Скачать книгу

olağan dışı boyutlara ulaştırıyor izlemini vermektedir.

      Ah insanlık! Ayrılmaz ya kederim,

      Kalpte patlar volkanca… Yanar derdim,

      Tekrar sana verebilsem insanlığı,

      Tanrılığı Tanrı’ya da iade ederdim!..

      Akbarov, şiirdeki dürüstlüğü kendinin ozanlık Vicdanının objektifinden görmek ister. Aynı zamanda da onun vicdanı şiirlerinin hakikati misali yaşamaktadır. Bu, dürüstlük prensibiyle kaleme alınan şiirin temelidir. Şiirlerinde duygunun aklı değil, aklın duyguyu idare ettiğini hissettiren şiirsel “yapı” fark edilir. Bu da onun kelâmındaki düşüncenin öncelikle kalp süzgecinden geçtiğine işaret etmektedir. Yani, bu dünyaya olan bakış açısı, böyle bir süzgeçten geçtikten sonra ortaya çıkmaktadır.

      Jozeph Brodsky bir Nobel konuşmasında “Şiir; duanın da dile getirildiği mekanizma tarafından yazılır.” demişti. O, sanatla Kutsallık her zaman bir potada değerlendirilmelidir ilkesine tutunmuş, şiirdeki sorumluluğu, Yaradan’ın huzurundaki sorumluluklarla eşit görmüştür. Bu özellik, Akbarov’un sanatında da açıkça fark edilmektedir.

***

      Kimse ama, Gerçeği öldüremez,

      Bir adı da Gerçektir Yaradan’ın.

***

      Yalnızız biz: ben ve sen hem o yalnız…

      Yalnıza hep destek versin bir yalnız.

      Kollar bizi Tanrı hâlâ koruyor

      Bizse Tanrı tarafında var mıyız?

***

      Tanrı cevap vermiyordur,

      Ya çok günah, aybımız.

      Ya Tanrı’nın cevabını

      Okuyamaz aklımız…

      Atantay Akbarov, çok yönlü şairdir: bazen keskin, bazen santimantal, bazen Hakk’ın sözcüsü, bazen derviş, bazen manevi dilenci, bazen aşkın kurbanıdır… Bu onun şiirsel alanı hissetme güdüsüdür. Zaten şair, şiir âleminde yaptığı manevi devrimi de yaşadığımız dünya kadar sade ve duru düşüncelerle açık anlaşılır sözlerle gerçekleştirmektedir. Akbarov’un kendine has tutumu vardır. Onun tutumunun çarpıcı özelliği; karışık kavramları günlük konuşma diliyle dile getirirken bile basit olandan zor olanı, pekiştirilmiş düşünceden yeniliği, önce hiç dile getirilmemiş orijinal fikri keşfedebilmesidir.

      Aslında bu tür gizemin asıl sebebi; şairin, şiir yazarken dalıp gittiği hayal dünyasında kalmayarak -ister kozmosta ister yerin yedi katman altında ister aşkın kutbunda olsun-eninde sonunda “kendine geri dönebilmesinde saklıdır”. Bu tür tutumlar öylesine bir tutum değildir. Yani şair; kendi kendiyle konuşmaya, kendini anlayıp algılamaya, kendinin mikro dünyasını bulmaya çabalamaktadır. İşte böyle bir çaba Akbarov’da da görülmektedir. Söz konusu çabanın gerçekleştiği süreç içinde manevi dünyası, kendini algılama duyusu, sezgiyle şairlik refleksi öncelikle onu çok düşündürerek şairi endişeye sokar. Çünkü o; bu süreç boyunca var gücüyle dünyayı, dünyanın gerçeklerini kendi gerçeklerinin penceresinden aramaya koyulur.

      Bu anlaşılır bir söylemdir. Başka bir ifadeyle, dış dünya rasyonellik bataklığında boğulmakta ve bu durumun karşısında şairin gönlü hiç hoşnut değildir. Şairler her zaman kendi dünyasında kalıp, orada yaşamak ister…

      Burada “Şair Akbarov yukarıda adı geçen iki kitabında niçin Tanrı konusuna daha çok değindi ve bunun sebebi nedir?” sorusu doğabilir. Şair kendi gerçeğini, Yüce Gerçekten yani Tanrıdan bilir ve şair için Tanrı’dan öte gerçek yoktur.

      Kuşu kanatsız hayal edemediğimiz gibi Atantay Akbarov’u -gerek kendisini gerekse şiirlerini- Aşksız düşünemeyiz. Aşk şiirleri, lirizm Atantay Akbarov’u bir şair olarak tanınmasını sağlayan başlıca hususlardandır. Şairin aşk konulu şu mısraları dikkate şayandır:

***

      Mutluluksa aşkın öpmek yüzünden,

      …Aşka ulaşmak apayrı bir bayramdır.

***

      Âmâlar günü görmek ister gibi

      Hey sen aşk! Göresim var gözlerini!

      Sağırlar söz’ anlayıp dinler gibi

      Hey sen aşk! Duyasım var sözlerini!

      Sakatlar yürümeyi özler gibi

      Kalbime kanat taktım… sürüyorum.

      Dilsizler konuşmayı gözler gibi,

      Tasadan düşe kalka yürüyorum…

      Beş günlük hayatıma olsan konuk,

      Yaşamdan gidesim var Sensiz bezip.

      Hey sen Aşk! Sensiz ise her yer donuk.

      Hey sen Aşk! Sen var isen her yer behişt!

      Yukarıdaki mısralarda görülen ifadeleri, ancak aşkın “haylaz” (olumlu anlamda kaderinin şımarık) şairi dile getirebilir. Aşk, şair Akbarov’un özel bir duygu konusudur. O, aşk şiirlerinde aşkın “manevi devrimcisi” gibi karşımıza çıkar. Fahrenheit ölçü birimiyle 451 derecede kâğıt da kitap da yanmaya başlar derler. Akbarov’un aşkının derecesi, şiirlerinde Fahrenheit’inkinden hayli derece geçmiş gibi görünüyor. O duyusal insani yapısıyla derece ne olursa olsun dayanabileceğini, yaralı ruhunun ateşiyle her zaman aşkı yücelteceğini şiir mısraları aracılığıyla dile getirmiştir.

      Kaç vakittir görmedim,

      Kaygılandım ölmedim.

      Gayrı özünü görünce,

      Kahkaha atar gözlerim!

      Burada “ölümsüzlük”, “kahkaha atan gözler” gibi şairane ifadelerin sadece Akbarov’da görüldüğü düşüncesine kapılırsın.

      Yakasım gelir işte ben,

      Aşksız dünya, âlemi.

      Andırır aşksız bu evren

      Karanlık mezar haneyi!..

***

      “Candan öte, dünyada,

      Ben gibi kimse sevemez

      Aşka kimse yanarak

      Ben gibi alevlenemez.”

      Benden öte ama Aşkta

      Biri vardır dert yanan,

      Onun adı Güneş’tir

      Eyvah yanar, pek yaman.

      Güneş aşkı güçlüdür,

      Aşkı elinden kim alır?

      Güneş aşkın dervişi,

      Ben göz yumsam, o kalır!..

***

      Aşk yakar, eritir hem iliğimi,

      Gündüz de söndürmem aşk fitilini.

      Kasteden aşka adamın evi yansa,

      Söndürmem, yansa yansın, bana kalsa.

      Şair Akbarov, aşkın egoisti olarak kendisinin aşkla tutuştuğu hâlinin Güneş’le aynı olduğunu düşünür. Bu durumu, onun Aşk’a karşı beslediği büyük sevgisi olarak tanımlamak mümkündür. “Güzellerdir taht, taçsız birer padişahlar..!” diye şairane bir deyişle tutumunu beyan eden şairin aşk şiirlerini Doğu’nun seçkin şiir örnekleri bağlamında değerlendirmek mümkündür.

Скачать книгу