüyerek Ebu Müslim’in karşısında durdu. Ebu Müslim yüksek ve biraz sert bir sesle:

      “Kimsin, ne istiyorsun?” diye sordu.

      “Merv beyi adamlarındanım, efendimize gizlice, önemli bir mesele arz etmek istiyorum.”

      Dahhâk söz söylerken yüzüne şaklabanlık hâli görünmemesine son derece gayret ediyordu. Halit, Dahhâk’ın gizli bir görüşme talep ettiğini görünce yerinden kalkarak odanın dışına çıktı. Ebu Müslim, Dahhâk’a oturması için işaret etti.

      Dahhâk, eğilip Ebu Müslim’in elini öperek:

      “Efendimize gizli maruzatta bulunmak memuriyetiyle geldim. Maruzatımın gayet gizli tutulması için yalvarırım. Ben bir elçiyim. Elçiye zeval yoktur.” dedi.

      Ebu Müslim: “Söyle, korkma.”

      Bunun üzerine Dahhâk abasının altından işlenmiş bir kılıç çıkararak Ebu Müslim’e sundu. Ebu Müslim kılıcı görünce bu işte bir hile, bir suikast bulunduğunu ihtimal vererek yüzünü ekşitti. Dahhâk’a sert, şiddetli nazarlar ile bakmaya başladı. Dahhâk, Ebu Müslim’in düşüncesini hisseti. Biraz alıklık ile karışık bir tebessüm ile güldüğü hâlde dedi ki:

      “Bu ordu komutanının kendisine hediye getiren benim gibi önemsiz, zevzek bir hizmetkârdan çekinmesi uygun mudur? Efendimiz gibi yürekli ve şiddet ile meşhur bir zatın huzuruna itaat ve sadakattan gayri bir fikirle girmeye kim cesaret edebilir? Sert bakışlarınızdan titriyorum. Hayatım bir sözünüze bağlı, istirham ederim. Bir tebessüm ile kulunuza cesaret veriniz.”

      Dahhâk bu sözleri söylerken büyük bir korku, bir telaş ile âciz olduğunu gösteriyordu. Yahut gerçekten de korkmuştu. Çünkü Ebu Müslim korkunç heybet sahibi bir adamdı. Korkmadan, titremeden yüzüne dikkatli bakılamazdı.

      Ebu Müslim kılıcı Dahhâk’tan alarak ona korku vermeyecek bir şekilde yapma tebessümde bulunduğu hâlde elleri arasında çevirmeye dikkatli dikkatli muayene etmeye başladı. Sonra o vakte kadar ayakta kalmış olan Dahhâk’a bakarak oturması için işarette bulundu.

      Dahhâk sağa sola bakarak büyük bir edep, terbiye ile oturdu.

      Ebu Müslim, Dahhâk’a sordu:

      “Benden bir istekte bulunacaksın, değil mi? Arap mısın?”

      Dahhâk korktuğunu gösterir bir tavırda biraz geriye çekilerek cevap verdi:

      “İmam hazretleri tarafından buraya gelen emirin, kulunuza acaba bize de ihtiyacı olabilir mi? Efendimizin merhametine sığınırım.”

      Ebu Müslim, pek nadir güldüğü hâlde Dahhâk’ın sözlerine, hâl ve tavrına karşı gülmekten kendini alamayarak cevap verdi.

      “İmam hazretlerinin emri, bütün Araplar içindir. Çünkü imam hazretleri bizzat Arap’tır. Telaş etme, ne demek istiyorsan söyle.”

      Dahhâk kapıya bir bakış

Скачать книгу