Скачать книгу

duymaz Sabira’nın evli kızları Minnisa ile Hayırnisa at koşturup yanlarına küçük oğlan çocuklarını oturtup Bikyar’a geldiler. Dağılmaya başlayan maldan kendi paylarını almak için dişlerini beleyip Altınbay ile dalaşmaya hazırlandılar. Fakat iş sadece Altınbay’da bitmiyordu. Zakir de, ortanca ağabeyleri az salak Feshi de bu zengin çayırı ellerinden bırakmak istemediler. Eskisi gibi onu kullanmak için dişleri tırnaklarıyla çabaladılar. Yine biraz buğday satmak, büyük kula inek ile on tane koyunu pazara çıkarmak istediler. Fakat kız kardeşleri buna yanaşmadılar. Toprak, orman, çayır gibi mal varlığı nasılsa erkeklere kalıyordu. Uzakta evli olan Minnisa da, Hayırnisa da onlardan çıkar sağlayamıyordu. Ama şu İsenbike’yi kurtaracağız diye ağabeyleri ne kadar mal satacak oldular! Bu malın içinde kızların da payı kaybolup gidecekti. Bu hususta söz, dalaş, kavga, darılma çok uzun sürdü.” 362

      Anneleri, beraber yaşadığı oğlan çocuklarının tarafını alınca kızı Hayırnisa annesine şöyle der:

      “Sen kendin de burada oturunca oğullarının tarafını alıyorsun. Bizi güpegündüz milletin önünde malsız bırakıyorsun!’ dedi. Köyün muhtarı gelmişti, Hayırnisa yüzünü az çok örterek konuşmaya başladı. Fakat gittikçe kızdı, örtüsünü tamamen açıverdi ve ‘Siz hepiniz ama hepiniz erkekleri savunuyorsunuz!” diye kavga etti.” 363

      Ama kavga sadece oğlan çocuklarıyla kızlar arasında değil, oğlanların arasında da başlar. Baba mirasında en büyük pay büyük oğlana düşerdi. Bu yüzden eserde Şibay’ın büyük oğlu Altınbay, kardeşlerinden daha kârlı çıkar ve bu kavgada kendi hakkını kanunen almaya çalışır:

      “Böyle bir başsızlığı görünce Sabira’nın beyni durdu. Altınbay, onun üvey oğlu idi. Onlar hayatlarınca köpekle kedi gibi kavga dövüş yaşadılar. Otuz beş yıl boyunca birbirlerine demedikleri azar, küfür kalmadı. Ama o utanmazın bugün yaptığına Sabira dayanamadı. Babasının toprağı henüz soğumamış, henüz mal paylaşımı söz konusu değilken o utanmaz kim bilir nereden kümes gibi köhne bir ev bulup babasının arazisi üzerine dikti! Annesine sormak yok, erkek kardeşlerine danışmak yok. Bu nasıl bir iş?” 364

      Bu sorunu kendi aralarında çözemeyince Şibay’ın eşi, oğlan çocukları ve kızları imamı çağırıp miras davasını Kuran’ı Kerim’e göre çözmesini isterler. Daha fazlası, köydeki aksakalları da çağırırlar, onları da kendi kavgalarına dâhil ederler:

      “Kavga iyice büyüdü. Bir taraftan Sabira, diğer taraftan Altınbay ‘Beni çırılçıplak bırakacaklar!’ diye bağırdılar.” 365

      Böylece Şibay’ın çocukları kavgaya girişip birbirlerine küserler, iyice darılırlar. Artık kızları da ne bulurlarsa at arabalarına onu atıp kendi köylerine dönmekten başka çare bulamazlar:

      “Hayırnisa koşulu atının arabasına on dört put karabuğday koydu, arabaya iğdiş edilen bir öküzü bağladı. Babamın hatırası olur diye Şibay’ın eski kabanını aldı da hiç memnun olmadan beddua ederek, rencide olup evine döndü. Büyük kız Minnisa’nın da payı bundan fazla değildi: O, kendisini daha da küçük düşürülmüş hissetti. Bu yüzden her ikisi de eşleri tarafından dövülüp azarlandılar. Güveyler yolda öfkelenip bizi güpegündüz malsız bıraktılar diye, bu köye geldiklerinde Şibay’ın evine uğramaz oldular. Böylece köyde bir sürü laf, gıybet dolaşmaya başladı.” 366

      Ama tabi hep öyle küs yaşayamazdı kardeşler. Özellikle de aynı köyde yaşayan ağabeyler. Bu yüzden Şibay’ın büyük oğlu Altınbay, kardeşleriyle barışma yollarını aramaya başlar ve küslüğü kaldırmanın en güzel yolunu, aynı sofraya toplanmakta bulur:

      “Altınbay, kiler yanında darı döven genç gelin Gülbanu’nun yanından geçerken ‘Uzağa gitmesin, kula kısrağı alsın. İç taraf evi bana versin. Aldığım ev dar geldi. Eğer benim yolun geçtiği yerden aldığım toprağa bir iki sajin 367 yine katarsa, hamutu arabasıyla beraber hediye ederim…’ dedi de kadının sessiz kaldığını ve her kelimeyi dikkatle dinlediğini görünce, ‘Eltinin semaveri kaynamış olmalı. Yumurta da pişirecekti, ayran da yapıyordu, taze tereyağı da var. Zakir’e söyle, hemen bana çaya gelsin, olur mu?’ diye ekledi.” 368

      Böylece oğlan çocuklar az çok barışmış olur. Kızlara gelince, Hayırnisa annesine gizlice yalvarır, kendisini de ablasını da eşleriyle beraber barış yemeğine çağırmasını ister:

      “Annesi Sabira’ya birinin aracılığıyla sır olarak iletti. ‘Fırsat bulup iki geceye de olsa misafirliğe çağırsın bizi.’ diye yalvardı. Böylece araları düzelir diye umut etti. Anneleri Sabira kendisi de buna ihtiyaç duymaktaydı. Geçen sene de kızlarını misafir edemedi, bu kış da davet etmezse millete rezil olacaktı!” 369

      Böylece Sabira, kızlarını ve güveylerini barışmak için misafirliğe çağırır.

      Beyrem Hem Könküréş Yolalar (Bayramlar ve Mevsimlerle İlgili Gelenekler).

      Eserde Tatar halkının mevsimlerle ilgili gelenekleri de anlatılmıştır. Bu geleneklerin çoğu, bahar yaz ve güz mevsimiyle ilgilidir. Bunlar, kızların nehir kenarında çimen üstünde kendir ağartması, Tatar Türkleri cıyınlar diye adlandırdıkları gençlerin yazın faydalı otlar ve çilek toplamak için bir araya gelip hem çalışmaları hem eğlenmeleri, Sabantuy bayramı, orak ve ot biçme işleri, sonbaharda kaz yolma imecesi, büyüklerin olmadığı evlere oturmaya gidip orada kızlar ile gençlerin birbirleri ile görüşmesi, eğlenmesi ve kızların kendilerine çeyiz hazırlaması vb. Bu geleneklerin çoğunun eserde imece şeklinde yapıldığından da bahsedilir:

      “Bahar olunca kızların kendiri kurutup topaçladığı zamanda, ilk şeytan o idi. Kızlar toplu bir şekilde dağa çıktıklarında, Sabantuy’a gittiklerinde, kız uğurlama, gelin getirme eğlenceleri için toplandıklarında, bin çeşit bahane bulup annesinin rızasını alan, ağlayarak annesinden izin isteyen, ablasının giyinmesine şakalaşarak yardımcı olan da o oluyordu.” 370 ;

      “Baharda nehir kenarında çimlerin üzerinde kendir ağartmaya, akşamları çamaşır topaçlamaya gittiklerinde, kaz imecesine, orak işi, ot biçme imecelerine çağrıldığında, yaz mevsiminde dağa çayıra çıktıklarında, çeşmeye su almaya gittiklerinde, Sabantuy’a gönderdiğinde annesi huzursuz olurdu.” 371

      Yazgı-Ceygé Beyremner Hem Yolalar (Bahar-Yaz Mevsiminde Uygulanan Gelenekler).

      Kindér Sugu (Kendirden Kumaş Yapma).

      Bu gelenek, XX. yüzyılın 20’li yıllarına kadar devam etmiştir. Kendir yapma işine başlamadan önce kendir yapılacak yeri belirlerler ve uğurlu sayılan pazartesi ve çarşamba günleri oraya kendir tezgâhını kurarlardı. Sonra yıkanan kendiri, üzerine kar yağsın diye yere sererler ve kar altında bırakırlardı. Baharda kar sularında yıkayıp yeşil çimin üzerine sererler ve güneşte ağarınca kendirin kiri iyice çıksın ve pürüzsüz olsun diye yine imece yaparak kendiri topaçla döverlerdi. Topaç aletinin sesine gençler toplanır ve dövme işini kızlar ve gençler sırayla yaparlardı. Topaçlanan kendir, bembeyaz olur ve ondan damat gömleği, damat pantolonu, yastık, yastık kılıfı, hatta başörtüsü

Скачать книгу


<p>362</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 564.

<p>363</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 565.

<p>364</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 567-568.

<p>365</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 576.

<p>366</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 576.

<p>367</p>

Sajin: 2.13 millik uzunluk ölçüsü birimi.

<p>368</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 576.

<p>369</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 583.

<p>370</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 509-510.

<p>371</p>

İbrahimov, G. Saylanma Eserler. 3 Tomda. Kazan, Tatarstan Kitap Neşriyatı, 1956, 3. Tom, s. 446.