Скачать книгу

yazılarını yazmaları için teşvik ettim. Hepsi de genç ve akademik hayatlarının henüz başındalar. Bir ikisi dışında diğerlerinin çalışmaları yayınlanacak ilk yazıları olacak. Onların heyecanlarını kaybetmemeleri benim için çok önemli. Bu kitabın basılması onların bu heyecanını ve akademik çalışmalarındaki gayretlerini artıracağına eminim.

      Yazıların bir araya getirilmesinde doktora öğrencim ve asistanım Samet Azap’ın, yüksek lisans öğrencim Ferhat Uzunkaya’nın çok emeği geçti. Eminim kitap yayınlandığında yazısı basılan arkadaşları onlara gereken teşekkürü edeceklerdir. Ben de kendilerine teşekkür ediyorum. Böyle çalışmaları doktora danışmanım Prof. Dr. Edward A. Allworth yapardı. Bizim seminer çalışmalarımız için de böyle bir kitap yapmayı düşünüyordu, fakat gerçekleşmedi. Ondan aldığım bu özelliği ve güzelliği devam ettirmek, ettirebilmek istiyorum. Benden sonrakilere örnek teşkil eder umudunu taşıdığımı da burada belirtmenin iyi olacağına inanıyorum.

Prof. Dr. Orhan Söylemez Ardahan, 2014

      Samet Azap 6

      “Michel Foucault’un Özne ve İktidar’ına göre Yevgeni Zamyetin’in Biz romanında distopya ya da öznenin yitimi”

      “Hepimiz yaşayan ve düşünen özneleriz”

Michel Foucault

      Özet

      İdeal bir toplum düzenin nasıl olmasının gerekliliği insanlarca sorgulanmış bu da insanlarda ütopik bir dünya arzusunu beraberinde getirmiştir. Ancak 20. Ve 21. Yüzyılda değişen dünya düzeni, yer değiştiren kıtalar, II. Dünya savaşının getirdiği değişimler, totoliter rejimlerin baskıları, hayatını kaybeden milyonlarca insanın varlığı insanları umutsuzluğa sürüklemiş bu doğrultuda ütopyanın bir eleştirisi olarak distopik anlatılar kaleme alınmıştır. Distopik ya da diğer bir söyleyişle anti-ütopik anlatıların en önemlileri arasında gösterilen Yevgeni Zamyetin’in Biz anlatısı da normalleştirilen, sürü haline getirilen bireyler üzerinden bir sistem eleştirisini içerir. Biz anlatısı, Michel Foucault’nun Özne ve İktidar kitabındaki “özne” ve “iktidar” tanımlamalarından hareketle irdelenmiş, iktidarın özneye hem özgürlük hakkı veren hem de boyun eğdiren paradoksal yapısı ile Biz anlatısındaki totoliter rejimin efendisi ile numaralarla bireysel kimlikleri silinen kitle arasındaki benzerlikler ortaya konumaya çalışılmıştır. Çalışmanın özünü içeren kimliksizleştirme politikası ve iktidar ile özne arasındaki ilişki Zamyetin’den sonra kaleme alınan 1984, Cesur Yeni Dünya, Ben gibi anlatılara da ilham kaynağı olmuştur. Biz anlatısı, totoliter rejimlerin sorgulama ve sonraki anlatılara kaynaklık etmesi yönüyle önemlidir.

      Açar Sözcükler: Ütopya, distopya, biz, kimliksizleştirme, totoliter rejimler, özne, iktidar, Michel Foucault.

      Ütopya’dan distopyaya kuramsal bir bakış

      Platon’un Devlet adlı eserinde ideal bir devletin nasıl olmasının gerekliliği anlayışı ve Thomas More’un Ütopya’sında ortaya koyduğu ideal toplum düzeni ile ütopya geleneği başlamıştır. More’a göre ütopya bir ulusun en iyi yönetim şeklidir. (More 2009: 9) Thomas More’dan sonra Ütopyaya farklı tanım getiren Gustav Landauer olmuştur. Landauer, 1907 yılında çıkan “Devrim” adlı yazısında, ütopyayı; on altıncı yüzyıldan itibaren Avrupa’da süregelen tarihsel-toplumsal dönüşümlerin itici gücü olarak değerlendirmiştir. (Mannheim 2009: 9)

      Landauer’ın ütopya kavramsallaştırılması, Thomas More’un 1516 yılında yazmış olduğu metindeki klasik ütopya kavramsallaştırmasından bir hayli farklılaşır. İkisinin ortak noktası ise, anlamsal içeriklerin benzerlik tartışmasından kaynaklanmaktadır: Şöyle ki, her iki yaklaşımda da ütopik idealin karşısında, mevcut toplumun baskıcı yönelimleri ve o zamana kadar ki tarihsel süreçte ezilmiş toplumsal sınıfların özgürleşme talepleri konumlandırılmaktadır. (Mannheim 2009: 20)

      Bu ideal toplum tanımdan da anlaşılacağı üzere, ütopya ezilen kesimin özgürlük talepleri doğrultusunda şekillenmiştir. “Ütopyada, özgürlükten, eşitlik adına vazgeçilmesi ütopyayı totalitaryen bir tasarıya dönüştürmüş bu da ütopyaların, karşı ütopyasını da beraberinde getirmiştir.” (Yumuşak 2012: 47) Karşı-ütopya, kakatopya, anti ütopya ya da distopya gibi adlarla anılan terim, zamanla birçok anlatı metinde kurgusal olarak ütopyanın eleştirisi olarak ele alınmıştır. Distopik ya da anti-ütopik anlatıların tarihsel seyrine kısaca bakılması gerekir.

      Bilinen ilk distopik eser, Tomassa Campenalla’nın (1568-1639) Güneş Ülkesi’dir. Campenalla eserin girişinde Platon ve Thomas More’un yapıtlarından etkilendiğini belirtir. Campenalla’dan sonra Francis Bacon’ın (1561-1626) Yeni Atlantis’i gelir. Batı’da durum böyleyken Doğu’da Farabi’nin (870-950) Medinetü’l-Fâzıla adlı eseri ile İbn-i Tufeyli’nin (1106-1186) Hayy Bin Yakzan adlı çalışmaları bu türün ilk örnekleridir. (Yumuşak 2012: 49-50).

      20. yüzyıla yaklaşırken değişen dünya düzeni beraberinde insan haklarının ve bireysel özgürlüklerin önem kazanmasına yol açarken totaliter rejimlerin toplumlar nezdinde açtığı tahribat ütopyayı tekrar öne çıkarmıştır. Bülen Somay “her totaliteryen rejim ütopyacıdır” (Somay 2001: 8) derken baskıcı rejimlerin insanları köleleştirme çabasının distopyayı hızlandırdığını söyler. Bu perspektifte bilinenin aksine 20. Yüzyılın ilk distopik anlatıları: “H. G. Wells’in Gelecek Günlerin Bir Öyküsü ve Uyuyan Uyanınca roman/uzun öyküleri ve E. M. Forster’ın “Makine Duruyor” adını taşıyan öyküsüdür.” (Zamyatin 2011: 8) Ancak anti-ütopyanın ilk en başarılı örneği Yevgeni Zamyatin’in Biz (1924) romanıdır.7 Bundan sonra gelen çalışmaların hemen hepsi bu romanın yeni bir uyarlamasıdır. Zamyatin’in Biz romanını Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya (1932) adlı romanı izler. Biz’i takip eden ve Biz’in birebir kopyası olarak görülen konu ve işleyiş bakımından oldukça benzerlik gösteren Ayn Rand’ın Ben (1937) romanı da önemli distopik romanlar arasındadır. Ben romanında “biz”den “ben”e uzanan bireyin herkesleşmekten sıyrılarak kendilik bilincini oluşturması, kabuğunu kırması konu edinilir. Ancak en akılda kalan anti-ütopik ya da diğer bir deyişle distopik roman geleneğinin en yaygın bilinen örneğini George Orwell 1984’ü (1948) ile vermiştir. Totaliter rejimlerin bir eleştirisi olarak “big brother” (büyük birader) kavramını literatüre sokan roman aslında Biz’in yeni bir uyarlamasıdır. Yine bu romanlara ek olarak, Ray Bradbury’nin Fahrenheit (1953) adlı romanı bu türün başarılı örnekleri arasında gösterilir.

      Michel Foucault’un özne ve iktidar anlayışı

      Foucault’un iktidar anlayışı bireyi itaatkâr kılan bir anlayışı telkin eder. İktidar anlayışına Biyo-iktidar kavramını getiren ve bir çerçeveye oturtan Foucault, on yedinci yüzyılın sonundan itibaren Batı toplumlarına hukuksal-söylemsel modelin iktidar göremediği yeni bir iktidar biçiminin hâkim olduğunu söyler. Foucault’ya göre biyo-iktidar yaşama iki ana biçimde müdahele eder: İnsan bedenine bir makine olarak yaklaşan birinci biçimi “disiplinci” bir iktidardır. Foucault’nun ‘bedenin anatomo-politiği’ olarak adlandırdığı bu biçimin amacı, insan bedenini disipline etmek, yeteneklerini geliştirmek, daha verimli ve uysal kılmak ve ekonomik denetim sistemleriyle bütünleştirmektir. Foucault’a göre biyo-iktidar burjuva toplumunun büyük buluşlarından biridir ve kapitalizmin gelişmesinde vazgeçilmez bir unsur olmuştur. Biyo-iktidarın gelişiminin başka

Скачать книгу


<p>6</p>

Arş. Gör. Ardahan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü TDE anabilim dalı doktora öğrencisi.

<p>7</p>

Alıntılar ve sayfa numaraları bu baskıya aittir. (Yevgeni Zamyatin (2011) Biz, (Çev. Füsun Dilek) İstanbul: Ayrıntı Yayınları)