Скачать книгу

hatta bunun için evini, ocağını, yurdunu terk etmeyi göze alır bir hâlde geçişi ve “göç”üşüdür. Artık sefer değil, “göç” vardır ve bu göçte insanın sadece maddesinden değil manasından da çok şeylerin “göç”üşü vardır. (Kaplan, 2018: 126,128)

      Sirkeci’den giden insanımızla değerlerimizdi. Bu değerlerimiz maalesef o ellerde dışlandı, horlandı. Yetişen nesiller bir yabancılık yaşadı. Kayıp nesiller oldu.

      Dağların Ardında Kalan Köy ve Köyde Bekleyen Elif

      İşte ilk göç dalgası böyle başlamıştı. Uzun ve mesafeli dalgalarıyla önüne kattıklarını yaban ellerine atarken, sonraki dalgalar yine yurdum insanlarını yerinden yurdundan söküp atarken bu kez vatanın diğer köşelerine serpiştiriyordu insanımızı… İşte bu son dalgada şairin kendisi de bir şekilde gurbet ellere düşmüştü. Köy onun için hasretin bir diğer adıydı.

      O köy ile ilgili duygularını bir mülakatta şöyle anlatır: “Ben, etrafı mor dağlarla çevrili, sini içi gibi dümdüz bir ovada doğdum ve ovayı çevreleyen dağlara bakarak büyüdüm. Bu geniş ovaya serpilmiş, ipliği kopmuş tespih taneleri gibi dağılmış yüzlerce köy vardı. Bizim köyümüz işte bu ovanın tam ortasındaydı. Onun için de adına Çatova demişler. Çocukluğumda benim için dünya, işte bu sini içi gibi ovadan ibaretti. Düğün olduğunda davul sesleri, sabahın dingin saatlerinde köpek havlamaları ve horoz sesleri köyden köye duyulurdu. Uzun kış gecelerinde tandır başlarında tatlı dilli ninelerden masallar, maniler dinledim. Ben, o köyün kırlarında kuzu güttüm, tozlu yollarında yalınayak azık taşıdım, beynimi kaynatan temmuz sıcağında döven sürdüm. Şimdi hasretle yâd ediyorum. Orası benim için bir masal ülkesidir. Ovayı dolduran kağnı gıcırtıları hâlâ kulaklarımda…” (Oruç ve Günaha, 2019)

      Onun şiirlerinde köy, var olan bütün güzelliklerin merkezi olarak karşımıza çıkar. Şiirlerde, köyün mekân olarak anlatımından çok çağrıştırdığı değerlerin vurgusu ön plâna çıkartılır. Türk kültürünün yoğun olarak yaşandığı, tüm niteliklerinin görülebileceği, tipik özellikler taşıyan köyün dar bir mekân olması var olan değerleri yoğun bir anlatıma dönüştürür. (Çelik, 2018: 7)

      Elif şiirinde de bu son dalganın acılarını terennüm eder şair:

      “Köy dağların ardında kaldı

      Bir gün çıktım yel-yapalak

      Köy dağların ardında kaldı

      Türküleri unuttum

      Gitgide ıradı kağnı sesleri

      Bir daha uğramadım

      Hâlbuki Elif’e sözüm vardı

      Hiç varmadım

      Kız dağların ardında kaldı

      Sanırım;

      Özlemiş, özlemiş alışmış Elif

      Artık çoluk çocuğa karışmış Elif”

      O bu göçten mustariptir. Gurbette iken sıladan gelen haberlerin yolunu bekler, sılanın kokusunu ciğerlerinde hissetmek ister. Bu duygu ile bir göçmen kuş olan leylekten bile medet umar. “Leylek benim senden bir sualim var Zeynep’ten bir haber getir leylekler” Bu duygu onda o kadar belirgindir ki: “Leylek/Bir gurbet türküsü gagasında/Her yaz gelir gider/Yemen’de kınalar ellerini/ Beytullah’a yüz sürer/ Kuş değil melek” derken bu duygular hâkimdir yüreğinde…

      Sonuç

      Çeşitli kurumlar tarafından birçok kez “yılın şairi” ve yılın edebiyatçısı” gibi ödüller almış olan Akbaş, millî ve manevi bilinci kendi fikirleri doğrultusunda şekillendirerek bir potada eritmiş ve halk için halkla beraber yaşayarak yazmış bir şairdir.

      Gerek eğitmen yönünün gerekse epik/lirik psikolojik dünyasının ona kazandırdığı pozitif kişilik sayesinde okurlarına vermek istediği mesajı doğrudan verebilmiş, onlara onların anlayacağı dil ile seslenmesini bilmiştir. Bu sayede hem kendi dönemindeki şairlere ilham kaynağı olmuş hem de çocuk şiirleri vesilesiyle kendinden sonraki nesillere de örnek teşkil etmiş bir Türk aydınıdır. (Bulut, 2016: 56,64)

      Okunması gereken bir şairdir Ali Akbaş… Edebiyatımızın en önemli isimlerinden birisidir. Kendisi için nice uzun yıllar ve nice eserler vermesini diliyoruz.

      Kaynaklar

      Akbaş, Ali, 1996, Kuş Sofrası, Kültür Bakanlığı Yayınları No: 1320, Ankara, Akbaş, Ali, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3977

      Bulut, Yıldıray, 2016, “Ali Akbaş’ın Biyografik ve Sanatsal Yaşamı ile Şiirlerinde Yer Verdiği Temalar”, International Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS) August 2016: Volume 2 (Special Issue 1)

      Ertürk, Yavuz, 2016, “Bizim Hikâyemizi Anlatır Ali Akbaş’ın Her Şiiri”, Dünya Bizim, 14 Nisan 2016.

      Kabaklı, Ahmet, 1991, “Ali Akbaş’ın Göygöl Şiiri İncelemesi”, Türk Edebiyatı, Ağustos 1991

      Kaplan, Fahri, 2018 “Tuna’dan Geçen Atlar ve Trenler: Ali Akbaş’ın “Göç” Şiiri Üzerine Bir Okuma”, İki İstasyon Arası Tren Yazıları, TDEV Yayınları.

      Leontik, Mariya, 2017, “Ali Akbaş, Şiiri ve Ben”, Türk Edebiyatı, S. 529, Kasım 2017.

      Oruç, Çiğdem, Gülcihan Günana, 2019, “Ali Akbaş ile Söyleşi”, AÇSHB Sevgi Bir Kuş Dergisi, 2019.

      Şahin, Mehmet Ali, 2010, “Akbaş ile Ufuk Mülakatı”, Edebiyat Ufku İnternet Dergisi. S. 24, Haziran. 2010.

      Tatcı, Mustafa, 2008, “Ali Akbaş’ın Şiir Dünyasında Çocuk”, Türk Halkları Edebiyatı II, Uluslararası Çocuk Edebiyatı Kongresi, Kafkas Üniversitesi, I. Kitap, Bakü 13-15 Kasım, 2008.

      Tekin, Aslan, 2005, Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ankara.

      Yalçın Çelik, S. Dilek, 2018, “Ali Akbaş’ın Kuş Sofrası Adlı Şiir Kitabında Milli Değerlerin Çocuk Duyarlığından Dile Getirilmesi”, Stad Sanal Türkoloji Araştırmaları Dergisi, 3, 1: 11-20.

      Yanardağ Mehmet Fetih ve Meleknur Özdoruk Özdurmuş, 2018, “Kültürel Bellekteki Yansımalarıyla Ali Akbaş’ın Çiçekler ve Kuşlar Adlı Şiirini Metinlerarası Bağlamda Bir Okuma Denemesi”, Edebi Eleştiri Dergisi, 2, 1, Nisan 2018.

      AKSAÇLI BİR ŞAİR: ALİ AKBAŞ

      Mehmet GÖZÜKARA

      Süleyman Çelebi, merhum dev eseri Seyahatname ’sinde gezip gördüğü yerleri bütün ayrıntılarıyla ele alıp inceler. Coğrafyasından tarihine, camilerinden medrese ve tekkelerine, konaklarından eğlence ve mesire yerlerine varıncaya dek tatlı tatlı anlatır gittiği yerleri. Kılık-kıyafetleri, örf-âdet ve ananeleri… Kısacası bir toplumu var eden bütün değerleri gelecek nesillere de aktararak tarih, kültür ve geçmişin meraklılarına bitmez tükenmez bir kaynak oluşturmuştur Evliya Çelebimiz. Şehirleri, kasaba ve köylerine varıncaya dek bu kadar güzel anlatan başka biri var mıdır bilemiyorum. Düşünüyorum da Elbistan’ımıza gelseydi neler söylerdi acaba? Pınarbaşı’ndan çıkarken Ceyhan’ı görseydi mesela nasıl anlatırdı, şairlerinin bolluğuna karşı neler söylerdi?

      Elbistan, Şardağı’na sırtını vererek oturmuş bir dev gibidir. Geniş ve mümbit ovasını gözler sanki asırlardan beri. Çocukları karıncalar gibi koşuşup dururken eteklerinde, o derin derin geçmişini düşünüyordur belki

Скачать книгу