ТОП просматриваемых книг сайта:
Peygamberimiz. Muhammed Ali Lâhûrî
Читать онлайн.Название Peygamberimiz
Год выпуска 0
isbn 978-625-6865-20-4
Автор произведения Muhammed Ali Lâhûrî
Издательство Elips Kitap
Arabistan’da umumi din olan putperestlikten başka, yıldızlara ibadet de aynı derecede kökleşmişti. Beşeriyetin mukadderatı, muhtelif yıldızların hareketine bağlanmıştı. İnsanın hayır ve şerrine ait olan tabii hadiseler yıldızların nüfuzuna bağlanıyordu. Bunlardan başka Arabistan’da hiçbir dine bağlı olmayanlarla doğrudan doğruya dinsiz olanlar da mevcut idi.
Bir taraftan putperestlik en yaygın şekliyle Arapların zihinlerine hâkim iken Arapların içinde, Allah’ın varlığını inkâr eden, ruhun ölümsüzlüğüne inanmayan, hesap gününü kabul etmeyenler de vardı. Bunların gözünde din bir maskaralıktı. Bunlar, tapındıkları putlarla da istihza ederlerdi. Arapların meşhur şairi Ümrü’l Kays’ın babası öldürüldüğü zaman, Arap âdetlerine göre putu ile istişare ederek babasının intikamını almak veya almamak hususunu ilahının hükmüne bağlı kılmıştı. Şair, birinin üzerinde evet anlamında olan “Neam”, diğerinin üzerinde hayır manasına olan “la” yazılan ve bir de üzerinde istişarenin tekrarını ifade eden üç ok almış ve bunları üç defa atmıştı. Sonuç hep menfi çıkıyordu. Bu duruma hiddetlenen şair, oku ilahının yüzüne atarak, ona hitaben: “Sefil, öldürülen kendi baban olsaydı, intikamını almaktan beni menetmezdin!” demişti.
Arabistan’da dinsizlik ve putperestlik bu merkezde idi. Arapların sosyal hayatı da çok kötü idi. Araplar sosyal toplum olmanın esaslarından bile haberdar değillerdi. Bunların hayat tarzı, hiçbir içtimai fazileti terakki edecek bir hâlde değildi. Arapları meşgul eden en önemli olay, kendi aralarındaki kabile mücadeleleri idi. Her an diğer bir kabilenin düşmanca saldırısına maruz kalabilirlerdi. Araplar sürüleri ile genellikle göçebe bir hayat sürüyorlardı. Nerede su ve sürülerini otlatacak güzel bir yer görürlerse çadırlarını oraya kurarlardı. Arapların çok az kısmı köylerde, daha da az diyebileceğimiz bir kısmı da şehirlerde yaşarlardı. Bu şartlar altında Arapların muntazam bir medeniyet kurmalarına hiç ihtimal verilebilir mi? Arabistan’da kanunu tatbik ve asayişi temin edecek bir hükûmet merkezi yoktu. Sanki bütün memleket, sayısız hükûmetlere bölünmüştü. Her kabile, müstakil bir siyasi birlik teşkil ediyordu. Şurada burada mevcut olan hükûmetler de adalet tevzi edemeyecek derecede zayıftı. Birinin hakkını diğerinden almak için insanın dayandığı yegâne kuvvet bilek gücü idi. Her kabilenin haklarını korumak için o kabileyi harbe sevk edecek bir başkanı vardı. Fakat ne fertleri kabileye ne de kabileyi millete bağlayacak bir kanun ve şeriat yoktu. Herkes müstakildi. Yani merkezî bir bağlılık yoktu. W. Muir’ın da kabul ettiği gibi, bunları birleştiren ancak Müslümanlık olmuştur. İngiliz tarihçi diyor ki: “Nazarı dikkatimizi çeken en mühim nokta, Arapların sayısız heyetlere ayrılmaları; genellikle aynı dil ile konuşmaları, aynı âdetleri taşımaları, aynı haysiyet ve ahlaka tabi olmaları fakat hepsinin birbirinden başka ve birbiri ile daima harpte bulunmaları; kan veya menfaat bağları ile bağlı oldukları hâlde önemsiz bir meseleden dolayı en şiddetli düşmanlıklara girişmeleridir.” İslam’ın zuhuru zamanlarında Arabistan’ın gösterdiği manzara, herhangi bir birleşme teşebbüsünü akamete uğratacak derecede bir ihtilaf manzarası idi. Bu kabilelerin nasıl birleşebileceği, hangi kuvvetle toplanabileceği, müşterek bir merkeze nasıl bağlanabileceği meselesi, henüz halledilmemiş bir konu idi. Bütün bu sorunları Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) çözdü. Kur’an-ı Kerim’in şu ayetinde Arapların bu durumuna işaret vardır:
Toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece ayetlerini açıklar. 23
Araplar arasında bir kere düşmanlık başladı mı yıllarca devam ederdi. Bir hakaret, bir at yarışında önemsiz bir olay, binlerce insanın kanının dökülmesine sebep olurdu. En kötü tarafı ise yenilenlerin, esir düşenlerin, galipler tarafından daima köle olarak kullanılmaları idi. İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in gıptaya şayan bir ahlak seviyesine yükselttiği millet, bu kadar alçalabilmiş bir milletti. İslam’ın Peygamber’i bu düşman ve nefret sahibi unsurlarda öyle ahenkli bir kardeşlik tesis etmiştir ki bu durumun dünya tarihinde başka bir örneği yoktur. Bu ne muazzam bir inkılaptır. Arap toplumunda kadının işgal ettiği mevki pek düşüktü. Hayvani şehvetin ifadesi olan aşk teranelerini bir tarafa bırakırsak kadın, hayvanların gördüğü muameleden farklı bir muamele görmüyordu. Çok kadınla evlenme Araplar arasında pek yaygındı. Bir erkeğin alabileceği kadınların sayıca hududu yoktu. Bu herkesin
23
Ali İmran, 3/103.