Скачать книгу

man-Hollandalı yazardır. Nazilerin Almanya’yı kontrol altına almasıyla dört buçuk yaşındayken ailesiyle birlikte, hayatının çoğunu geçireceği Amsterdam’a taşındı. Alman vatandaşı olarak doğdu, 1941’de vatandaşlığını kaybetti. Mayıs 1940’ta Almanların Hollanda’yı işgaliyle Amsterdam’da kapana kısıldı. Temmuz 1942’de Yahudilere yapılan zulüm arttığı için ailesiyle birlikte evlerindeki kütüphanenin arkasında gizli bir odaya saklandı. Ağustos 1944’te ailenin Gestapo tarafından tutuklanmasına kadar geçen sürede, doğum günü hediyesi olan günlüğüne düzenli olarak yaşadıklarını yazdı. Aile tutuklanınca Nazi toplama kamplarına gönderildi. Ekim veya Kasım 1944’te ablası Margot ile Auschwitz’ten Bergen-Belsen toplama kampına gönderildi. Birkaç ay sonra burada, 1945 yılında hayata gözlerini yumdu. Resmî ölüm tarihi 31 Mart olarak belirlenmiştir ancak 2015’te Anne Frank’ın evinde yapılan araştırmalar, Şubat’ta ölmüş olabileceği ihtimalini doğurmuştur.

      Babası Otto Frank ailenin savaştan kurtulan tek üyesidir. Amsterdam’a döndüğünde kızının günlüğünün sekreteri Miep Gies tarafından muhafaza edildiğini öğrenmiş ve 1947’de günlüğünü yayımlatmıştır. Günlük 1952’de The Diary of a Young Girl (Bir Genç Kızın Günlüğü) adıyla İngilizceye çevrildi. Günümüzde yetmişin üzerinde farklı dilde yayımlanmıştır.

      Merve Sultan Vural, 1997 yılnda Ankara’da doğdu. Pamukkale Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (Denizli), Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (Denizli), Amerikan Kültür Derneği Dil Okulları (Ankara) kurumlarında İngilizce öğretmenliği yaptı. İngilizce-Türkçe dillerinde karşılıklı olarak kitap çevirileri yapmaktadır.

      12 Haziran 1942

      Hiç kimseye içimi dökemediğim için sana yazıyorum. Umarım sana her şeyimi anlatabilirim ve umarım benim için teselli ve destek kaynağı olursun.

      28 Eylül 1942 (Not)

      Şimdiye kadar senin ve düzenli olarak yazdığım Kitty’nin çok desteğini gördüm. Bu şekilde günlük tutmak çok güzel. Buraya yazacağım daha birçok anı iple çekiyorum. Seni yanımdan ayırmadığım için öyle mutluyum ki!

      14 Haziran 1942, Pazar

      Seni aldığım, yani masanın üzerinde gördüğüm andan başlayacağım. (Aslında satın alınırken ben de gitmiştim ama bu sayılmaz.)

      12 Haziran Cuma günü saat altıda uyandım. Doğum günümde geç kalkacak değildim elbet. Kalktım kalkmasına ama saat çok erken olduğu için azar işitmekten korktum ve yediye çeyrek kalaya kadar odamdan çıkmadım. İçim içime sığmıyordu. Vakit gelince bir hışımla yemek odasına gittim. Kedim Moortje bacaklarıma sürtünerek karşıladı beni.

      Saat yediyi geçtiğinde annemle babamın yanında biraz vakit geçirdim, oradan da hediyelerimi açmak için salona geçtim. Odada ilk gözüme çarpan sen olmuştun, belki de en güzel hediyelerimden biriydin. Sonra bir buket gül, birkaç şakayık, birkaç tane de saksılara konacak cinsten çiçek gördüm. Babam ve annem birçok hediye almıştı: mavi bir bluz, bir oyun, tadı şarabı andıran bir şişe üzüm suyu (neticede şarap da üzüm suyundan yapılır), sonra bir yapboz, bir kutu yüz kremi, 2.50 gulden ve iki tane kitap almam için bir hediye çeki… Tam bitti derken Camera Obscura adında bir kitap armağan edildi ama bu kitabın aynısı Margot’ta olduğu için benimkini başka bir şeyle değiştirdim. Masanın üzerinde kendi ellerimle yaptığım kurabiyeler (bu konuda çok iddialıyımdır), annemin yaptığı tatlılar ile çilekli turta duruyordu. Büyükannem tam zamanında bir mektup göndermişti, tabii bu bir tesadüftü.

      Daha sonra Hanneli beni almaya geldi ve birlikte okula gittik. Teneffüste öğretmenlerime ve sınıf arkadaşlarıma kurabiye dağıttım. Ardından tekrar çalışmaya başladık. Sınıfın geri kalanıyla birlikte jimnastiğe gittiğim için saat beşe kadar eve varamadım. (Omuzlarım ve bacaklarım çok narin olduğu için kolay kolay oraya gitmeme izin verilmez.) Doğum günüm olduğu için sınıf arkadaşlarım bir oyun seçmemi istedi. Ben de voleybol oynamak istedim. Daha sonra hepsi etrafımda halka oluşturup dans ettiler ve “Doğum Günün Kutlu Olsun” şarkısını söylediler. Sanne Ledermann ve aynı sınıfta olduğum arkadaşlarım Ilse Wagner, Hanneli Goslar ve Jacqueline van Maarsen de oradaydı. Hanneli ve Sanne eskiden en iyi iki arkadaşımdı. Bizi birlikte gören insanlar “Anne, Hanne, Sanne değil mi onlar?” derdi. Jacqueline van Maarsen ile Yahudi Lisesine başladığım zamanlarda tanıştım, şimdi o benim en iyi arkadaşım. Ilse de Hanneli’nin en iyi arkadaşı. Sanne’nin okulu bizimkinden farklı olduğu için onun arkadaşları orada.

      “Hollanda Efsaneleri ve Masalları” adında çok güzel bir kitap aldım ama yanlışlıkla serinin ikinci kısmını almışlar, ben de onu birinciyle değiştirmek zorunda kaldım. Helena teyze yeni bir yapboz, Stephanie teyze şirin mi şirin bir broş, Leny teyze ise “Daisy’nin Dağ’a Yolculuğu” adlı güzel bir kitap verdi.

      Bu sabah küvette uzanırken Rin Tin Tin gibi bir köpeğim olsa ne harika olurdu diye düşündüm. Ona Rin Tin Tin ismini verirdim ben de. Okula giderken onu da yanıma alırdım, bekçinin yanında beklerdi beni ya da hava güzel olduğunda bisiklet barakasında dururdu.

      15 Haziran 1942, Pazartesi

      Pazar günü öğleden sonra doğum günümü kutladık. Sınıf arkadaşlarım Rin Tin Tin filmine bayıldı. İki broş, bir tane kitap ayracı ve iki kitap daha aldım. İlk olarak okulum ve sınıfım ile ilgili şeyler anlatacağım. Önce öğrencilerden başlıyorum.

      Betty Bloemendaal, fakir birine benziyor. Bence kesin öyle. Hiçbirimizin nerede olduğunu bilmediği Batı Amsterdam’da, adı sanı duyulmamış bir mahallede kalıyor. Dersleri çok iyi ama zeki olduğu için değil, çok çalıştığı için. Bir de çok sessiz bir kız.

      Çoğu kişi Jacqueline van Maarsen’in en iyi arkadaşım olduğunu sanır ama benim hiç gerçek bir arkadaşım olmadı. Başta Jacque’ın gerçek arkadaşım olduğunu düşünmüştüm ama sonu pek öyle olmadı.

      D.Q. sürekli bir şeyleri unutan gergin bir kızdır. Ödevlerini yapmayı unuttuğu zaman, öğretmenler fazladan ödev vererek onu cezalandırır. Kendisi çok kibardır, özellikle de G.Z.’ye karşı…

      E.S. çok geveze biri. Birilerine bir şey sorarken durmadan ya saçına dokunuyor ya da düğmesinin üzerinde parmak tıkırdatıyor. Beni sevmediğini duymuştum ama umurumda değil, ben de ona bayılmıyorum.

      Henny Mets, yüksek sesle konuşması ve dışarıda oynarken çocuklaşması dışında güler yüzlü ve tatlı bir kız. Ne yazık ki Henny’nin Beppy adında, ona kötü örnek olan, edepsiz ve görgüsüz bir kız arkadaşı var.

      J.R. hakkında koca bir kitap çıkarabilirim. Tiksindirici, sinsi, burnu havada, ikiyüzlü ve dedikoducu. Kendini bizim yaşıtımız gibi görmüyor. Jacque’ı da kendine benzetti, ayıp yani! J. çok çabuk alınır, en ufak şeye ağlar, üstüne üstlük şov yaparak millete gösterir bunu. Küçük hanımın her dediği doğru olmak zorunda. Çok zengin ve kendisine yakışmayan çok sayıda harika elbiselerle dolu bir dolabı var. Çok alımlı olduğunu düşünüyor ama ne gezer! İkimiz de birbirimize katlanamıyoruz.

      Ilse Wagner, güleç ve iyi bir kızdır ama çok huysuzdur. Hiç durmadan bir şeylerden sızlanabilir ve şikâyet edebilir. Beni çok sever. Tembel olduğu kadar zekidir de.

      Hanneli Goslar’ın ya da okulda bilinen ismiyle Lies’in tuhaf bir tarafı var. Genellikle utangaçtır ama evde lafını esirgemez, konuşur. Ona söylediğin her şeyi gider annesine anlatır. Ne düşünürse onu söyler, sözünü sakınmaz. Son zamanlarda onu bir hayli takdir etmeye başladım.

      Nannie Van Praag-Sigaar ufak tefek, eğlenceli ve anlayışlı bir kızdır. Bence güzel de bir kız. Oldukça da zekidir. Nannie ile ilgili söylenecek pek bir şey yok.

      Eefje de Jong’un müthiş biri olduğunu düşünüyorum. On iki yaşında olmasına rağmen tam bir hanımefendi. Sanki onun bebeğiymişim gibi davranıyor. Ayrıca oldukça yardımsever. Onu severim.

      G.Z. sınıftaki en tatlı kızdır. Hoş bir yüz hattı var ama gel gör ki ahmak bir kız. Bu yıl okulu tekrar edeceğini düşünüyorum ama tabii ki de bunu ona söylemem.

      Not: G.Z. okulda kalmayarak beni şaşırttı.

      Sınıftaki

Скачать книгу