Скачать книгу

kez okuturdu bana, sonra mektubu elimden alır, sofuca bir sevgiyle, sanki uçup gidiverecek bir kuşu tutuyormuş gibi, çatlamış ellerinde beceriksizce evirip çevirir, kıvırarak kâğıdı üç köşe katlardı. Bu sırada gözleri yaşarırdı annemin, titreyen sesiyle:

      -Ah, yavrularım, mektubunuzu işte böyle muska yapıp saklarız, diye mırıldanırdı. Bir de analarının, babalarının, akrabalarının hatırını sorarlar. Nasıl olalım biz, köyümüzde yaşayıp gidiyoruz işte. İki satır sağlık haberlerinizi alalım, yeter bize.

      Elinizdeki üç köşe katlanmış kâğıda bir süre daha bakar, sonra bunu, içinde bütün mektupları sakladığı, meşin bir torbaya koyar, sandığa kilitlerdi. (..) Mektup aldığı sırada Cemile evdeyse okuması için ona da verirdi. Yengem üçe katlanmış kâğıdı eline alınca yüzü utançtan kıpkırmızı kesilirdi. Gözlerini satırlarda hızla gezdirerek yutarcasına okurdu mektubu. Yalnız sona yaklaştıkça omuzları düşer, yanaklarının kızartısı yavaş yavaş sönerdi. O sırada kaşları da çatılmış olurdu. Son satırları okumadan, ödünç aldığı bir şeyi geriye verirmiş gibi, mektubu anneme soğukça verirdi.

      Gelinin duygularını kendisine göre yorumlayan annem, mektubu yerine koyup sandığı kilitlerken yengemin gönlünü almaya çalışırdı.

      -Sana ne oluyor, kızım? Sevineceğine üzülüyorsun. Kocası askerde olan yalnız sen değilsin ki! Senin gibi bütün genç kadınlar dertli, hepimiz dertliyiz. Herkes gibi sen de dişini sıkıp bekleyeceksin. Kocasını özlemeyen, dört gözle gelmesini beklemeyen kadın var mı? Yalnız belli etme, acını içinde sakla!

      Yanıt vermezdi Cemile. Fakat karasevdalı, durgun bakışlarıyla bakarken; ‘Anneciğim, siz halimden ne anlarsınız?’ demeye getirirdi.” 191

      Cemile ataerkil düzenin baskısı ve kuşatılmışlığına karşı aşkın gücünü kullanır. Fakat bu tercih ve eyleme taşınması kolay değildir. Çünkü “‘kadınlık’, pasiflikle özdeşleştirilmiştir, hakkını savunmayla değil; itaatle özdeşleştirilmiştir, bağımsızlıkla değil, kendini feda etmeyle özdeşleştirilmiştir, kendini kutlamayla değil.”192 Bu bedensel tutukluluktan kurtulma, varoluşsal haklarını yeniden/geri alma ile mümkündür:

      “Sevdiği başka bir şey de türkü söylemekti. Yanındaki büyüklerden çekinmez, bir şeyler mırıldanırdı hep. Bütün bunlar köylerde yeni gelmiş bir gelinin davranışlarıyla bağdaşmıyordu elbette, fakat iki annem de zamanla Cemile’nin durulup ağırlaşacağını söyleyerek avunurlardı. Şimdiki gençler hep böyle değiller miydi? Bana sorarsanız, Cemile yengemden iyisi yoktu. İkimiz alabildiğine eğlenirdik. Vara yoğa güler, avluda birbirimizi kovalardık.

      Cemile güzeldi de. Kalın iki örgü yapıp omzuna salıverdiği saçları ince, uzun boyuyla ona pek yakışırdı. Başına sardığı beyaz yazmasını hafifçe alnının üstüne indirmesi düzgün esmer yüzüne ayrı bir güzellik verirdi. O güldükçe koyu lacivert badem gözlerinden sanki gençlik fışkırır, açık saçık köy türküleri söylerken bu gözlerde haşarı bir oğlanın bakışları parlardı.” 193

      Aşka, sevgiye, ilgiye duyduğu ihtiyacını gideremeyen Cemile, sessizliği, derinliği, gizemliliği ve söylediği “iki sevgilinin arasında sağlam bir köprü kuran bozkırın türküleri”194 ile içten içe Danyar’a bağlanır. Bu türküler Türküler, binlerce yıllık ezgilerin gücünde bireylerin kendini keşfini sağlar. Ölü ilişkiler ağındaki Cemile, gerçek aşkı ruh güzelliğinde keşfeder. Cemile’nin iki öyküsü vardır; kendisinden üstün olmasını hazmedemediği Cemile’yi kaçıran Sadık ve türküler eşliğinde aynı yöne bakarken ruhuyla buluştuğu Danyar ile yaşadıkları. Cemile, Danyar aşkı ile içinde bulunduğu çıkmazı, labirente dönüşen mekânı anlamlandırmaya çalışır. Onun aşkı, mutsuzluk ile mutluluk arasındaki çizgide seyreder:

      “Danyar’ın müziğinden duygulanan Cemile’nin elini usulca ona uzattığını görürdüm. Fakat Danyar bunun farkına varmazdı. Başını arkaya atıp bir elini ensesine koyarak gözlerini yükseklerde bir noktaya diker, sallana sallana yürümesini sürdürürdü. O zaman Cemile’nin boşta kalan eli çaresizce düşerdi arabanın kenarına. Sonra da titreyerek elini arabadan çeker yolun ortasında kalakalırdı. Onun, başını önüne eğmiş, şaşkın bir halde Danyar’ın arkasından uzun uzun baktığını, sonra da peşimizden yürüdüğünü görürdüm.” 195

      Bu aşk, sadece bir kadınla erkeğin birbirine yönelimi ile sınırlı değildir; kendini aşarak bir başkasında yenilenmektir. Louis Aragon, bu aşkı türkülere, efsanelere, Kürkürü ırmağına, at arabalarına, Issık gölüne, Orta Asya bozkırına, hayata duydukları aşka bağlar:

      “-Danyar işte geldim, gelmeye karar verdim.(..)

      -Seni ona değişir miyim hiç! Sen öyle mi sandın? Hayır, hayır asla! O beni hiç sevmedi. Mektubunun en sonunda bana bir tek selam söylüyordu, o kadar. Bundan sonra sevse de istemem. Kim ne derse desin. Sevgilim, kimsesiz sevgilim benim! Seni hiç kimseye kaptırmam! Uzun zamandan beri seviyorum seni… Bildiğim zamanlardan beri seni sevmiş, seni beklemişim ben. Ve işte geldin, seni beklediğimi biliyormuş gibi geldin!” 196

      Aşk için özgürlüğünden, özneliğinden, ruhundan vazgeçen Cemile, varoluşsal kaygılarını maskeleyen bir söylem içindeki Cemile, “kendisinin bile fark edemediği bir dürtünün nesnesi”197 halinde özgürce ve varoluşunu sorgulamaksızın sever; bunaltılarını aşmak için umut sığınağı olarak aşka tutunur:

      “Başı önüne eğik yürüyen Cemile arabanın kenarına sımsıkı tutunmuştu. Danyar’ın sesi tiz bir perdeye yükselince başını arkaya attı, araba yürürken içine sıçradı, geçip Danyar’ın yanına oturdu. Ellerini göğsünde çaprazladı, taştan bir heykel gibi dondu kaldı.(..) Danyar, Cemile’nin yanına oturduğunu fark etmemiş gibi, türküsünü kesmedi. Az sonra Cemile’nin kolları ağır ağır kucağına düştü. Danyar’a doğru sokularak başını onun omzuna yasladı. Kamçıyı yiyen rahvan atın birdenbire sıçraması gibi, Danyar’ın sesi de bir anlık irkilmeden sonra daha bir güçlendi. Şimdi bir aşk türküsü söylemeye başlamıştı. (..) Dünyada her şeyi unutarak türkünün temposuyla bir ileri, bir geri sallanan bu iki insanı artık tanımıyordum. Oysa sırtında, yıpranmış asker fanilasıyla arabanın önünde oturan Danyar hiç değişmemişti. Yalnız gözlerinin karanlıkta alev alev yandığını sanıyordum. Cemile de öyle, o bildiğimiz Cemile’ydi yalnız, Danyar’a iyice sokulmuş, gözlerinde yaşlar ışıldarken sessizleşip ürkekleşmiş… Mutluluk buydu işte. Danyar, Cemile’den esinlenerek söylediği türküleri ona adıyor, onun için söylüyor, onun türküsünü söylüyordu…” 198

      Cemile için “sevmek, suskunluktu, sevmek dokunamamak, erişememek, sevişememektir.”199 O, “âşık olan kadın, çoğu zaman mutsuzluk içindedir, çünkü sevdiği adamı, sanki hiçbir zaman bütünlüğü içinde göremez.”200 kaygıları ile aşkı, yüreklerden çıkıp eylemsel bir düzen arayışına dönüştürür:

      “Cemile bir kere daha arkasına bakarak dönüp Danyar’a sarıldı, sonra boylu boyunca yanına uzandı. Onu sımsıkı kucaklayan Danyar’ın kollarının

Скачать книгу


<p>191</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 229-230.

<p>192</p>

Nathaniel Branden, Kadının Özgüveni (Çev. H. Betül Çelik), Sistem Yayınları, İstanbul, 2002, s. 10.

<p>193</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 225.

<p>194</p>

Orhan Söylemez, “Aytmatov’un Aşkları ve Kadınları”, Cengiz Aytmatov (ed. Ramazan Korkmaz), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2009, s. 42.

<p>195</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 251.

<p>196</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 259.

<p>197</p>

Erich Fromm, Sevme Sanatı (Çev. Işıtan Gündüz), Say Yayınları, İstanbul, 1998, s. 30.

<p>198</p>

Cengiz Aytmatov, age., s. 253.

<p>199</p>

Fatmagül Berktay, Kadın Olmak Yaşamak Yazmak, Pencere Yayınları, İstanbul, 1998, s. 20.

<p>200</p>

Jose Ortega Gasset, Sevgi Üstüne (Çev. Yurdanur Salman), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001, s. 55.