Скачать книгу

bırakıp kaçarcasına çıkarken ne kadar harap ve bitap bir hâlde olduğunu düşününce içimin yağları eridi. Bebeği bile o narin kollarına ne kadar ağır gelmiştir bu hâldeyken. Bunu düşünürken bile sevinçliydim. Onu takip etmek yerine kafiyesi bol bir şarkı nakaratı mırıldanarak ki zaten nakarat dışındaki kısımları pek hatırlayamam, aheste aheste evin yolunu tuttum. Onu en son bir bebek bezi dükkânına ya da o tarz saçma sapan bir yere girerken gördüm. Böylelikle saatini neden rehin koyduğu anlaşılıyordu. Hiç de umurumda değil! Daha da keyifle şarkımı mırıldanmaya devam ettim.

      VII

      Timothy’den Geriye Kalanlar

      Dikkatli bir okur Timothy’yi ortadan kaldırmamın asıl sebebinin, ondan geriye kalacak olan minik zıbınları, mama önlüklerini, pabuçlarını David’e vermek olduğunu anlamış olmalı. O yüzden Sayın Beyefendi ya da Hanımefendi, ressamımızı yasa boğdum diye sakın ola fazla üstüme gelmeye kalkmayın. Ayrıca bir süre sonra kederinin, kendi oğlunu benimkinin kaderinden korumaya dair bencil bir arzuya kapılarak, hızla uçup gittiğini fark ettiğimi de bilmenizi isterim. Çünkü ana baba olmak böyle bir şey.

      Merhamet dolu bir ifadeyle benim için bir şey yapıp yapamayacağını sordu. Tabii ki benim için yapabileceği bir şey vardı, fakat emin olamadım çünkü mağrur ve duygusal köpeğimle karşılaşmasını istememek gibi çok geçerli bir sebebim vardı. O yüzden teklif ondan gelmeliydi. Ona evde Timothy’den kalma küçücük eşyalar olduğundan ve onları görmenin bana ne denli acı verdiğinden bahsettim. Derinden etkilenmiş bir hâlde elimi kavradı. Ona böyle eziyet ettiğim için çok utanıyorum. Fakat o da azla yetinen biri değil. Üstelik bu fevri davranışım beni ikili bir karmaşaya sürükledi. Bu yüzden tatsız da olsa sürdürdüm. Bu uzmanlaşma çağında çocuk kıyafetlerinin acıya dönüştüğü bir anda bunları evden uzaklaştıracak bir uzmanlık alanı oluşmadı mı hâlâ? Satabilir miydim? Ya da içki karşılığında onları takas edeceğini bile bile bir ihtiyaç sahibine mi verseydim? Ona bu eşyaları bir arkadaşımın çocuğuna hediye etmek istediğimi ancak arkadaşımın kendisine de Timothy’yi hatırlatacağı gerekçesiyle almak istemediğini söyledim. Sanıyorum bu onu canevinden vurdu ve beklediğim teklifi yaptı.

      Hızlıca halletmiştim olayı ve bu kez hem kendime hem ona kızgındım. Bu seçeneği çabucak kabul ederken o sırada başka bir çıkar yol göremiyordum. Anlayabileceğiniz üzere, Timothy’nin hayata tutunuşu öylesine pamuk ipliğine bağlıydı ki sanırım bu gölgenin bir süre sonra yok olacağını zaten biliyordum. Hiçbir zaman tam olarak var olamadı. Bu gerçek bir çocuğun hayatı değildi.

      Yine de işte o an gelip çattığında gidişini kabullenmeye gönlüm razı gelmiyordu. O akşam olağan dışı bir şefkatle onu kollarıma alıp batmak üzere olan güneşe teslim etmek için pencerenin önüne götürdüğümü hatırlıyorum. Neredeyse gerçeğe yakın bir acı içerisinde ona gitmek zorunda olduğunu çünkü başka bir çocuğun onun güzel minik eşyalarına ihtiyacı olduğunu söyledim. Ve onun gerçek sahibi olan güneş onu dans eden kollarıyla sardı. Giderken bir zamanlar kelimelerin en güzeliyle seslendiği o kadına sevgilerini gönderdi. Bu masum şey bilmiyordu ki küçük beyaz kuşlar hiçbir zaman gerçekten bir anneye sahip olmayan kuşlardır. Timothy’nin hayali böylece avuçlarımdan kayıp giderken keşke gitmeden önce bir kez olsun Kensington Bahçeleri’nde oynayabilseydi ya da minik ağaç dallarına tırmanıp Round Pond’da kâğıttan gemi yüzdürebilseydi diye geçirdim içimden. Çocukluğun şen şakrak yollarında çemberini yuvarlarken coşkuyla peşinden koşabilseydim. Bir yandan hafızamız bize koşmamızı söylerken diğer taraftan, uzun bir yaz günü eğlencenin bedelini ödemek üzere bekleyen adamlar ve kadınlar beliriverir birden. Düşünüyorum da, Timothy benim tüm özlemlerimi biliyordu. Yanakları çocuksu bir pembelikle kızararak bana dedi ki, tüm bunları yapmamış olmasının sebebi korkması değilmiş. Aslında bunların hepsini yapmayı çok severmiş ama o diğer çocuklar gibi değilmiş. İşte böyle diyerek parmağımı bıraktı ve başka bir gökyüzüne doğru uçup gitti gözlerimin önünden.

      Korkarım, kendime karşı çok cesur değilim. Hatırlayabildiğim kadarıyla, saldırı altındayken diğerleri gibi davransam da manevi olarak zayıfım. Bu nedenle ertesi gün David’e bir şeyler almak üzere mağazaya girmeye teşebbüs ettiğimde Mary’nin rehinci dükkânına girerkenki hâli kadar utangaç olduğumu keşfettim. Küçük kıyafetler satan mağazalar kapısına yaklaştığınızda çok ürkütücü olabiliyor. İnsan birden ebeveyn kimliğine bürünüyor ve bu yüzden inceden inceye adabımuaşeret içerisinde kayboluveriyor. Kapı açıkken gizlice de girebilirdim ama açıkçası yapamadım. Aslına bakılırsa, terzim hariç ki -korkarım terzime oldukça sık gidiyorum zaten- diğer her türlü mağazaya girerken bir huzursuzluk hissediyorum içimde.

      İşte bu yüzden küçük kıyafetler satan mağazanın önünde kendimle dalga geçerek hırsız gibi dolanıp durdum. Hatta diyelim saat üç oldu; kendime, saat iki buçukta girmiş olsaydım şimdiye her şey bitecekti gibi saçma telkinlerde bulundum.

      Durumumu daha iyi anlamanız için, ben kapının orada yiğitçe gezinirken gözlerini dikmiş beni izleyen centilmenden bahsedeyim size. Yavaşça uzaklaşıp etrafta dolaşıyormuş gibi yapıp geri döndüm ama hâlâ orada duruyordu ki bu da onun benim yapmaya çalıştığım şeyi bulandırmak niyetinde olduğunu kanıtlıyordu. Sert bir şekilde kendime hâkim olmaya çalışarak başımla selamladım ve soğuk bir kibarlıkla “Bakıyorum epey eğleniyorsunuz bayım.” dedim.

      “Özür dilerim.” dedi. Bu kez sözlerimin etkisiyle dikkatini bana çevirebildiğimden emindim, fakat o anda cevabının altında küstah bir anlam saklı olduğunu anladım.

      “Henüz sizinle tanışma şerefine nail olamadım.” dedim bağırarak.

      “Hiç kimse bundan dolayı benim kadar müteessir olamaz.” diye cevapladı kahkaha atarak.

      “Demek istiyorum ki burada siz emekliye ayrılana kadar bekleyebilirim.” dedim sırtımı bir mağaza vitrinine yaslayarak.

      Bu sırada sinirlendi ve “İşim gücüm yok ki benim.” dedi aynı şekilde sırtını başka bir mağaza vitrinine yaslayarak. İkimiz de inatla diğerini bezdirmeye çalışıyorduk ve eminim dışarıdan bakıldığında gülünç görünüyorduk. On dakika sonra ikimiz de bu gülünçlüğü hissetmiş olacağız ki hırsımız sönmüş bir hâlde içtenlikle el sıkıştık ve birer araba çağırıp ayrıldık.

      Bu girişimimden vaz mı geçmeliydim? Aslında bu alışverişi benim yerime yapacak bazı kadınlar tanıyordum ama ilk önce açıklayayım. Zira açıklamak benim olmazsa olmaz âdetlerimdendir. Irene ve Bayan Hicking’in hatırası birden bire beni yüreklendirdiğinde işte böyle bir ümitsizlik içerisindeydim. Çünkü David’i giydirip kuşatma işi için gerekli beceri ve iş bitiriciliğin onlarda bulunduğunu biliyordum.

      Ancak önce kim olduklarını öğrenmelisiniz.

      VIII

      Münasebetsiz Garson

      Mevzubahis kişi, son zamanlarda ağır bir şekilde hayal kırıklığına uğramama sebep olan cemiyet garsonlarından biri. Bu nankör insanla biraz daha fazla zaman geçirebilmek için yemeğimi dakikalarca ertelediğim çok olmuştur. Pencere kenarındaki masayı bana ayırması hoş bir şey ve ayrıca kendisine bana yemek tavsiyelerinde bulunma keyfini de bahşediyorum. Hatta ona kendimle ilgili bilgiler verdiğim bile olmuştur; çalışma odasında birinin kapıyı çarparak ödümü patlattığı; bir kitap sayfasıyla parmağımı nasıl kestiğim gibi. William sizin bildiğiniz o girişken garsonlardan değildir. Öyle sakindir ki rahatlıkla önünde birini boğazlayabilirsiniz. Mesela bir seferinde birisi ona derbiyi Şımarık Sarah’ın kazanacağını söyledi. Bir başkası da Şımarık Sarah’ın hiç şansı olmadığını.

Скачать книгу