Скачать книгу

durumunda hisseden Bay van Daan:

      “Demek eşimden bile.” dedi sessizce ve sonra ekledi: “Benim alçak gönüllü ya da çekingen olma gibi bir iddiam yok. Görüyorum ki pişkin olan insanlar daha çok kıymete biniyor. Sakın sen alçak gönüllü ve çekingen olma Anne, yoksa ilerleyemezsin.”

      Annem, bu sözleri tamamen onayladı. Fakat Bayan van Daan karşılık vermeden durur mu? Bu kez doğrudan bana değil, anneme ve babama yönelerek şöyle söyledi: “Anne ile ilgili böyle şeyler söyleyebilmeniz için enteresan bir bakış açınız olsa gerek. Benim zamanımda böyle miydi? O zamandan bu zamana çok şey değişti ama sizin modern eviniz yerinde sayıyor!”

      Bu son söylediği, annemin çocuk yetiştirme şekline yaptığı bir göndermeydi. Bayan van Daan öyle üzgündü ki suratı al al olmuştu. Kolay kızaran insan, sıcak bastı mı iyice terler ve bu insan rakibi karşısında oyunu kaybetmeye mahkûmdur.

      Annemde bir terleme belirtisi yoktu. Konuyu bir an önce kapatmak istiyordu. Bir süre durakladı ve ardından şöyle dedi: “Pekâlâ, Bayan van Daan. Ben de fazla mütevazı olmanın çok iyi bir şey olmadığını düşünenlerdenim. Eşim, Margot ve Peter fazlasıyla mütevazı. Sizin eşiniz, Anne ve ben de bir miktar mütevazıyız ama elimizi kolumuzu bağlayıp bir köşede durmuyoruz.”

      Bayan van Daan söze atıldı: “Fakat Bayan Frank, sizi anlayamıyorum! Dürüst olmak gerekirse ben gerçekten aşırı alçak gönüllü ve çekingenim. Benim için tersini söyleyemezsiniz.”

      Annem şöyle yanıt verdi: “Ben sizin alçak gönüllü olmadığınızla ilgili bir şey söylemedim. Demek istediğim, kimse öyle olduğunu ısrar ederek söylemez.”

      Bayan van Daan şöyle devam etti: “Neden alçak gönüllü olmadığımı öğrenmek isterim. Eğer burada kendi kendime yetinmesem, kimse bana bakmazdı. Ben de açlıktan ölürdüm ki bu, tıpkı eşiniz kadar mütevazı ve çekingen olduğum anlamına geliyor.”

      Annem, Bayan van Daan’ın bu saçma savunmasına güldü geçti. Bunun üzerine Bayan van Daan, sözlerine o harika Almanca ve Hollandaca dil bilgisini karıştırarak devam etti. Masadan kalkana kadar konuşmasını sürdürdü. Sonra sandalyeden kalktı ve gözlerini bana dikerek odadan çıktı. Onu görmen lazımdı! Onun şansına, bana baktığı sırada ben de alay edercesine kafamı sallıyordum. Bunu bilerek yapmamıştım, sadece istemsizce tartışmaya kulak kesilmiştim. Bayan van Daan arkasını döndü ve bana Almanca bağırmaya başladı. Bu oldukça kaba ve şiddetliydi. Şişman, sinirden kıpkırmızı kesilmiş bir balık satıcısına benziyordu. Eğer resmedebilme kabiliyetim olsaydı onun o hâlini çizmeyi çok isterdim. Bu küçük, kuş beyinli, aptal kadın çok komik. Olanlardan şöyle bir çıkarımda bulunacağım: Bir insanı en iyi kavga sırasında tanırsın. Karşındakinin gerçek kimliği ancak böyle ortaya çıkıyor.

En iyi arkadaşın, Anne

      29 Eylül 1942, Salı

      Sevgili Kitty, Gizlenen insanların başlarına her geçen gün ilginç şeyler geliyor. Bir küvetimiz olmadığı için çamaşır leğeni kullanıyoruz ve tek sıcak su kaynağı alt kattaki ofiste olduğu için yedi kişi resmen sıraya giriyoruz. Yedimiz de birbirimize benzemediğimiz için hepimiz ofisin farklı yerlerinde, bazımız utana sıkıla yıkanıyoruz. Peter, cam olmasına rağmen mutfak kapısının orada yıkanıyor. Yıkanacağı zaman, tek tek yanımıza gelip yarım saat boyunca mutfağa uğramamamızı tembihliyor. Sadece bunu söylemekle yetiniyor. Bay van Daan üst katta yıkanıyor. Sıcak suyu, kendi rahatını bozmamak için ta üst kata, odasına taşıyor. Bayan van Daan şimdilik yıkanmıyor. Uygun bir yer bulmaya çalışıyormuş hanımefendi. Babam özel ofiste yıkanırken, annem ocak siperinin arka tarafındaki mutfakta yıkanıyor. Margot ve ben de ön taraftaki büroyu kullanıyoruz. Cumartesi öğleden sonraları perdeler kapalı olduğu için karanlıkta rahat rahat temizleniyoruz. O sırada banyo sırası beklemeyenlerden biri, pencereden dışarıyı gözetliyor ve dışarıdaki insanların yaptıkları şeylere hayretle bakıyor.

      Bu yıkanma işini hiç sevmiyorum, onun için kendime daha çok rahat edebileceğim bir yer bulmaya çalışıyorum. Leğenimi büyük ofis lavabosunun oraya koyma fikrini bana Peter verdi. Orada oturabilirim, ışığı açabilirim, kapıyı kilitleyebilirim, kimsenin yardımı olmadan yıkanabilirim ve en önemlisi kimse beni görmez. Bu güzelim banyomu ilk olarak pazar günü kullandım ve kulağa ilginç gelse de en çok burayı sevdim.

      Çarşamba günü, aşağıdaki tuvaletteki su borularını taşımaya bir tesisatçı geldi. Muhtemelen amaç, kış ayı boyunca boruların soğuk su yüzünden donarak tıkanmasını önlemekti. Tesisatçının ziyareti bizim için pek hoş değildi. Gün içinde su kullanmayı bırak, tuvalete bile gidemez olduk. Bu sorunu nasıl çözdüğümüzü anlatmayı pek istemem ama bunları sana anlatamayacak kadar erdemlilik taslayan biri değilim. Buraya geldiğimiz ilk günlerde, babamla birlikte bir çeşit lazımlık yapmıştık. Bunu yapabilmek için bir konserveyi feda etmemiz gerekiyordu. Tesisatçı geldiği zaman konserveleri odaya koyduk. Hepsi de doluydu. Bu yaptığımız, tüm gün ses çıkarmadan durmak zorunda kalmamdan daha az kötüydü. Lak lak edememenin, Bayan Vak Vak için ne kadar zor olduğunu biliyorsun. Zaten normalde de fısıldayarak konuşuyoruz. Konuşmayı bırak, hareket dahi edemiyoruz ve bu çok daha kötü.

      Üçüncü günün sonunda, otura otura belime kramp girdi. Kalçam acımaya başladı. Zamanında yaptığım jimnastiğin faydalarını görmüyor değilim.

En iyi arkadaşın, Anne

      1 Ekim 1942, Perşembe

      Sevgili Kitty, Dün yüreğime iniyordu. Saat sekizde aniden zil çaldı. Birilerinin bizi almaya geldiğini düşündüm. Kim olduğunu söylememe gerek yok. Evdekiler bunun ya çocuklar ya da postacı olduğunu söyleyince biraz sakinleştim.

      Burada günler çok sakin geçiyor. Yahudi bir eczacı ve kimyager olan Bay Levinsohn, mutfakta Bay Kugler için çalışıyor. Tüm binayı avucunun içi gibi bildiği için korkuyoruz. Eskiden laboratuvar olarak kullandığı yere bakmak isteyebilir çünkü. Hepimiz büyük bir sessizliğe büründük. Ele avuca sığamayan Anne’ın saatlerce oturup çıtını çıkaramayacağını üç ay önce kim söyleyebilirdi ki?

      Bayan van Daan’ın doğum günü 29 Eylül’deydi. Büyük bir kutlama düzenlemedik ama çiçekler, ufak tefek hediyeler verdik ve güzel bir sofra hazırladık. Gördüğüm kadarıyla eşinin verdiği kırmızı karanfil, bu ailede gelenek hâline gelmiş.

      Hazır Bayan van Daan’dan bahsetmişken babama kur yapması beni çileden çıkarıyor. Elleri sürekli babamın yanağında ve başında. Ayrıca eteğini yukarıya katlayıp Pim’in dikkatini çekecek sözler söylüyor. Allah’tan Pim, onu ne sevimli ne de güzel buluyor. Bunun için de kadının cilveleri karşılıksız kalıyor. Sen de biliyorsun ki ben kıskanç biriyim, böyle şeylere asla tahammül edemem. Sonuçta annem onun eşine böyle hareketler sergilemiyor ki… Bunu Bayan van Daan’ın kendisine de söyledim.

      Peter, ara sıra oldukça eğlenceli olabiliyor. Bir tane ortak özelliğimiz var, o da herkesi güldüren kılık kıyafetimiz. Bir keresinde Peter, annesinin dar bir elbisesini giymişti. Ben de arkasından onun takımını giymiştim. Peter, başına bir şapka geçirmişti. Ben de bir kasket takmıştım. Tüm bunlar herkesi güldürdü ve onları az da olsa eğlendirmiş olduk.

      Bep, Margot ve bana yeni etekler almak için Bijenkorf’a gitti. Kumaş üstüme patates çuvalı geçirmişim gibi gözüküyor. Eskiden olsa böyle şeyleri satmaya cesaret edemezlerdi. Şimdi Margot’un eteklerine 24, benimkilere 7.75 gulden verdik.

      Bep; Margot, Peter ve bana stenografi2 öğrenmemiz için mektupla öğretim3 dersleri ayarlamış. Seneye bu zamanlar muhteşem birer

Скачать книгу


<p>2</p>

Harf, noktalama işareti ve kelime yerine sembol ve kısaltma kullanılan hızlı yazı yazma sistemi (ç.n.)

<p>3</p>

Mektupla öğrenim, 1830’lu yıllarda başlamıştır. Bir okul tarafından posta yolu ile yürütülen uzaktan öğretim yöntemidir. (ç.n.)